Erbakan, ilk siyasi sahneye çıktığında, o da Yenilikçiydi. İslâmcı hareketi modernleştirdi. Daha önce "Müslüman" deyince, şalvarlı, poturlu insanlar akla gelirdi. Erbakan, nezaketiyle, kılık kıyafetiyle ve Versace kravatıyla, Batılı bir görüntü veriyordu. Dini sembollerle değil, "ağır sanayi" diye diye yol aldı. Türkiye, motorunu, uçağını, tankını kendisi yapacaktı. Bir büyük imparatorluğun devamı olan ülkemiz, yeniden büyük Türkiye olacaktı.
Ama devran döndü, boynuz kulağı geçmese bile, yeni isimler ortaya çıktı; sivrildi. Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Azmi Ateş...
Gidenler gitti, kalan sağlar gene Erbakan'la birlikte hareket etti. Zaman içinde başka yeni isimler kamuoyuna mal oldu; itibar kazandı. En önde geleni Numan Kurtulmuş'tu. Aslında Hoca, Numan Kurtulmuş tehlikesini çoktan fark etti. Tıpkı, Tayyip Erdoğan tehlikesini fark ettiği gibi. Kurtulmuş'un genel başkan olmasını istemedi. Tayyip Erdoğan'ın da, İstanbul Belediyesi'ne gelmesini arzu etmemişti. Yalnız, şu doğrunun da altını çizelim: Erbakan, iyi insan seçiyor; onlara gelişmeleri için fırsat veriyor ve yetiştiriyor. Diğer partilerde "kuraklık" hüküm sürerken, Erbakan ekolünden adeta adam fışkırıyor.