Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Maymun taklidi yapana karışmamalı mı?

Pek çok ülkede "nefret suçu" kabul edilen davranışlar toplumumuzda suç olarak mütalâa edilmemekte. Nefret suçu kavramı ile tanışılması ve yasal düzenleme yapılması önceliklerimiz arasında olmalıdır

Geçen hafta bir futbol karşılaşmasında Manchester United oyuncusu Patrice Evra'ya yönelik maymun taklidi yapan bir Liverpool taraftarı, "nefret suçları" dedektifleri tarafından gözaltına alındı Hakkında yasal işlem başlatıldı.
Bu geçtiğimiz aylarda bir TV programında dile getirilen "Eboue'nin hareketleri National Geographic kanalında yayınlanıyor" yorumunun ya da 1999'da bir kulüp başkanının kendi takımında oynayan İngiliz futbolcu Kevin Campbell için "yamyam" benzetmesi yapmasının küçük azınlıklarca "ayıplanması" ötesinde bir tepkiyle karşılaşmadığı toplumumuz için abartılı bulunabilecek bir yaptırımdır.
Buna karşılık bu örnekler üzerinden yapılabilecek bir karşılaştırma bir "nefret suçları" düzenlemesine ne denli ihtiyaç duyduğumuzu da gösterebilir. Günlük konuşmadan ders kitaplarına, gazete yazılarından görsel medya programlarına uzanan bir alanda "önyargı"nın alenen ortaya konulduğu, etnik grup üyelerinden farklı cinsel tercihleri olanlara, değişik inanç sahiplerinden "zararlı" siyasî görüşleri benimseyenlere yayılan bir yelpazede yer alanların sürekli aşağılanarak hedef gösterildiği bir toplum, önce "nefret suçu" kavramıyla tanışmaya, daha sonra da bu "suç"un cezasız kalmamasını sağlayacak düzenlemelere fazlasıyla ihtiyaç duymaktadır. Bunun sağlanması için "Nefret Suçları Yasa Girişimi" adlı bir platformun kurulmuş olması memnuniyet vericidir. Ancak pek çok ülkede suç olarak görülen eylemlerin yadırganmadığı, "ötekileştirme"nin olağan karşılandığı bir toplumda sonuç alınmasının ne denli zor olacağı açıktır.

Nefret mi? Önyargı mı?

Bu konuda değişik ülkelerde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerde "nefret" ifadesiyle kavramsallaştırılan saldırganlığı yaratan gerçekte "önyargı"dır. Gordon Allport'un alanında devrim yaratan çalışması The Nature of Prejudice (Önyargının Tabiatı, 1954), "önyargı" kavramının hukukî boyuttan çıkarılarak değişik topluluklara yönelik saldırganlığın yaratıcısı olarak yeniden kavramsallaştırılmasını sağlamıştır.
Bu bağlamda ele alındığında "nefret," değişik topluluklar ve egemen kültür tarafından geliştirilen "önyargılar"ın yarattığı bir duygu ve davranış biçimidir. Değişik egemen kültürler "zencilerin hayvanla insan arasında bir kategori oluşturdukları," "anlamsız bir inanç sistemine körü körüne bağlanan Müslümanların hiçbir zaman medenileşemeyecekleri," "gözleri paradan başka bir şey görmeyen Yahudilerin toplumsal asalaklar oldukları," "Ermenilerin bir ırk olarak tarih boyunca kalleşlikleri ile ön plana çıktıkları," "vahşi, kan dökücü karakterleriyle sivrilen Kürtlerin ilkel gelenekler çerçevesinde ve güdüleriyle hareket ettikleri" benzeri "önyargılar" yaratmaktadırlar.
Dolayısıyla nefret suçlarının kurbanları "kendileri" oldukları için değil, bir grubun üyesi (örneğin zenci, Müslüman,Yahudi, eşcinsel, Ermeni, komünist, Kürt) oldukları için saldırıya uğramaktadırlar. Konu Yapılan çalışmalar, nefret suçlarının temel hususiyetlerinin, saldırıya uğrayanların saldırganları tanımamaları, saldırıların diğer suçlardakine göre çok daha fazla şiddet içermesi ve bir değere "el konulması"nı değil tahrip edilmesini hedeflemesi olduğunu vurgulamaktadırlar.
Söz konusu çalışmalar, haklarında "önyargı"lar oluşturulmuş dış topluluk mensuplarının ya "çocuklaştırıldığını" ya da "canavarlaştırıldığı"nı ortaya koymaktadır. Egemen grupların çıkarlarına zarar vermeyen itaatkâr topluluk mensupları "cahil çocuk" muamelesi görürken, tehdit olarak görülenler ise "canavar"laştırılmaktadır. Bu ise ya aşağılanma ve hakarete katlanma ya da saldırıya uğrama türünden davranışlarla karşılaşılması sonucunu doğurmaktadır. Nefret suçları uzmanları yaratılan "önyargılar" ve gerçekleştirilen "canavarlaştırma" nedeniyle saldırıları yapanların davranışlarını meşrulaştırdıklarını ve herhangi bir suçluluk duygusu duymadıklarını da vurgulamaktadırlar.
Bu tür suçluluktan arındırıcı "önyargı"lar toplumsal kültürün parçası haline gelerek içselleştirildiklerinde hedef alınan dış gruplara yönelik kitlesel saldırıları da tetikleyebilmektedirler. Daniel Goldhagen'in Hitler'in Gönüllü İnfazcıları (1996) çalışması, içerdiği pek çok hataya karşın, haklarında ciddî toplumsal önyargılar yaratılan Yahudilerin ciddî bölümünün, böyle bir ortam içinde ortalama Almanlar tarafından katledildiğini ortaya koymaktadır. Yeni tarih araştırmaları benzer önyargıların egemen olduğu Polonya'da da Nazilerin üzerine atılan pek çok katliamın aslında işinde gücünde Polonyalılar tarafından gerçekleştirildiğini ispatlamaktadır. Meselâ 1941'de gerçekleşen Jedwabne katliamını yapan köylüler yüzlerce Yahudi sivili ahırlara götürüp diri diri yakmışlar, ancak daha sonra suç Nazilerin üzerine yıkılmıştı.

