Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin referanduma sunulmasının kesinleştiği günlerde, ekonominin öncelikli gündem maddesi, "Kur artışını, faiz silahı ile durdurma" tartışmalarıydı. O günlerde, azınlıkta kalan bizler, "Faiz, öne sürüldüğü gibi tek ve mutlak ilaç değildir. Kullanılacak çok enstrüman var" tezini savunuyorduk. Gelinen noktada, kurda istikrar ve geri çekilme sürecini yaşıyoruz. Tabii, Kasım 2016'dan bu yana piyasalarda gözlenen oynaklıkların ve Türkiye'ye çekilen operasyonların faturası bugünlerde çıkıyor.
Referandum sandığını, ekonomi ve geçim şartları üzerinden manipüle etmeye çalışanların sesinin çok çıkmasında bu arka plan kurgularının da etkisi olduğu muhakkak.
21 bin küçük ölçekli döviz borçlusu firmanın, dövize endeksli kredi kullanımı sınırlanabilir.
Bu firmaların doğrudan döviz kredisine yönelmeleri caydırılabilir.
Bilhassa küçük firmalara, döviz gelirleri ile giderleri arasında denge kurmaları için bir kriter konularak, bilanço riski yönetimi kuvvetlendirilebilir.
Büyüklere gelince... Özel kesim döviz borcunun yüzde 80'ini taşıyan firmaların ise kur zararı riskini dağıtması (hedge etmesi) için kademeli zorunlu uyum oranları ilan edilebilir.