Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Nihayet 'karşı'ya geçti!

Mutfaktaki ölümsüz âşıklar: Bal-kaymak, simit-peynir, kuru fasulye-pilav, köftepiyaz... Anadolu'daki Avrupalı: İtalyan lokantası Da Mario'dan Kalamış'ta azami haz...

11 ŞUBAT SALI

20 YIL SONRA VUSLAT TESADÜF DEĞİL!
Kalamış, çocukluğumdan beri bizim mahalle sayıldığı için, önünden her geçişte bakıyor, açılmasını dört gözle bekliyorduk. Mimarisiyle İstanbul'da pek başımıza gelmedik biçimde estetik bir otel olan Wyndham'den geçen hafta bahsetmiştik; işte onun altında, sahil tarafında açıldı Da Mario. Geçen perşembe. Sıcağı sıcağına gittiğimizde salı akşamıydı ve dolu masalardan belli ki sırf biz değilmişiz bekleyen! Da Mario, Etiler'de 20 yıl önce açılan, İstanbul'un ilk İtalyan lokantalarından. Ferit Şahenk daha sektörü keşfetmemişken, sonradan Doors Grubu olarak nam salacak Büyükuğur biraderlerle (Rıza, Levent, Bülent) Berk Ekşioğlu'nun ilk işletmesi. Bu kadar bekleyip de 20. yılda Şahenk'in D.ream'iyle 'karşıya' geçmeleri, tesadüf değil belli ki. Müşteri hazırmış! Dekorasyon Autoban'ın elinden çıkmış. İçerisi daha ağırcana ve şık ama bahar müjdecisi ılık hava bizi bahçede oturmaya kışkırttı. Menüde yıllardır değişmeyenlerin yanında bir de belli aralıklarla İtalya'nın belli yöreleri yer alıyor. Biz Sicilya spesiyallerinden oluşan bir tadım yaptık. Kavrulmuş ahtapot salatası, her fırsatta sipariş veren bir ahtapot delisi olarak denk geldiklerimin en iyilerindendi. Risotto da safran da bayıldığım tatlar değil. Fakat safranlı kıtır risotto kek (Dana eti yahni ve bezelyeli) tekrar tekrar ısmarlanabilir. İnsana hazzetmediği iki şeyin bileşimini sevdirmek bayağı bir maharet olsa gerek! Güveçte kılıç balığı, domates, kereviz, zeytin ve patatesle hemhal olup mükemmelleşmişti. Sarımsak, zeytinyağı ve peperoncino biberiyle panelenmiş et dilimleri ızgara dana bonfileyse, insan inciniyor: Bonfile bu lezzette olabiliyor mu? Madem olabiliyordu, bu vakte kadar başka yerlerde niye olmadı? Da Mario'da fiyatlar ucuz değil. Şarap ve yemek seçimine göre daha hesaplı da kalkılabilir ama menüdeki ana yemeklerden dana kaburga 62 TL, ızgara karides 69 TL. Makarnalar 30-54 TL, pizzalar 28-58 TL arasında değişiyor. Bizim tattıklarımızdan ahtapot salatası 35 TL, risotto kek 26 TL, güveçte kılıç 53 TL, panelenmiş bonfile 55 TL'ydi. Başka bir yöreye geçildiğinde Sicilya menüsünden bir elemanın ana menüye terfisi söz konusu olacakmış; panelenmiş bonfile için imza kampanyası başlatabilirim! Evet, Kalamış'ta bir tatlı huzurla beraber bir tuzlu haz da demek Da Mario; buna karşılık damakta gerçekten de iz bırakan bir yemek yiyip kusursuz servisle şımarmak için, Anadolu yakasındaki sayılı yerlerin en başına yerleşmiş bile. Hele yazın, önü fevkalade açık!

12 ŞUBAT ÇARŞAMBA

!F'TE BEYİN BESLEYEN FİLMLER
!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali'nin 13'üncüsü tadımlık ama doyurucu da işlerle dolu. Birkaç porsiyon beyin niyetine:
Kanyon'daki açılışta Dallas Buyers Club/Sınırsızlar Kulübü gösterildi. İlaç endüstrisini, dönen dolapları darmadağın eden film, insanın iyiliği-kötülüğü üstüne de düşündürüyor. "Bir adamı ne 'iyi' yapar?" diye başlık atmışlar, yerinde bir soru, her iki manada da...
Kaçırmak istemem: Is The Man Who Is Tall Happy?: An Animated Conversation With Noam Chomsky/Uzun Boylu Adam Mutlu Mu?: Noam Chomsky İle Canlandırma Bir Sohbet. Michel Gondry, Chomsky'nin düşüncelerinin resmini yapmış, fikirleri animasyona dönüştürmüş.
Bu sayfaya ismi itibarıyla en doğrudan dahil olacak film ise Miele/Bal herhalde. !f İstanbul, 23 Şubat'a kadar devam ediyor. Ufuk açmak için en iyisi takvime bakmak...

