İlkin transfere dair aforizmalar...
En kolay transfer, kendi liginde kendi vatandaşını almaktır. En kolay yabancı transferi, kendi liginde oynayanı almaktır.
En kolay transfer, takım olan kadroya yerli-yabancı almaktır.
En zor transfer, takım olmayan kadroya yerli-yabancı almaktır.
En zor transfer, yurt dışından yabancı almaktır.
En zor transfer, şampiyonluğa oynayan takımlara özgüdür.
Transfer yetenekli oyuncu almaktan ibaret görülse de onun dışında çok şeydir. Transfer kişilikli, özverili, bilinçli, kültürlü iyi oyuncu alabilme becerisidir. Kuşkusuz zor iştir. Ama zorunlu iştir. Dolayısıyla transfere verilen paralar da göz önüne getirilirse yalnızca iyi oyuncu alma dışında, o futbolcunun bu özelliklerini de gözetmek gerekir.
TEMPO FARKI ÇOK ÖNEMLİ
İyi futbolcu yönüne gelince...
Bence transferde temel yanlış futbolcu izleme stratejisinde saklı. Transfer edeceğiniz oyuncu hangi ülkede ve/veya ligde oynuyor? Bu ülke ve ligi ile sizin ülke ve liginizin başta tempo anlamında farkı var mı yok mu? Yoksa sorun yok. Varsa sorun çok. Çünkü bir alt lig olduğu için beğenme ihtimaliniz çok. İşte o zaman bu oyuncu konusunda ince eleyip sık dokumalısınız. İçeride-dışarıda ayrıca derbi maçlarında izlemelisiniz. Ama yetmez Milli Takım'da veya Avrupa Kupası maçında izlemelisiniz. Tüm bunlar bile yetmeyebilir. 15 yıl önce Gürcistan Ligi'nde bir maç izliyordum. Cemaluri diye bir oyuncu seyrettim. Gözlerime inanamadım. İniesta, Messi karışımı gibiydi. Sonra Trabzonspor bu oyuncuyu aldı. Ama olmadı, olamadı. Trabzonspor'dan gitti. Yine Gürcistan Milli Takımı'nda çok başarılı maçlar oynadı. Aynı ülkeden gelen Nemsadze de Ukrayna Ligi'nden gelen Yuri de yetenekli oyunculardı. Ama olmadı. Yine yakın geçmişte Belçika'dan o ülkenin Beckanbauer'i denilen Thijs'i aldık. 5 hafta sonra tempo kurbanı oldu; yitti gitti. Son örnek gol kralı Teofilo; ama hangi ligin gol kralıydı o konuda kafa yormadık!
Alanzinho'nun 6 ay bocalaması geldiği Norveç Ligi'nin temposuyla ilgili. Yetenekli olduğu için şu an bu handikapı aştı. Colman Belçika Ligi temposunun henüz üzerine çıktı. Ama yine yeterli olmadığını söylüyoruz. Ne var ki Şota farklıydı. Buradan çıkan sonuç şu; transfer ettiğiniz futbolcunun oyuncu kalitesi dışında oynadığı ligin kalitesi daha da önemli. Dolayısıyla bu liglerden en az 10 oyuncu alırsanız bir Şota'yı bulabilirsiniz!
YUGOLAR'IN YERİNE SAMBA
İlk stratejiye dönersek...
Transfer edeceğiniz oyuncunun oynadığı lig düzeyi en az sizin kadar olmalı. Hatta üstü olmalı. Bu kez yanılma payınız azalır. İsabet oranınız 10'da 1'den 2'de 1'e ulaşır.
Bir üçüncü strateji Afrika'nın kara ormanları kuşkusuz. Ama bu apayrı bir yapılanmayı dayatıyor. Yoksa Afrika, bir turnuva izleyip "Geçerken oyuncu alalım" kolaycılığını çoktan aştı. Dünya devlerinin dev projektörleri hep Afrika yönlü. Yoksa Benfica'nın Makakula'yı daha da gelişmesi için size vermesi, sizi pilot ülke ligi olmaktan öteye götürmez. Ya da içi geçmiş posası çıkmış Vassell'i Geremi'yi hem de çok paralarla istihdam ederiz!
Ama daha çok işini kolayına kaçıyoruz. Dün Yugoslavya'nın en büyük pazarıydık, bugün o dağılan ülkenin yerine Brezilya'yı koyduk. Futbol denince "Brezilya" sözcüğü 'efsunlu' gibi geliyor. Ama dünya fabrikasında aynı zamanda dünyanın en defolu ürünlerinin de pazarlandığını kavrayamıyoruz.
Ve iş ahlakları... Alex yukarıdaki örnekteki gibi 10'da 1! Altyapı mı dediniz? O da ayrı bir yazı konusu. Yalnız bu ülke futbolu bir altyapı fukarası olarak önümüzde duruyor. Örnek mi? 10 yıl da 1 Arda.
Türkiye, dünya futbol sektöründe hiçbir yabancı futbolcunun gelmesi yönünde reddedemeyeceği bir cazibe ülkesi. Bir para cenneti, bir şöhret ağırlama sahnesi. Her şey bunun bilinciyle ilintili. Yoksa bu kısır döngü hep sürecektir.