Düzenlemeler gerekli mi?

Nefret suçları düzenlemelerine karşı çıkan muhafazakârlar bu tür kanunların "ölçülmesi" imkânsız olan "önyargı"yı hedeflediği, yasalarda varolan cezalara ek "katma değer cezası" getirdiği, suçu değil "duygu" ve "inanç"ı tecziyeye çalıştığı benzeri eleştirileri ileri sürmektedirler. Onlara göre bu tür düzenlemeler bireyleri "ne yaptıkları" değil, "ne oldukları" temelinde cezalandırmaktadır. Meselâ George W. Bush, Texas Valisi iken bu gerekçelerle eyalette nefret suçu düzenlemesi yapılmasına karşı çıkmış, kanun kendisinin başkan seçilmesinden sonra çıkarılabilmişti. Bâzı ortodoks liberaller de bu tür yasaları ifade özgürlüğünü sınırladıkları ve devletin toplumsal hayata daha fazla müdahalesini sağladıkları gibi gerekçelerle eleştirmektedirler.
Ancak siyaset yelpazesinin iki ucundan gelen bu eleştirilere karşın nefret suçları düzenlemeleri tüm gelişmiş ülkelerde yaygınlaşmış ve uygulama da sıkılaştırılmıştır. Çünkü önyargıların kökleşmesine, dış grupların hedef gösterilmesine izin vermenin bu gruplara yönelik bireysel ya da toplu saldırılara davetiye çıkarma anlamına geldiği sayısız örnekle ispatlanmıştır.
Buna karşılık "Türklüğü aşağılamak" muğlâklığında bir suçu tanımlamasına rağmen, "nefret suçu" konusunda bir düzenleme yapmaya gerek görmeyen toplumumuz, onun gündelik yaşamımızın bir parçası haline geldiği ve olağanlaştığını dahi fark edememektedir.
6-7 Eylül saldırılarından Kahramanmaraş olaylarına uzanan bir süreçte nefret suçu eylemlerinin sıklıkla kitlesel boyut kazandığı, toplumun genelinden farklılık gösterenlere yönelik önyargıların sürekli biçimde sergilendiği bir toplumun bu kavramla tanışma zamanı çoktan gelmiştir. Tribünde maymun taklidi yapanın gözaltına alındığı bir dünyada alenen nefret suçu işlenmesinin olağanlaştırılmasına nihayet verilmelidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA