Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NURULLAH GÜR

G7 inişe geçiyor

Bir G7 zirvesi daha küresel siyasete ve ekonomiye dair sorunların çözümüne dair en ufak bir ilerleme sağlanamadan sona erdi. G7'nin etkinsizliği uzunca bir süredir devam ediyor. Aslında buna çok da şaşırmamak lazım. G7 ülkelerinin küresel pastadan aldıkları pay hızla geriliyor. 1970'te küresel ekonominin yüzde 62'sine hakim olan G7 ülkeleri için şimdilerde bu rakam yüzde 46'ya kadar indi. G7 ülkeleri kendi yapısal problemlerine çözüm üretmede başarısız kaldıkça, küresel meselelere dair yapıcı bir şekilde hareket edip sorunlara koordineli ve kapsayıcı çözümler üretmede tıkandılar. G7 ülkelerinin temel sıkıntılarına genel hatlarıyla bakmaya çalışalım.
Almanya ve Japonya haricindeki G7 ülkeleri, imalat sanayiinin üretim ayağını gelişmekte olan ülkelere kaydırdılar. Gelişmiş ülkeler, imalat sanayiindeki değer zincirinin daha çok Ar-Ge, dizayn, markalaşma ve pazarlama ayaklarına yöneldiler. İmalat sanayii, bütün boyutlarıyla düzgün işlediğinde ekonominin en yüksek verimlilik aldığı sektördür. Üretimi diğer ayaklardan ayırdığınızda bütün ekosistem bundan negatif etkileniyor; verimlilik düşüyor. Ar-Ge'yi burada yapayım üretimi ise dışarıda dediğinizde belli bir noktadan sonra üretirken görebileceğiniz inovasyon ve yeni pazar fırsatlarının bir kısmını ıskalamaya başlıyorsunuz.
Gelişmiş ülke menşeli çokuluslu şirketler uzunca bir süredir patentleri sadece yüksek piyasa payları korumak için bir kalkan olarak kullanıyorlar. Son dönemlerde teknolojik yeniliklerin değişim hızı baş döndürse de bütün bunların ekonomik büyümeye katkısı kaplumbağa hızında ilerliyor. Yenilik diye ortaya çıkan birçok ürünün gerçek anlamda hayatımıza ne derece gerçek değer kattıkları büyük bir soru işareti. Durum böyle olunca şirket kârlılıkları rekor üstüne rekor kırarken G7 ülkeleri görece yavaş büyümeye devam ediyorlar.



Çokuluslu şirketlerin potansiyel teşkil eden küçük şirketleri sürekli yemeye çalışması, piyasa yoğunlaşmasını arttırarak rekabeti öldürüyor. Bu durum en nihayetinde reel sektörü tembelleştirerek verimlilik artışını yavaşlatıyor.
Çokuluslu şirketlerin vergi ödememek için kırk takla atmaları G7 ülkelerindeki vergi gelirlerini azaltırken bütçe açığının artmasına neden oluyor. Düşük vergi gelirleri haliyle G7 ülkelerinde devlet kapasitesinin zedelenmesine sebep oluyor. Kurumsal yapının zayıflaması da kaçınılmaz olarak ülkelerin eğitimden sağlığa, altyapıdan sanayiye birçok farklı alanda dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek politikaları hayata geçirmelerine engel oluyor.
Avrupa ülkeleri ve Japonya'da toplum gittikçe yaşlanıyor. Teknolojik yeniliklere daha çok gençler imza atar. Toplumda genç nüfusun azalması aynı zamanda ekonominin dinamizmini kaybetmesi anlamına geliyor. ABD, göçmen politikası konusunda Avrupa'dan daha açık bir politika izlediği için dünyanın en parlak beyinlerini kendine çekerek dinamizmini korumaya çalışıyor. Avrupa ise göçmen karşıtlığını sürekli körükleyerek bir anlamda kendi ayağına kurşun sıkıyor.
G7 ülkelerinin geride bıraktığı boşluğu gelişmekte olan ülkeler dolduruyor. Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi ülkeler önümüzdeki yıllarda küresel ekonomiden aldıkları payı arttırma potansiyeline sahip ülkeler. Bu tip dinamik gelişmekte olan ülkeler başarılı oldukça G7 ülkelerinin küresel ekonomik pastadan aldıkları pay daha da azalacak. Bu grup arasında jeopolitik risklerini daha dengeli bir şekilde yönetebilen, kendi insan kaynağını Batı'ya kaptırmayan ve kurumsallaşmayı her alanda başarabilen ülkeler, G7'nin tahtını sallamaya aday olacaklar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA