Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Bir kriptonun itirafları

Kripto; FETÖ bir terör örgütü olarak gündemin odak noktasına yerleştiğinden beri en sık duyduğumuz kelimelerden biri, belki de birincisi. Batı dillerindeki başka pek çok kelime gibi Eski Yunanca'dan gelen kriptonun, Türkçe literal anlamı şu: 'Gizli'.

Kelimenin anlamı, kriptolojinin yani şifre biliminin gelişmesiyle bu alanla sınırlı kalsa da kavram, günümüzde daha çok mecazi manasıyla anılıyor: 'İdeolojisini saklayan kimse.'

Takiyeyi ilke edinmiş bir örgüt olarak yarım asırlık tarihinin ilk zamanlarından beri kripto örgüt yöneticileri yetiştiren FETÖ, devlete savaş açtığı 2007 ve sonra 2013 sürecinden beri bu yöneticileri teker teker sahaya sürdü. Söz konusu kripto yöneticilerden biri örgütün yargı ayağının en kritik isimlerinden olan İbrahim Okur'du. Okur, FETÖ'nü yargıda en etkin olduğu dönemde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Birinci Daire Başkanlığı yaptı. Örgütün HSYK'da ve yargıda yerleşmesinde etkin rol oynadı.

Okur, 17-25 Aralık sürecinden sonra FETÖ'ye karşı gibi görünse de bir kripto FETÖ'cü olarak örgüt faaliyetlerine devam etti. A Haber, bu faaliyetleri deşifre ettiğinde de yayına telefonla katılıp kendini savunmaya çalıştı.

15 Temmuz sonrası tutuklanan İbrahim Okur, Etkin Pişmanlık Yasası'ndan yararlanmak, yani itirafçı olmak istedi. Bu talebi kabul edilen Okur, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na tam sekiz gün boyunca ifade verdi. Önce bu ifadenin basında hiç yer almamış kısımlarından paragraflar paylaşalım. Sonra da değerlendirmesini yapalım.

23 Aralık 1966 Konya Karapınar doğumlu olan İbrahim Okur'un, 26 Aralık 2016 tarihli savcılık ifadesi 155 sayfadan oluşuyor. Okur, tamamını okuduğum ifadesinde ağırlıklı olarak yüksek yargıdaki FETÖ üyelerini, 7 Şubat ve 17-25 Aralık süreçlerini anlatıyor. 15 Temmuz süreciyle ilgisi olmadığını söylüyor ve ByLock kullandığı yönündeki iddiaları reddediyor. Yargıdaki FETÖ örgütlenmesi konusunda sorumluluğu, 17-25 Aralık'tan hemen sonra 29 Aralık 2013'te vefat eden Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Ahmet Kahraman gibi isimlere atıyor.

FETÖ'NÜN ALTIN ÇOCUĞU

İbrahim Okur, ifadesinin başlarında FETÖ ile İzmir'deki öğrencilik yıllarında tanıştığını anlatıyor. Diyor ki, "Öğrencilik dönemimde İzmir'de muhafazakâr kesim olarak iki grup biliniyordu. Bunlardan biri Fetullah Gülen cemaati mensupları, diğeri ise Hakyol grubu olarak bilinen İslam Mecmuası etrafından toplanan gruptu. Bu grupta arkadaşlar beni evlerine yemek yemek ve sohbet etmek için çağırırlardı. Ben her iki gruba da giderdim. Bu evlere dört yıllık öğrencilik hayatım boyunca toplam on defa gitmişimdir."

Bir kere "Gülencilere de, Hakyolculara da giderdim" minvalinde açıklamalar pek samimi görünmüyor. Çünkü aslında öyle değilken 'Hakyolcu' görünmek 17-25 Aralık'tan sonra FETÖ'nün maskesi haline geldi. Okur'un bir Hakyol değil, FETÖ projesi olduğunu görmek zor değil. Hatta Okur'un FETÖ'nün yargıdaki 'altın çocuğu' olduğu gönül rahatlığıyla söylenebilir. Okur, FETÖ'nün yargıdaki etkinliğinin yarıya yakın olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

"Fetullah Gülen cemaati mensupları liste sistemini savundular. Çünkü o dönemde yargı içerisinde bulunan Fetullah Gülen cemaati mensuplarının sayısı 1500-2000 civarındaydı. Bu sayıyı şu an için bana kim verdi hatırlayamıyorum. Ancak HSYK adaylarının belirlenmesi sırasında Fetullah Gülen cemaati mensupları sayılarının 1500-2000 civarında olduğunu belirtiyorlardı."

'BAŞBAKAN AMELİYATTAYKEN OPERASYON YAPTILAR'

İbrahim Okur'un, ifadesinde en ayrıntılı biçimde anlattığı olay 7 Şubat 2012'deki MİT krizi. O dönemde bile FETÖ'den değil, devletten yana olduğunu söyleyecek kadar da kriptocu bir yaklaşım sergiliyor Okur. Şöyle diyor:

"Fetullah Gülen cemaati mensupları olduklarını bildiğim Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve vekilinin tavırları, İstanbul'daki cemaat mensupları olan Fikret Seçen ve Sadrettin Sarıkaya'nın tavırları, eylemleri, Adana Başsavcısı'nın açıklamalarının tesadüf olmadığını, bu olayların Başbakanımızın ameliyata girme hazırlıkları içinde olduğu günlere denk getirilerek bilinçli yapıldığını, tüm yapılan işlemlerin bilinçli olarak bir amaç için yapıldığını anladım. Fetullah Gülen cemaati mensuplarının burada Türk devletini dış ülkeler nezdinde küçük düşürmek istediklerini ve bu suretle o günlerde gündemde olan açılım politikasını sabote etmek istediklerini anladım. Bu düşünce bende olduğu gibi diğer devlet bürokratlarında da hâkim oldu."

'17-25 GÜLEN'İN TALİMATIYLA YAPILDI'

İbrahim Okur, yine bir kripto FETÖ'cü olarak faaliyet gösterdiği 17-25 Aralık sürecinde yaşananları da ifadesinde anlatıyor. Şöyle diyor o sürece ilişkin:

"17 Aralık operasyonu yapıldığında ilk olarak bize operasyonla ilgili emniyet müdürlüğünden Başbakanlık için hazırlanan ve Başbakanlık'tan Birol Erdem'e verilen benim de bu vasıtayla incelediğim dosyada bir kısım tutanaklar, fotoğraflar, yolsuzluk iddiasına ilişkin belgeler vardı. 18 Aralık günü sayın Başbakan ile yaptığımız telefon görüşmesinde kendisinin anlattığı tutarlı ve somut bilgilerin ardından yapılanın hükümete yönelik bir operasyon olduğunu anlamıştım. Akabinde 25 Aralık dosyasının ise tamamen uydurma deliller ile birbiri ile alakasız, örneğin Mardin Kızıltepe'den, İzmir'den bazı olayların bir araya getirilmesi ile oluşturulan ve bu hali ile yetki ve görev yönünden de sorunlu bulduğum bir dosyaydı. Sonuç olarak 17-25 Aralık soruşturmalarına ilişkin talimatın Fetullah Gülen tarafından verildiğini düşünüyorum."

İbrahim Okur, kendisini kurtarmak için örgütün en güçlü olduğu ve kriminal faaliyetlerinin yoğunlaşmaya başladığı 2012'ten itibaren FETÖ'yle mücadele etmeye başladığını da iddia ediyor ifadesinde. İfadesinin bu kısmı şöyle:

"Milli Güvenlik Kurulu bu yapıyı 26 Şubat 2014 tarihinde terör örgütü olarak nitelendirdiği halde ben 7 Şubat 2012'den itibaren bu yapının tehlikeli olduğunu, amaçlarının farklı olduğunu belirterek mücadele ettim. Devlet içinde yer alan kurumlar ve kişiler de 26 Şubat 2014 tarihine kadar bu yapıyı cemaat olarak görüp mücadele etmediler. Hatta Meclis'te ve diğer yerlerde bu yapıyı ve bu yapıyı oluşturan Fetullah Gülen'e karşı övücü sözlerde bulundular. Ben ise daha önce de belirttiğim gibi cemaatin en güçlü olduğu 2012 yılından itibaren bu yapı ile mücadele etmeye çalıştım."

Okur, 15 Temmuz darbe kalkışmasında rol aldığı ve ByLock kullandığı iddiaları için ise şunları söylüyor:

"Alçak darbe girişimi içinde bulunmam, bu darbeyi gerçekleştirmek isteyen kişiler ile yanyana olmam söz konusu olamaz. Bu nedenle üzerime atılı isnatları kabul etmiyorum. Ben her aşamada devletimin yanında yer aldım. Gelinen süreçte de devletimin yanında yer aldığımı her zaman gösterdim.

Basında çıkan haberlerde İbrahim Cansız'ın ByLock aracılığı ile 2015 ve 2016 kararname taslaklarını bana sızdırdığı ve bu kararname hazırlanırken benim yönlendirmem ile hareket ettiği yazıyordu. ByLock isimli bir program kullanmadım. Bu soruşturmalar nedeni ile ilk kez varlığından haberdar oldum."

Bir dönem FETÖ'nün en etkili yargı yöneticilerinden biri olan İbrahim Okur'un ifadesinin önemli kısımları bunlar.

Kabul etmek lazım ki, Okur, ifadesinde FETÖ'yü kısmen ele veren bazı bilgiler sunmuş savcılığa. Özellikle örgütün yargı ayağını belirli oranda isim isim deşifre etmiş. Ne var ki halen bir şeyleri perdeleyerek konuşuyor. Yani itirafçı iken bile kripto gibi… