Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

7 Haziran 2013'ten, 2015'e

"Mısır'ı koruyalım. Devrimi koruyalım. Alın terimizle ve şehitlerimizin kanıyla kazandığımız devrimi koruyalım. Benimle olanlar ve bana karşı olanlar. Sakın devrimi bizden geri almasınlar. Hangi sebeple olursa olsun. Bahaneler çok, cambazlar çok. Görevimiz çok büyük. Devrimi nasıl koruyabiliriz? Ben buradayım, karşınızdayım. 25 Ocak Devrimi'ni, hedeflerine eriştirmek için, hakkı ve hukukumuzu korumanın bedelini canımla ödemeye hazırım.
Sizlerin hayatını korumak istiyorum. Çocuklarımızın hayatını korumak istiyorum. Bizden sonra gelecek olan erkek evlâtlarımızı, kızlarımızı korumak istiyorum. Onlar müstakbel annelerimiz. Onlar da çocuklarına anlatacaklar. 'Sizin ecdadınız adamdı' diyecekler! Hiçbir zaman haksızlığa boyun eğmeyin ve hiçbir zaman alçalıp bozuk görüşlerle vatanımızın, haklarımızın, hukukumuzun ve dinimizin en azını bile vermeyi düşünmeyin. Bu haklarımızın bedeli için benim kanım akacaksa, ben bu kurbanı vermeye hazırım. Rahatça bu vatan uğruna, her şeye kâdir Allah için... Kimse sizi aldatmaya kalkmasın. Sakın aldanıp tuzaklara düşmeyin. Hak ve hukuktan ayrılmayın. Allah emrinde galiptir fakat insanların çoğu bunu bilmezler."

***

3 Temmuz 2013'te gerçekleşen darbe öncesi, Mısır'ın seçilmiş ilk başkanı olan Mursi halkına böyle seslenmişti. %64'lük halk onayıyla yapılmış anayasa üzerinden kendisine karşı olanları da taraftar olanları da devrimi öncelemeye çağırmış, ancak böylelikle 'kazanımlarımızı koruyabiliriz' demişti. Olmadı. Darbe oldu. Birileri sadece Müslüman Kardeşler hedef alınacak sandı, fırsatçılığın sığ sularına daldı ve çakıldı. Darbe sosyalist, liberal, seküler, İslâmcı demeden can aldı, hapse tıktı, sürgün etti, sokak ortasında kurşunladı... Darbeler böyledir. Mısır halkı da bu dersi zor yoldan öğreniyor, aynı bizim gibi.
Ümmetin makuliyetini, kadim geleneklerinden de güç alarak temsil eden köklü iki ülkeye Haziran 2013'te darbe girişimi düzenlendi. Mısır düştü, Türkiye dik durdu. Ortalık Mısır'da Sisi, Suriye'de Esed'in şebbihaları ve İran'ın milis güçleri, Irak-Suriye'de IŞİD ve İran'ın milislerine kaldı. Tekfircilik ve katliam, makuliyet damarını perdeledi. Libya ve Yemen gibi ülkelerde de istikrarsızlık pompalandı. Ortadoğu, kan coğrafyasına çevrildi.
Biz, hiçbir darbeye Mısır İhvanının binlerle öldürülmelerine rağmen meydanları terk etmemesi gibi efsanevi biçimde karşı duramadık.
Mesela Menderes idama yürürken gıkımız çıkmadı ama yaptığımız doğru bir şey oldu. Sandığı savunduk, meşruiyeti savunduk, demokrasinin kurallarını savunduk. Manşetler, çapulcular, şakirdler, taşeronlar, uluslararası derebeyleri üstümüze üstümüze gelse de sandığı ayakta tutmayı becerdik. Türkiye tarihinin en hızlı ve görkemli aktığı şu 13 yıl içindeki en büyük kazanımımız bence budur. Çünkü sandık varsa, demokrasi var. Demokrasi varsa, meşruiyet var. Meşruiyet varsa, sessiz devrimin yolunda akması imkânı var.
7 Haziran 2013'te Erdoğan, devrilmek istenen bir Başbakan olarak, başta faiz lobisi olmak üzere tüm darbeci güçlere meydan okudu. "Bu milletin alın terini faiz lobisine yedirtmeyeceğiz!" diyerek esas ağababalarına mesaj verdi. 'Sandık dışında hiç kimse bu emanete kast edemez' diyerek ilkeyi ortaya koydu. Onu, Afrika gezisi dönüşünde karşılayan on binler ve sonrasında Kazlıçeşme'yi dolduran milyonlar, 17-25 Aralık darbesini sandığa giderek savuşturanlar sessiz devrimin sesi oldular, kendilerine ve çocuklarının geleceğine sahip çıktılar.
Ancak sanmayın ki bu süreç bitti.
7 Haziran 2013'te olduğu gibi, 7 Haziran 2015'te de sessiz devrim kendisine ses olmanızı bekliyor. Yeni anayasa yapılmadığı takdirde geri döndürülemeyecek hiçbir kazanım yok, bilinsin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA