Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

'Kapansın kapıları şehrin...'

Yaz sıcağında itiraf isteyenler buyursun, cuma günkü yazımı yazar ve İstanbul'daki uydu kentlerden birinin, sakinlerini, gemiyle Boğaz'da dolaştırmasından söz konusu ederken aklımdan bu kadar tepki alacağım geçmiyordu. Bir gözlemde bulundum; önemsediğim birkaç söz eder, bir saptama yaparım demiştim. Aman efendim, başta eski solcu şimdi ulusalcı ahbaplar olmak üzere neler işitmedim ki... Başa gelince çekiliyor ben de düşündüm işte, nedir bu öfkenin nedeni diye?
Çok basit, şöyle anlatayım: AK Parti belediyeleri, bu "işi" yapmak, kitleleri Boğaz'a, seyirlik bir hadise düzeyinde olsa dahi, taşımak için 1994'ten beri bekledi. Cesaret edemedi. Nihayet yumurtanın kabuğu çatladı ve kitleler "happy few"nun ("mutlu azınlık" -içlerinde ben de varım) yaşadığı Boğaz'ı "içinden" yani denizden seyretmekle sınırlı da olsa o sulara dümen kırdı.
Bu "cesaret" karşısında bölgeyi "kurtarılmış" addeden kesim ayaklandı. Nasıl zamanında sağlarında sollarında gördüklerinde, "artık buralara da mı geliyorlar" diye şaşkınlık ve telaşla sordularsa, işte o heyecan bir kere daha yerinden kımıldadı.
Bir cephenin, bir kalenin daha düşmesi karşısında bu asabiyet gösteriliyor, onları anlamak kabil, peki bazıları eski Maocu, ama tamamı 1960'ların, 1970'lerin solcusu arkadaşlara ne demeli... Derken işte, aklıma eski anılar, kavramlar üşüşüyor.

***

Onlar 1970'lerde, yanılıyor muyum, "kırlardan şehirlere" kavramını kullanırdı. Kırlar kapitalist değildi, o merkezde yoğunlaşmıştı, çevreden başlayacak köylü hareketi kentleri düşürecekti. Haydi, bu Maocuların, zaten köylülükle yoğrulmuş kesimlerin düşüncesiydi, ODTÜ'de, şurada burada, "işçi eğitimi" veren ahbaplar, yani solcuların tamamı, hedefine o emekçileri, köylüleri almamış mıydı ve gene maksat onları merkeze taşımak, iktidarı ve her şeyi onlara "teslim" etmek değil miydi? (Benden söylemesi, Turgut Uyar'ın o aşk şiiri diye okunan "Kırlardan Geliyorlar" bile bu heyecanlarla yazılmıştır...)
Nâzım Hikmet, Boğaz'da oturanların şiirini yazmıyordu, "güneşli günler/göre-/- ceğiz/motorları maviliklere süreceğiz çocuklar" derken kimleri kastediyordu dersiniz? Boğaz'da oturanlardan mı yoksa kapıları kapatılarak şehirden dışlananlardan mı?
Bir de lütfen şu mısraları okur musunuz: "Hani şimdi bize cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,/ yalnız cumaları/ yalnız pazarları./ Hani şimdi biz/ bir peri masalı dinler gibi seyrederiz/ ışıklı caddelerde mağazaları, / hani bunlar/ 77 katlı yekpare camdan mağazalardır..." Devam eder Nâzım Hikmet ve bunları dile getirene "kara kaplı kitab"ın açıldığını, zindanın hükmedildiğini söyler, ardından da gene "Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar, ışıklı maviliklere /süre-/-ceğiz" der.
***

Her şey 1930'da yazılmış bu şiirdeki kadar karanlık değil elbette ama şimdi yapılan Nâzım Hikmet'in anlattığı durumun tam tersine çevrilmesi değil mi? Şu resmin tamamına bakıp, sonra bana dönüp, kitleler, o şehirden dışlananlar, şu söylediğin yoldan merkezle- kapitalizmle bütünleştiriliyor, sisteme yerleştiriliyor, dolayısıyla "devrim", anti-kapitalist bir hareket değil bu deseler anlayacağım ki, aynen onu söylüyorum, AK Parti ve öncülleri, birer "kapsama" partisidir diyorum, modernizatördür, taşıyıcıdır, köprüdür. Gerektiğinde bunu baştan sona "görsellik" üstünden yapıyor, onun da başka boyutları var, diyorum ama itiraz "bunlar niye buraya geliyorlar" sorusunu aşmıyor.
Sosyolojiyle "sübjektivite" arasındaki farkı bilmeyince böyle oluyor, sorun AK Parti olmaktan çıkıp sol ve muhalefet sorununa dönüşüyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA