Eğer bu doğruysa; ayrılık kavuşmayla başlıyorsa, insan neden mutlu oluyor, zafer ilan ediyor kavuşunca?
Orada bir köy varsa uzakta. Mecburiyetten değil gönülden geldiği için gittiğiniz. Zorunluluk değil kalbinize dokunduğu için aradığınız. Özlemenin, sevmenin, sarılmanın, yuvada olmanın hakkını verebildiğiniz bir köy varsa eğer, sen çok şanslıymışsın meğer.
TAV'ın CEO'su Sani Şener'in Ayşe Arman'a verdiği röportaja bakınca düşünmeden edemedim.
85 yaşına kadar çalışıp, bir gün işten eve gelince ölmeyi yüceltiyorsak, yani dünyada en çok övgüyü, en büyük alkışı bu alıyorsa. Hayat gerçekten buysa eğer. Hayatın anlamını yazmaya çalışırken gerçekten bir sıkıntımız var demektir.
"Affetmek"... amma da taçlandırıldı, amma da elzem sayıldı. O bir meziyet ama ona bu kadar yüklenmek bence yanlış. Affetmekten daha önde giden başka bir şey varmış meğer; kabullenmek.
Boyun eğmek değil, susmak değil, sinmek değil, razı olmak hiç değil. Karşındakini, başına geleni, olduramadığını, canını yakanı olduğu gibi, kendi gibi, gelişi gibi, gidişi gibi gülümseyerek kabullenmek.
Onu başarınca, teslim olunca "affetmek" bir konu başlığı bile olmazmış meğer.