Dışarıda öylesine büyük bir dünya var ki... Bizim siyasilerimiz, bilhassa muhalefettekiler bu dünyaya genelde küçük bir pencereden bakabiliyorlar.
Genel merkeze gelen partililer, TBMM Genel Kurulu'ndaki gündemler, takip edilen haberler, okunan e-mailler veya atılan tweetlerden ibaret bir dünya bu...
Denilebilir ki, "Bilgi teknolojileri böylesine yaygın, bilgi akışı bu kadar hızlı iken daha ne olacak?"
Lakin mesele bu kadar basit değil. Bilgi, herkese, eş zamanlı ve aynı nitelikte dağılmıyor ki! Üstelik bir süre sonra algıda seçicilik de baş gösteriyor.
Her konu sadece politik tercihe göre yorumlanıyor. Siyasi miyopluk gelişiyor.
Çoğu zaman olayların içindeki insanların beklenti ve talepleri net görülemiyor.
Derken... Yanılsama başlıyor.
Bu sürecin muhalefet açısından en dramatik sonuçları seçim mağlubiyetleriyle yaşanıyor.
İktidar açısından da büyük oy koalisyonunun verdiği ortak mesaj, parti önceliklerinin mutlak onaylandığı gibi bir güç birikimine dönüşüyor.
Negatife değil pozitife odaklıdır. Sürekli şikâyet eden, beğenmeyen, hep olumsuzu işaret eden ancak bir kez işin doğrusunu yapamayan yöneticileri tercih etmez.
Sorun ne olursa olsun bir "orta yol" bulunmasını içinden geçirir. Olmadı mı, iç sesinin ortalaması ile karar verir. Zira son noktada kararlılığı önemser, dirayetli duruşun peşinden gider.
Dışa açık, olup bitene de meraklıdır. Umudunu korumak ister. "Eldeki bir daldaki ikiden iyidir" der.
İstikrara yatırım yapar. "İstikrar içinde değişim" ise sihirli formülüdür.