Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

Küresel siyasetin gündemi ‘kriz yönetimi’

Küresel ekonomi-politik sistemin önde gelen 30 ülkesi, içinde bulunduğumuz günlerde, bir temel gerçekle yüzleşerek, bir zihinsel muhasebenin içerisinden geçiyorlar. Konunun özü, dünyanın önde gelen ekonomilerinin hükümetlerinin 2008 küresel finans krizinden bu yana, 'normal yönetim'den çok, 'kriz yönetimi' formatında bir siyasi yaşam içerisinde oldukları gerçeği. Aralıksız, 14 yıldan bu yana ekonomiyi, yerel, bölgesel ve küresel siyaseti ve bu başlıklardaki gelişmelerden etkilenen toplumsal yaşamı yönetmeye dair zorlu bir sürecin içerisinden geçilmekte. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, gelişmiş ekonomilerin hemen hemen tümü son 40-45 yılda bu derece uzun soluklu ve kademe kademe daha zorlu etaplara evrilen bir 'kriz yönetimi'yle hiç karşılaşmamış olduklarından, ülkelerin siyasi sistemlerinin aktörlerinde, çözüm üretmeye odaklanmada ciddi sorunlar gözleniyor.
Çünkü, 'kriz yönetimi', hızlı ve etkin yaklaşımla, çözüm odaklı bir yaklaşımla ilerlemeyi gerektirmekte. Bölgesel ve küresel boyutta, bir krizden bir diğerine geçilen bir süreçte, uzunca bir dönemi 'normal yönetim' koşullarında geçirmiş olan ülkeler, bu kadar ağır bir kriz yönetimine adaptasyonda ciddi zorluklar çekmekteler ve bir çoğunun iyi bir performans gösterdiklerini söylemek zor. Hatta, 'kriz yönetimi' formatını bilememekten veya hayli uzak kalmış olmaktan kaynaklanan tecrübe yoksunluğu ile, bu boyutta krizlerle örülmüş bir döneme özgü yönetim tarzına, yönetim modeline geçişte hayli zorluklar yaşamaktalar. Ekonomik ve siyasi krizler başta olmak üzere, kuraklık, sel baskını ve büyük fırtınalar gibi, iklim değişikliğinin sebep olduğu büyük doğal afetlerle de boğuşan pek çok ülke, 2008'den bu yana, tüm bu bölgesel ve küresel sorunların ve krizlerin tetiklediği ana ve artçı şoklara karşı koruma mekanizmalarını geliştirme ve güçlendirme yönünde önemli bir çaba ortaya koymaktalar.
Krizlerle baş etme kabiliyeti yeterli bir beceriye ulaşamıyorsa veya zaman içerisinde zayıflama gösteriyor ise, bu sıkıntılı tablo, ilgili ülkenin daha 'bencil' çözümlere yönelmesi, gıdada, enerjide, sağlık ürünlerinde, temel ihtiyaç ürünlerinde daha 'milliyetçi' tavırlara savrulmaları gibi sonuçları da beraberinde getiriyor. 2008 küresel finans krizinden bu yana, bizzat var olma nedeni ortak çözüm üretme ve söz konusu bölgesel işbirliğinin bir parçası olan ülkeler için her türlü yardımı seferber etmek olan bölgesel işbirliği platformlarının, birliklerin diğer üye ülkelerin 'aşırı milliyetçi' tutumları nedeniyle, nasıl çalışamaz, çözüm üretemez hale geldiklerini; ülkelerin bir başka ülkeye sevk edilmek üzere bekleyen ürünlere nasıl el koyabildiklerini birlikte şahit olduk. Türkiye, son 14 yılda, insani ve girişimci diplomasi alanındaki bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve başarılarıyla, tüm bu acı savrulmalarından tümüyle kendini soyutlayarak, bambaşka bir lige, tüm dünya tarafından gıptayla takip edilen bir konuma kendini oturttu.
Önümüzdeki dönem, dünyanın önde gelen 30 ülkesinde, görevdeki hükümetlerin, kamu ve özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının çözüm odaklı bir 'kriz yönetimi'nde etkin bir işbirliğini ortaya koymalarını gerektirmekte. Bu dönem, ülkelerin karar alma süreçlerinde ciddi tecrübe ve birikimin paha biçilmez olduğu bir dönem olacak. Küresel iklim değişikliği krizi, küresel enerji arzı krizi ve küresel gıda arzı krizi, küresel tedarik zincirindeki kırılmalar ile birlikte, öyle kapsamlı bir 'kriz yönetimi'ni gerekli kılıyor ki, 'küresel borç sarmalı' gibi, adeta 'Demokles'in kılıcı' gibi küresel ekonomik sisteminin tepesinde sallanan ağır bir soruna dahi odaklanılma sorunu yaşanıyor. Bu nedenle, küresel teşkilatların üzerindeki 'çözüm üretme' beklentisi her geçen gün daha da artmayı sürdürecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA