Ekonomide bazı kararların yürürlüğe girme takvimi en belirleyici konu olabiliyor. Prensipte doğru görülen, pratikte ertelenebiliyor. Örneğin, Türkiye'nin IMF'ye gönderdiği Niyet Mektupları, "Petrol ürünleri ve elektrikte girdi maliyetlerinin fiyatlara yansıtılması" taahhütleriyle dolu. Ve bugün IMF ile anlaşma seçeneği hala masada iken Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın, hafta sonu Denizli'de gerçekleşen Ekonomi Koordinasyon Kurulu'ndaki sözlerini nasıl yorumlamamız gerekecek? Zira Babacan, sanayii can çekişen Denizli'de, enerji maliyetleri gündeme getirilince özetle şunları söyledi:
"Enerji fiyatları konusunda dayanabildiğimiz kadar dayanıyoruz!"
Aslında bu sözler, ekonomi yönetiminin genel tercihi ile tam örtüşmüyor. Ancak reel politik gerçekler, adım atılmasını öteliyor. Ki şu anda enerjide yaşanan temel sorun da bu.
Ekonominin bina edildiği siyasi ve toplumsal ortam, "gereklilikle" "yapılabilirlik" arasındaki ince çizgiyi belirliyor. Nitekim, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek salt ekonomi gözlüğünden baktığı için AK Parti kamplarında en çok eleştirilen isim olmuştu. Babacan ise birkaç seçim görmenin deneyimini, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tarzı ile senkronize etme becerisi gösterebiliyor.
Partiler arası gerilimin dozu artıyor
Liderlerin mesajları keskinleştikçe seçmen teyakkuza geçiyor
Asker de "Bildiklerimi açıklarım ha!" çıkışı ile sürece müdahil oluyor
Demokratik açılımın üstündeki Habur gölgesi, farklı memnuniyetsizlik bahanelerine taraftar topluyor Ekonomik açıdan bakıldığında,
Tekel eylemi, imtiyaz mücadelesi gibi algılanmayıp destekleniyor
2010'daki toparlanmanın işsizlik yarasına merhem olmayacağı görülüyor
Yeni yıl zamlarının dumanı tüttüğü için ağır kış şartlarında enerji ürünlerine yapılması gerekli zammın vatandaşı kızdırması istenmiyor.