Siyasetin sert rüzgârları, yerini acil ekonomi gündemine bırakmaya aday gibi. Bir süredir sessiz ve derinden giden Türkiye-IMF müzakerelerinin yeniden ivme kazanması da bunun göstergesi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, geçtiğimiz hafta G 8 Zirvesi için bulunduğu İtalya'da IMF Bakanı ile görüşmesi, IMF destekli program için takvim vermesi, kritik kararların da habercisi.
Önce, IMF'nin son raporunu anımsayalım. Raporda, Türkiye'nin diğer ülkeler gibi küresel krizden etkilendiği ancak dayanıklılık ve esneklik gösterdiği ifade ediliyor. Kulağa hoş gelen bu yorumun gerisinde ise "Türk bankacılık sisteminin toksik kağıtlara bulaşmaması, sermaye yeterliliğine özen gösterilmesi, yakın zamana kadar Hazine iç borç stokunun gerilemesi, bütçe açıklarının tolere edilebilir sınırlara kadar çekilmesi" yatıyor. Oysa bugün ekonominin sağlığı kötüleşiyor. Öyle ki sonbaharda neşter vurulmazsa ne esneklikten ne de krize dayanıklılıktan söz etmek gerçekçi olacak.
İşte bu yüzden Başbakan'ın, IMF'ye hitaben, "Gerek mali disiplin, gerekse yapısal değişiklikler noktasında bunu bir neticeye kavuşturursak memnun oluruz. Çünkü 28 Eylül'de Türkiye'de IMF'nin uluslararası toplantısı yapılacak. Bu toplantının sonrasına kalmasın istiyoruz" sözlerinin perde arkasında da geçmiş başarılarla yetinme yerine kazanılan mevzileri ileride kaybetmeme arzusu yatıyor.
IMF destekli anlaşma seçeneği, takım taraftarlığı veya karşıtlığına dönüştürülmemeli, kompleks vesilesi de olmamalı. Kaldı ki Başbakan dahil ekonomi yönetimi, IMF ile uzlaşma zemini bulma konusunda iradesini koruyor.
Bugün imzalanacak Nabucco Anlaşması'nın Türkiye'ye sunduğu küresel aktör olma şansının kullanılması ekonominin toparlanmasını gerektiriyor.
Türkiye ekonomisinin büyümesi, "uygun koşullu dış kaynak-dış pazar" sayesinde yatırım-ihracat yapılması, iç piyasada ise "kredi kartı-tüketici kredisi" ile tetiklenen harcamalara dayanıyor. Bu bağıntı düzelmedikçe, borç-bütçe ayarı kurulmadıkça toparlanma beklemek iyimserlik oluyor.
GSMH'de iç piyasa büyüklüğünün rolüne oynayan "Kriz Varsa Çare de Var" türü kampanyalar moral pompalanmasından öte anlam taşımıyor. Milyar dolarlık kaynağı, üniversitesi ve düşünce kuruluşu ile TOBB'un yeni bir ekonomik programın taslağını oluşturup hükümet ve kamuoyu ile paylaşması daha hayırlı görünüyor. Yoksa, vatandaşın cebindeki son kuruşu harcatmak olsa olsa alışveriş merkezi ortaklarını sevindirir.