Gecenin yarısı, yollar bomboş... Biz, İstanbul sokakları ve radyomuz gidiyoruz arabada.
Biliyorum 'otomobil' demek gerekiyor, doğrusu bu ama 'otomobil' 'araba' ile aynı hissi vermiyor bana.
Soğuk 'otomobil', uzak, teknik. Araba ise senin, sana ait bir parça.
Onun için bu yazıda 'otomobil'in işi yok.
Gidiyoruz arabada...
Üç kız on dakika önce kanepede otururken sıkıldık Nişantaşı'ndan çıktık, Maslak'ı geçtik, orman yolundayız.
Kilyos istikametinde ilerliyoruz. Önümüz sisli, radyoda ne çalarsa kısmetimize. Konuşmuyoruz, sadece müzik dinliyoruz ama hepimiz yolun sonu Gümüşlük'e çıksın istiyoruz mesela. Ya da yıldızlar en yakın nerede görünüyorsa oraya...
Çıkmıyor. Zaten çoğu zaman yolun sonu umduğumuz adrese çıkmıyor. Sabahın ilk ışıklarında dönüp dolaşıp iniyoruz evimizde. Hep bildiğimiz yerde. Yatıyoruz yatağımıza. Yumuyoruz gözlerimizi.
Gece, araba ve radyo... Koşu bandında kan ter içinde koştuğunu sanıp aynı yerde sayanlar misali... Babalar gibi çekip gidemiyoruz ki.
Radyodaki müzik güzel neyse ki...