13 ŞUBAT PERŞEMBE

İÇİNİZDEKİ ETİKÇİ BU İŞE NE DİYOR?
The New York Times'ın 'The Ethicist' köşesinde iki yemek masası vakası vardı bu hafta: 1. Bölüm başkanıyla yenen iş yemeğinde, çalışanlardan biri iPhone'unu masaya koyup tüm akşamı diğerlerinden habersiz kaydetmiş. Ertesi gün herkesin elinde, yemekte konuşulanların takibini yapmaya yarayacak birer kopyası vardı. Ama kaydetmeden önce izin alması gerekmez miydi? 2. Garson siparişleri getirdi ama biri yanlıştı: Ismarlanandan daha pahalı bir tabak çıkagelmişti. Önce itiraz edildi, sonra ziyan olmasın diye kabul edildi. Hesap vakti: Hata olduğu söylendiğine göre, hesabın esas sipariş verilen yemek üstünden kesilmesi gerekmez miydi? The New York Times'ın etikçisi Chuck Klosterman, ilkine şartlı evet, ikincisine kesin evet diyor. Peki ya sizin içinizdeki etikçi?

14 ŞUBAT CUMA

MUTFAKTAKİ MÜKEMMEL ÇİFTLER
Sevgili Hülya Ekşigil'in İyi Bir Yemek Tek Başına Yenmeyen Yemektir'ini (Oğlak Yayınları) haftalar önce okudum ama 14 Şubat'a sakladım: "Belki de kafası karışık, ruhu çalkantılı insanoğlunu bir kenara bırakıp mükemmel çiftleri, sonsuz aşkları hayatın başka yerlerinde aramalıyız. Mutfakta mesela. Neden olmasın? Orası birbirine olan bağlılığı hiç zedelenmemiş, eşiyle nefes alıp veren, onunla bir bütüne dönüşen çiftlerle doludur. Üstelik devreye giren 'üçüncü şahıslar' ne ihanet yaygaralarına ne de gözyaşlarına yol açarlar. İnsanlar arasında yaşanan aşkların aksine, mutfakta ikili olmak da olağandır, mutlu bir üçlü oluşturmak da!" Sonra kişisel tarihindeki yerleriyle anlatmaya başlıyor Hülya Ekşigil: Tahin-pekmez... Bal-kaymak... Kuru fasulye-pilav... Karnıyarık-domatesli pilav-cacık... Köfte-piyaz... Sucuk-yumurta... Simit-kaşar... "Pişmiş elmayı tarçınsız, armudu karanfilsiz düşünemem bile" diyor. "Bezelye yemeğinde dereotu, balığın yanında roka yoksa, gözleme ayransız, hamburger kolasız kalmışsa, lezzetlerinden çok şey kaybetmezler mi? Mercimek bulgur pilavını, enginar iç baklayı çağırmaz mı? Hangi mükemmel çift, pastırmayla pidenin eline su dökebilir? Boza leblebisiz yarım sayılmaz mı? Bu listeye herkes kendi çiftlerini, onu etkileyen ikilileri ekleyebilir. Damak hafızamız, çoğunun tohumları küçüklüğümüzde atılan, silinmez anılar ve etkiler barındırıyor. Örneğin tost ve portakal suyu belki de çok mükemmel bir çift değildir. Ama benim için deniz kenarında geçen yaz günlerini simgeliyor. Yine çocukluğumda, babaannemin evine gittiğim zamanlar tattığım bir ikili, anısı silik de olsa zaman zaman hafızamı yokluyor. Hakkıyla yapılmış, tereyağlı ve 'gerçekten yağlı' bir pilavın yanında üzüm hoşafı yendiğini ve bu ikisinin arasında mükemmel bir yağ-şeker dengesi kurulduğunu her hatırladığımda, niye bu yemekleri pişirip o anıyı canlandırmıyorum ki, diye düşünüyorum. Ama benim bugün pişirdiğim yağı yarıya indirilmiş pilavlarla o kimyayı yakalamak mümkün değil. Yağından çalınmış bir pilav ve şekerinden çalınmış bir hoşafla lezzet hafızamı kandıramam. Mükemmel çiftlerin mükemmel olabilmesinin sırrı, her iki lezzetin de ne kadar aslına sadık kaldığıyla yakından alakalı. Biliyorsunuz, sahtekarlığın affolunmayacağı bir alan varsa, o da aşktır!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA