Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Davutoğlu ile dobra dobra (1)

Siyasetçi, eleştiriden bağışık değildir. Lakin eleştiri; haklı, bilgiye dayalı ve yol gösterici olduğunda değerlidir. Yoksa eleştirmek kolaydır. Ağzı olan konuşur. Ancak kamuoyunu etkileme gücünü elinde bulunduranlar eleştiri silahını çekti mi, hislerinden arınmak zorundadır. Kaldı ki eleştirilen kişinin veya politikanın bize göre düzenlenmesi de beklenemez.
Yani, "Ortaya konan fikri beğenirsek, bize uyuyorsa ne âlâ... Yoksa, yıkana kadar bombardımana devam ederiz" deme lüksünüz yoktur. Kuşkusuz, eleştirilerden ders çıkarmak, gerektiğinde kararları gözden geçirmek de muhatabına düşen asli görev ve erdemli duruştur.

***

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, daha Başbakan Başdanışmanlığı'na atandığı günden itibaren sürekli hedef tahtasına konulan bir aktör oldu.
Davutoğlu, iddia adamı. Bu yüzden yeni dış politika çizgisinde "ne eksen kayması tartışması kaldı ne de değerli yalnızlık!"
Peki, "Davutoğlu bu eleştiri ve yorumlar hakkında ne düşünüyor?" Bakan'ın daveti üzerine katıldığım son seyahatte; "Suriye ve Mısır'daki gelişmeleri, Türkiye'nin bölgesel arabuluculuk rolündeki algı değişimini, diplomaside yalnızlık tezini ve Ankara'nın kaybeden tarafta olup olmadığını" uzun uzun konuştuk.
Şimdi biz susalım ve sözü, güncel kızgınlıklara karşı Davutoğlu'nun geliştirdiği söyleme bırakalım:
***


Bize gelen eleştiriler, yine bizim dönemimiz kıyas edilerek yapılıyor. 'Eskiden ne güzeldi' dediklerinde örneğin 1990'ları kastetmiyorlar. 'Ne güzel arabuluculuk yapıyorduk' dediklerinde de yine bizi bizle karşılaştırıyorlar.
Biz, kendi paradigmamızı inşa ettik.
Geriye doğru da referans biziz, öne doğru da.
'O bahsedilen arabuluculuğu kim yapıyordu?' Suriye ile İsrail arasındaki arabuluculuğu ben yaptım. Gazze saldırısı sırasında, İran nükleer görüşmelerinde kim yaptı arabuluculuğu?
Tabii ki Türkiye. O zaman da 'eksen kayıyor' deniyordu.
Bugün Mısır özelinde evrensel demokrasiye sahip çıkmamızı eleştirenler 3-4 sene sonra muhtemelen başka bir bahane bulacaklardır.
***

Ve kritik soru:
"Yaşadığımız problemler konjonktürel mi, yoksa bir yerde yapısal hata mı yapıyoruz?"
Davutoğlu dedi ki...
"Türkiye'nin, 'Kontrol edebileceği parametreler var, kontrol edemeyeceği parametreler var.' Kontrol edebileceğimiz parametreler içinde biz nerede durduğumuza bakarız. Uluslararası konteks değişiyor.
Ortadoğu'da yüzyılın tasfiyesi yaşanıyor. Bugün eleştiri çevreleri, bölgede yaşananları hafife alıyor.
Yerleşik düzen sarsılırken şu dense neyse: 'Öyle bir aktör var ki her yerde o başarıyor da Türkiye ona karşı kaybediyor.' Böyle bir tablo yok ki. 'Suriye'de kazanan bir taraf mı var ki biz kaybeden tarafta olalım? Suriye'de kim, ne kazanmış ki?'...
Uluslararası konjonktürün böylesine dinamik değiştiği bir dönemde kimse kısa dönemli 'kazanç-kayıp hesabı' yapamaz. Mesela, 2012'de Arap Baharı ile birlikte Suriye krizine rağmen genel hava şu idi: 'Türkiye, bütün bu demokratik dalganın kazanan ülkesi.' Biz o zaman da 'kazandık' demedik. Hep, 'Zorlu bir sürecin içindeyiz. Haklı, ahlaki ve stratejik açıdan doğru bir yerde durmaya çalışıyoruz' dedik.
***


"Sıfır sorun" ilkesi tekledi mi?
Türkiye'ye hangi fatura çıkarılmak isteniyor?
Mısır'da, Ankara'nın kurduğu dengenin anlamı ne?
Tuzak bozan ülkeye nasıl bakılıyor?
Özgürlük mü, güvenlik mi? (Cevapları, cumartesi günü...)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA