Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

AYM: İnsan hakları mahkemesi mi, süper mahkeme hevesi mi?

Bir gazeteci için "basın ve ifade özgürlüğünün" tartışıldığı nokta oldukça hassastır. Demokrasinin özüdür, fikrini özgürce ifade edebilmek, kamuoyu adına sistem denetimi yapabilmek.
Tuhaf biçimde, gazetecilikle ilgili bazı sıfatlar da başka bir meslekle ya benzer ya da yakındır. Muhabir, istihbarat şefi gibi... Gazetecilik; çoklu kaynaktan, geniş çevreden bilgi almayı, teyit ederek yayımlamayı gerektirir. Yapılan işin, güç veya karar merkezlerini rahatsız etmesi de ihtimal dahilindedir. Lakin gazeteci kimliği veya gazetecilik faaliyeti, sınırsız imtiyaz sağlamaz, aksine yüksek sorumluluk gerektirir. "Operasyon gazeteciliği" meselesi ise derindir!

***

Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu'nun 25 Şubat 2016 tarihli "Erdem Gül- Can Dündar" bireysel başvurusuna ilişkin kararı, bilhassa Cumhurbaşkanı'nın görüşlerini açıklaması sonrası ciddi gündem maddesine dönüştü. Cumhurbaşkanı, AYM kararını değerlendirene kadar hükümetten net bir görüş serdedilmemesi, Bakanlar Kurulu açıklamasında ise "kişisel görüş" indirgemesi yapılması ilginçti!
***

MİT TIR'ları üzerinden kurgulanan senaryonun genelde Türkiye'yi, özelde Cumhurbaşkanı'nı köşeye sıkıştırma hamlesi olduğuna hatta konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taşıma planı içerdiğine kuşku yok. Yani, Cumhurbaşkanı ne kadar hedef ve taraf ise Türkiye Cumhuriyeti de o kadar hedef ve taraftı. Terörle mücadele eden Türkiye'yi, terör örgütleri ile işbirliği içinde gösterme çabasının salt gazetecilikle izahı mümkün mü? Devletin gizli operasyonlarını sorgulamak değil bahsettiğimiz. Devleti yönetenlerle kinli ve kirli hesaplaşmaya girişilmesi, bu amaçla her türlü gri odakla ortak hareket edilmesidir asıl mesele!
***

Türkiye, hukuk devleti. En çok eleştirilen hukuk sistemi, herkes için yine en büyük ve nihai güvence. Mahkeme kararlarının tüm makamları, kişi ve kurumları bağladığı da açık gerçek. Kararları eleştirmek hatta saygı duymamak ise net bir tavrın ifadesi olabilir. AYM'nin hukuki saikle karar alıp almadığı, kararın olgunlaşma süreçleri, etki eden iç ve dış faktörler, örtülü ve açık faaliyet gösteren aktörler... Hepsi ama hepsi birlikte düşünülmek durumunda. Hal böyle olunca... Bizim duyduğumuz, sanırım Külliye koridorlarında bilgiye dönüşen epeyce detay var!
Ancak... Üzerinde duracağımız husus yine de "hukuki!" AYM, Gül- Dündar kısa kararında, "kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı" ile sınırlı tespitte bulunmadı. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine de hükmetti. Böylece, yorum yoluyla yetki alanını genişletip, ilk derece mahkemesinin yerine geçti, hatta vermesi gereken kararı da belirledi. AYM, şayet tutuksuz yargılamanın önünü açsaydı, kurumsal ve hukuki duruşu anlaşılabilirdi. Henüz yargılama yapılmamış ve hüküm kurulmamışken "basın özgürlüğü ihlal edilmiştir" sonucuna varılmasıyla gerek yerel mahkemenin gerekse Yargıtay'ın yetkisi ortadan kaldırılmış oldu. Oysa yargı, ceza veya beraat kararı verebilir, dosya Yargıtay'a, nihai olarak AYM'ye gelirdi. İfade özgürlüğü ile casusluk iddiası arasındaki ince çizgiyi ve hukuki boyutu asli mahkeme takdir eder, kamuoyu da dikkatle izlerdi. AYM, Gül -Dündar kararı ile tutuksuz yargılama ilkesini tahkim ederken, anayasal teminat altındaki yargı yetkisine mütecaviz davranmış, kendi varlık nedenini de yaralamıştır!
Netice...
AYM, "İnsan Hakları Mahkemesi" olma idealini savunurken, "Süper Mahkeme" sevdasından vazgeçmelidir!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA