Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kim milletvekili olsun?...

Dün CHP'de önseçim yapıldı. Bazı tanıdıklarım listelerde ön sıralara yerleştiler. Mutlu oldum. Onlardan beklentilerim var. Görüştüğümde dile getirdim. Bu demektir ki, önümüzdeki dönemde, parlamentoda, uzun bir aradan sonra, gerçek sosyal demokratik kanattan bazı milletvekilleri CHP sıralarında oturacak.
Gözüm üstlerinde olacak. Bakalım, bu ideolojiden, sosyal demokrasiden tamamen uzaklaşmış, onunla hiç ilgisi kalmamış CHP'nin dümen suyunda mı kalacaklar, yoksa ağzına bugüne değin tek kelimeyle olsun sosyal demokrasi kavramını almamış Kemal Kılıçdaroğlu'nu o çizgiye mi çekecekler.

***
Bunlar bir yana, önseçimin, eksik de olsa, kısıtlı da olsa, tüm parti tabanını ve yöneticileri kapsamasa da CHP'ye nasıl bir dinamizm getirdiğini gördüm. Toprak gibi uyuyan CHP bununla birlikte silkindi. Parti tabanı, gençleri ve yaşlılarıyla harıl harıl çalıştı. Daha düzenli olsaydı, daha ciddiye alınsaydı, elbette daha farklı sonuç verecekti. Ama bu kadarı bile, demokrasinin bu ölçüde yüzünü göstermesi dahi, ne türden bir siyasal üretkenliğe yol açıyor, gördük.
Parti siyasetinin doğrusu budur. Elbette siyasal partilerin bir 'yönetici elit' sınıfı olacaktır. Bürokratlar, akademisyenler, o güne değin kendisini parti tabanına anlatma fırsatı bulamayıp, parti ideolojisi yönünde faaliyette bulunan insanlar belli kontenjanlarla siyasete alınır. Fakat bu sadece bir dönem için geçerlidir. İkinci dönem de siyasette kalmak istiyorsa kişi, dört yıl boyunca kendisini tabana anlatma olanağını da bulmuş olarak, gidip önseçime girmelidir. Üç dönem, dört dönem milletvekilliği yapmış, hâlâ kontenjan bekleyenlere ne demeli?

***
Önseçim insana ister istemez Türkiye'deki siyasal partilerin iç demokrasi mekanizmalarını düşündürüyor. Eskiden çok tartışılırdı, sonradan unutuldu. Daha o zamanlar sıklıkla dile getirdiğim görüş şuydu: bir ülkenin genel demokratik yapısı neyse parti içi demokrasi anlayışı da odur.
Tepeden inmeci, piramidal, haddinden fazla katı bir hiyerarşiye dayalı Leninist parti modeli bugün artık dünyada geçerli değil. Hatta bugün değil, 1990'larda bile dünya aşağıdan yukarıya örgütlenen, geniş katılımlı, gevşek hiyerarşili, demokratik, katılımcı parti modellerini benimsiyordu. Bu o kadar böyle ki, iş önseçime geldiğinde dahi, bütün parti üyelerinin oy kullanması önerilirdi, herhangi bir tefrik olmasın diye.

***
Bugünkü dünyada siyasetin anlamı değişiyor. Biz hâlâ gereğinden fazla makro konular etrafında siyaset yapan ender ülkelerdeniz. Siyaset demokratik ülkelerde sorunlar etrafında, kısa vadeli örgütlenmelerle ve artık daha ziyade yönetimsel (menagerial) anlayışla yapılıyor. Buradaki temel unsur mikro sorunların siyasetle bütünleştirilmesi. O tür bir yaklaşımın olmadığı ortamlarda siyasal parti büsbütün toplumun ilgisinden kaçan, içi boş bir örgüte dönüşüyor.
Siyaset bir toplumun kaderine doğrudan müdahale edilen tek alandır. Siyasal parti bunun aracıdır. Belki artık eski bir mekanizmadır ama hâlâ çok işlevsel olabilir. O zaman kimin milletvekili olacağına da, belirttiğim o sınırlar dışında, bu mekanizmanın unsurları, yani tabanı karar versin. Ancak o milletvekili kısmen de olsa temsili mekanizmayı aşıp doğrudan demokrasinin kapısını aralayabilir.
Demiri en iyisi örsünde dövmektir...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA