Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

IMF ‘siyasallaşma’malı

1944'de kurulmuş olsa da, 1947'de fiilen faaliyetine başlayan Uluslararası Para Fonu (IMF), ABD'nin İngiltere, Sovyetler Birliği ve sonrasında Çin'le yürüttüğü müzakereler çerçevesinde oluşturduğu küresel ekonomi- politik yapının önemli sacayaklarından birisidir. İktisat Bilimi'ne katkılarıyla adını tarihe kazımış olan John Maynard Keynes, benzer bir uluslararası ekonomik kurumun merkezinin İsviçre'de olması, bu kurumun bir uluslararası kliring birliği bankası gibi çalışarak, kendi para birimini oluşturup, ülkelerin para birimlerin sabit kur sistemine geçmesini savunsa da, ABD'nin İngiltere'yi uyarmasıyla Keynes geri adım attı ve IMF Bretton Woods Anlaşması'yla ABD Hazine Bakanı Harry Dexter White'ın planı kabul edildi.
ABD 1944-1949 arası, 'kapitalist sistem'in ve 'Atlantik İttifakı'nın yeni patronu olarak, kendi hegemonyasında bir küresel ekonomi-politik yapıyı oluşturmak adına, IMF ve Dünya Bankası'nı, bugünkü Dünya Ticaret Örgütü'nün ilk adımı olan GATT Anlaşması'nı, Birleşmiş Milletler'i, bugünkü OECD'nin ilk adımı olan Avrupa Ekonomik İşbirliği Komitesi ve Marshall Yardım Planı'nı ve NATO'yu hayata geçirdi. IMF 'pür liberal', tam piyasa ekonomisini, tam rekabetçi istihdam piyasasını, tam serbest finans piyasalarını savunan ve üye ülkeleri 'liberal' politikalara yönlendiren bir fonksiyon icra etti.
Ancak, 1960'lı yılların sonlarından itibaren, salt 'liberal' anlayışa göre kurguladığı ekonomik programlar, finansal destek programları, ülkelerin sosyo-ekonomik özelliklerini göz ardı etmesi, kamunun ekonomideki rolünü aşırı baskılaması, ağır durgunluk ve işsizliğe sebep olması yönüyle, 50 yıl boyunca, çok sayıda ülkeye daha ağır ekonomik ve siyasi istikrarsızlık getirdi ve ardı ardına 'başarısızlık'lar yaşadı. Bu dönemde, IMF, kendisini ABD'nin küresel kararlarının tatbiki adına 'kullanışlı' ve 'elverişli' bir kurum olarak da tescil ettirdi. ABD'nin siyasi anlaşmazlık yaşadığı pek çok ülke IMF'den destek alamadı veya çok ağır koşulları kabul etmek zorunda kaldı. IMF, bu nedenle 'siyasallaşmış', 'siyasallaştırılmış' bir uluslararası kurum damgası yedi.
Bugün, koronavirüs Kovid-19 gibi küresel ölçekte bir virüs salgınına yönelik 1 trilyon dolarlık bir kredi imkanını seferber ettiğini belirten IMF, ne yazık ki İran ve Venezüella'ya aynı tavrı sürdürdü. Oysa, IMF'in o zaman ki başkanı Dominique Strauss-Kahn, 2008 küresel finans krizi sonrasında, başta Dünya Bankası, dünyadaki pek çok uluslararası kurum ve iktisatçının ağır eleştirdiği 'neoliberal' politikaların artık terk edilmesi gerektiğini söylüyordu. Türkiye IMF-DB toplantılarına ev sahipliği yaparken, bu sözlerini 2 Ekim 2009'da İstanbul'da da tekrarladı. Sonrasında, iyi 'kurgulanmış' bir skandalla, hem IMF Başkanlığı'nı hem de Fransa Cumhurbaşkanlığı adaylığını kaybetti.
Başta IMF; bugün Soğuk Savaş döneminde kurulmuş tüm uluslararası kuruluşlar ağır bir 'küresel değerler' testinden, 'kredibilite', 'inandırıcılık', 'şeffaflık' ve 'adalet' testinden geçiyorlar. IMF, 'siyasallaşması', 'siyasallaştırılması' noktasında, bu süreçten sıyrılma ve ağır bir 'samimiyet testi'nden geçmek noktasında önemli bir sınav vermek zorunda. Kurucu ülkelerin baskılarından sıyrılarak, artık gerçek manada 'siyaset üstü' tarzda, tüm ülkeleri 'kapsayan' bir anlayışa odaklanmazlarsa, uluslararası kuruluşlar bugün ve gelecekte küresel meselelerin aşılmasında 'etkin' ve 'çözüm sağlayıcı' kurum olma özelliklerini güçlendiremeyecekler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA