Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Döviz kuru ve savunma sanayii

Türkiye, 2000'li yılların kriz tecrübesi ile ekonomi yönetiminde iki sihirli kavramla karşılaştı. "Şeffaflık ve hesap verebilirlik." Ekonomide, kamuoyu denetimine olanak sağlayan hesap verebilirliğin pekiştirilmesi ise iki belirgin sahada oldu. "Merkez Bankası para politikası ve Maliye Bakanlığı bütçe politikası." Özellikle, Merkez Bankası'nın bağımsızlığını kazanması nedeniyle dikkatler bir ara para ve kur rejimine odaklandı. Ve Merkez Bankası örneğinde zamanla görüldü ki hesap verebilirlik, "periyodik toplantılar düzenlenmesi, raporlar açıklanması, mazeretlerin sıralanması ve hükümete uyarıda bulunulması"ndan ibaretmiş!
1990'lar boyunca kısa ömürlü koalisyon hükümetleri, popülist kararlar aldığı için toplumsal hafıza, hükümetleri hep hata yapan, yarını düşünmeyen siyasi oluşumlar olarak gördü. Ancak 2002'den sonra tek başına iktidarın ortaya çıkardığı güçlü yapı, ekonomik istikrar ve büyüme ile hükümetlerin ömrü arasındaki bağıntıyı net biçimde gözler önüne serdi. "Son 10 yılda, yan yola sapmaya yatkın siyasetçiler ile sürekli onları vesayet altında tutarak ülkeyi koruduğunu iddia eden ekonomik, adli, askeri bürokratik sistemler olgusu" değişime uğradı.
İşte bu yüzden, cari açığın yeniden alarm vermeye başladığı bugünlerde, Merkez Bankası'nın, "Kur politikasını hükümetle birlikte belirliyor, sonra uygulamayı yapıyoruz" deme lüksü kalmıyor. Zira, serbest dalgalı kur tercihinin gerekliliğini kimse tartışmıyor ama uygulamanın kalitesi Merkez Bankası kaynaklı icraatları tartışılır halde tutmaya yetiyor.

***

Türkiye'nin gerek dış açık gerekse yüksek faize dayalı kâr transferinin ekonomide yarattığı tahribat kadar dikkatle üzerinde durması gereken bir husus da "savunma harcamaları!" Örneğin, 2009 yılındaki askeri harcamaların tutarı 26 milyar lirayı aşıyor ve milli hasılanın neredeyse yüzde 3'üne ulaşıyor. Kuşkusuz, ülke güvenliğinin bedeli para ile ölçülmez. Ama burada değineceğimiz husus, askeri harcamalar içinde yerli sanayiinin payının artırılması. Yani Türkiye'nin milli savunma kapasitesinin ortaya konabilmesi. Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, bir süredir bu konuda kafa yoruyor. Nitekim, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile işbirliği içinde 1-10 Ekim 2010 tarihleri arasında "II. Türk Silahlı Kuvvetleri Malzeme Sergisi" Ankara'da düzenlenecek. Fuara, yurt genelinde savunma sanayiine yönelik üretim kabiliyeti olan firmalar katılacak.
Söz, savunma harcamalarından açılmışken yerli katkı payına ve ulusal projelere inanan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile Savunma Sanayi Müsteşarı Murad Bayar'ın çabalarını da gözardı etmeyelim. Ve "memuröğrenci kenti" olarak sunulan Ankara'nın, 2020 yılında satın alma gücüne göre (87 milyar dolarla) dünyanın 87. büyük kenti olacağını, halen iller arası rekabetçilik endeksinde İstanbul'dan sonra 2. sırayı aldığını, beşeri sermaye ve yaşam kalitesi açısından lider konuma yükseldiğini de hatırlatalım. Bu tabloyu geliştirmek için inisiyatif alan yeni bir valinin, Alaattin Yüksel'in göreve geldiğini de ekleyelim.
Sonuç olarak çağımız, sadece bahanelerin sıralandığı bir çağ değil. Kamu yönetiminde geniş katılımı sağlayan, siyasette anayasal güçlerin yerini ve konumunu doğru tanımlayıp milli iradeye sahip çıkan, ekonomide istihdama duyarlı, katma değerli üretime gönül verenlerin çağı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA