Yeni Meclis daha toplanamadan, ötelenmiş iki siyasi krizle karşı karşıya kaldı. Mesele, seçilmiş isimlerin TBMM çatısı altında bulunabilmesiyle doğrudan ilgili. Milletvekilliği düşürülen Hatip Dicle ile CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal'ın konumlarına geniş demokratik pencereden bakıldığında varılacak sonuç, Meclis'e gelmeleri gerektiğini gösteriyor. Listenin gerisinde MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan'ın yanı sıra KCK tutuklusu 5 isim daha duruyor. Bu isimlerin hepsi "halkın tercihine saygı" ortak paydasında buluşturuluyor.
Lakin Dicle'nin hukuki statüsü ile Balbay ve Haberal'ın durumları detaylı incelendiğinde yapısal farklılıklar hatta çelişkiler görülüyor.
Hatip Dicle dosyasında üç önemli nokta öne çıkıyor:
1- Dicle'nin mahkûmiyetinin, milletvekili aday listeleri son şeklini almadan önce kesinleştiği anlaşılıyor. Aslında BDP'liler samimi olsa, YSK görevini ciddiyetle yapsa, yargı kurumları arasında etkili işbirliği tesis edilse Dicle'nin adaylığına engel teşkil eden cezası haftalar önce dikkate alınabilirdi. Ancak milletvekili aday listeleri resmileştikten sonra YSK yeniden oyuna girmemeliydi. "Bizler millet adına karar veriyoruz. Millet zaten kararını verdi. Nihai değerlendirme TBMM'ye aittir" diyebilmeliydi.
2- Dicle'nin ceza aldığı beyanatının üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Terör örgütünün propagandasını yaptığı gerekçesi ile ceza alan Dicle, o açıklamasında esasen askeri operasyonların durması gerektiğini savunuyor, aksi takdirde örgütün karşılık verebileceğini belirtip, bunu meşrulaştırmaya çalışıyor. Bugün bu tarz cümleyi kurmayan BDP'li yok gibi. Ve hepsi ceza alsa en az 30 civarında vekilin Meclis'e gelmesi imkânsız. Oysa Türkiye ne istiyor? Silahlar sussun. Siyaset konuşsun. Meclis zemininde çözüm üretilsin.
3- Kesinleşmiş mahkûmiyetine rağmen Dicle'ye vekillik şansı verilmesi, terör örgütü lideri Öcalan'a da ileride aynı yolun açılması riskini de taşıyor. Belki Dicle için, "Daha önce DEP Davası'nda fazladan 4.5 yıl yattı. Hem bu süre cezasından mahsup edilir hem de hapiste tutulduğu tarihin üzerinden 3 yıl geçtiği göz önüne alınabilir" tezi işlenebilirdi. O tren de kaçtı.
Netice olarak Dicle örneği Türkiye'nin, terör örgütü PKK'nın siyasallaşmasını kabul etmediğini gösteriyor. "PKK olmasın, siz olun" denmesi de bu hareketin dinamikleri ile örtüşmüyor. Zira bölgedeki etnik siyaset PKK'nın belirlediği adaylarla ve yöntemlerle sürüyor.