Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Sol Kemalizm ne kadar soldur?

Kadro Mecmuası tarafından yapılan Kemalizm yorumunun günümüz Cumhuriyet Halk Partisi, Türk "solu" ve ulusalcılığının ideolojik temellerine uzanan etkileri olduğu şüphesizdir. Bu nedenle Cumhuriyet dönemi düşünce tarihi çalışmalarında "sol Kemalizm" şeklinde kavramsallaştırılan bu yaklaşımın ne denli "sol" olduğunun sorgulanması, anılan parti ve fikir hareketlerinin gerçek ideolojik konumlarının ortaya konulmasına da yardımcı olabilir.
Yayınına 1932'de başlayan Kadro'nun önde gelen yazarlarının çoğu Bolşevik İhtilâli sonrasında Rusya'daki dönüşümü bizzat yaşamış, değişik Sovyet kurumlarında eğitim programlarına katılmış, Türkiye Komünist Partisi ile yakın ilişkiler sürdürmüş, bu nedenle de 1927 Tevkifatı'nda tutuklanmış entelektüellerdi. Söz konusu entelektüel geçmiş ve düşünce birikimi kendisini Kadro neşriyatının tarihî maddeci ve Marxist tahlil araçları kullanmasıyla ortaya koyuyordu. Ancak tıpkı analizlerinde benzer araçlar kullanan Yusuf Akçura'nın son tahlilde "sol" değerlendirmeler yaptığını savunabilmenin imkânsızlığı gibi, Kadro tarafından ortaya konulan Kemalizm yorumunun da gerçek anlamda "sol" bir değerlendirme olduğunu söyleyebilmek zordur.
Kadrocular, bir yandan Millî Kurtuluş İnkılâbı olarak adlandırdıkları sürecin "ilmîleştirilmesini," yâni bir kuram haline getirilerek benzer kurtuluş hareketlerine ışık tutmasını, isterken bir yandan da bunun "Şef"in, "tek bir irade"nin tartışılmaz önderliği altında ve milliyetçi ilkeler çerçevesinde yapılmasını arzu ediyorlardı. Kendi ifadelerince "Kemalist Türk inkılâpçısına göre ilim de millî" idi. Nitekim Kadro ileri sürdüğü "İlk önce madeni çıkaran, ilk önce hayvanı alıştıran ve ilk önce bitkileri öğretip yeryüzünü insan için cennet haline koyan soy Türk ulusu ve Türk soyudur... Biz inanıyoruz ki, öncülük soyumuzun türesidir" teziyle sadece Türk Tarih Tezi'ni içselleştirmekle kalmıyor, milliyetçilik alanında da sağ Kemalizm'den farklı olmayan bir yorum ortaya koyuyordu.
Kendini kapitalizm ve sosyalizme eşit mesafede konumlandıran ve "imtiyazsız, sınıfsız bir millet kuruluşu" yâni "sosyal milliyetçiliği" hedefleyen Kadro ve onun "sol" Kemalizm yorumu gerçekte, iki savaş arası dönem Avrupası ve bilhassa Alman entelektüel çevrelerinde ilgi uyandıran, yeni muhafazakâr bir tahlildi. Nitekim Kadro yazarlarının ifadeleriyle Alman yeni muhafazakârlığının sözcüsü olan Tatkreis hareketi ve yayın organı Die Tat mecmuasının temel tezleri arasında neredeyse bire bir benzerlikler bulunabilinir. İlginçtir ki sol bir yayın organı olarak tanımlanan Kadro da Die Tat editörü Hans Zehrer ile yaptığı mülâkatta Almanya'nın "ne istismar edilen, ne de istismar edilen bir nizam altında kurtuluşunu ve yeniden doğuşunu güden" Tatkreis hareketini överek ve Die Tat'ın demokrasi karşıtlığı ve anti-emperyalizmiyle Kadro tezleri arasındaki benzerliklere dolaylı olarak işaret etmişti.
Kadro gibi entelektüel seçkinlerin otoriter yöneticilere yol göstermesinin önemini vurgulayarak kendini entelektüel elit oluşturmaya adayan, çoğulculuğu aşağılayarak parlamentarizmin "sahte temsil" olduğunu savunan Die Tat, kitlelerin entelektüel zaafı nedeniyle, "ulusun uyandırılması" için yukarıdan aşağıya devrimin gerekli olduğu tezini savunuyordu. Kadrocular gibi 1929 iktisadî buhranından derin biçimde etkilenen Alman muhafazakâr hareketi, geleceğin toplumunda ekonomik düzenin otarşi olacağını savunarak kendi kaynaklarına dayanan, devletçi, planlamacı ve içe kapanmacı bir iktisadî düzen savunusu yapıyordu. Kadro hareketi liderlerinden Şevket Süreyya'nın "otarşi"yi kutsayan ve ulaşılması gereken ideal düzen olarak sunan ifadelerinin bu kaynaktan da beslendiği şüphesizdir.
Tıpkı "Şef"in büyük inkılâbı kendileri benzeri bir entelektüeller topluluğu yardımıyla sürdürmesini isteyen Kadrocular gibi, Zehrer de Almanya'da savaş sonrasında Bismarck'ınki benzeri liderlik arzulayanlara, bu tür bir önderin dahi entelektüeller olmadan birşey yapamayacağı cevabını veriyordu. Tatkreis hareketinin Weimar döneminin son şansölyesi General Kurt von Schleicher'den millî şef yaratma çabaları ise aslında Kadrocuların ellerinin altında buldukları siyasî yapılanmayı oluşturma gayretiydi.
Dolayısıyla Kadro'nın "sol" Kemalist yorumu aslında Tatkreis benzeri yeni muhafazakâr hareketlerin ortaya koydukları demokrasi karşıtı, içe kapanmacı, otarşiyi kutsayan, iktisadî planlamacı, "ulusun uyanışı" fikrine dayalı bir milliyetçiliği merkezine yerleştiren, mutlak otorite tarafından entelektüeller yardımıyla yönetilen toplum fikrinin eski sosyalistler tarafından dile getirilmesinden başka bir şey değildi. Nasıl Zehrer'in bâzı fikirlerini bir sosyal demokrat olan Mannheim'dan almış olması Tatkreis'ı sol bir hareket yapmıyorsa, liderlerinin entelektüel birikimleri ve kullandıkları tahlil araçları da Kadro'ya gerçekte sol bir dergi ve hareket olma özelliği kazandırmıyordu. Buna karşın derginin solculuk töhmetiyle kapattırılması ilginçtir. Halbuki Alfred Fouillée ve Léon Bourgeois solidarizmine dayanarak, Recep Peker'in ifadelerinde ve Ülkü mecmuasında ete kemiğe bürünen sağ Kemalizm, entelektüel tahlilde, bio-sosyoloji olarak tanımladığı kapitalizm ve kollektivizm sentezi bir tesanütçülüğü savunması nedeniyle daha "sol" bir yaklaşımı temsil ediyordu.
Genellikle "sol" olarak kavramsallaştırılan, gerçekte ise kuvvetli muhafazakâr ve otoriter vurgular taşıyan Kadro yorumunun CHP, İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığıyla birlikte yeniden yükselişe geçen sol Kemalizm, 1960 sonrasının milliyetçi-solcu Kemalizm yorumu ve günümüz ulusalcılığı üzerindeki etkisi oldukça fazladır.
Bu yorumdan ziyadesiyle etkilenen günümüz CHP ve ulusalcı hareketinin sol ya da sosyal demokrasi olarak tanımladıkları ideolojileri de gerçekte bunlardan ziyade iki savaş arası dönemin yeni muhafazakârlığına yakındır. Tıpkı Türk ulusalcılığı gibi Zehrer de bu zihniyeti şehirli orta sınıfların ideolojisi haline getirmeyi düşlemiştir. İktisadî içe kapanıcılık, neo-merkantilizm ve otarşi özlemi ise Türk "sol"unun hâkim ekonomik görüşü haline geldiği gibi "sol" sanatın da düşünsel temelini oluşturmuştur. Bu tür bir muhafazakârlıkla beslenen Türk "sol" ve "sosyal demokrasi" hareketlerinin kendilerine bu sıfatları yakıştırmayan yorumlara kızmak yerine, solculuk zannettikleri otoriter muhafazakârlıklarının köklerini ve kaynaklarını sorgulamaları gereklidir. Bunu yaparken "sol" ve "sosyal demokrasi" hakkındaki kanaatlerini değiştirmeleri bile mümkün olabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA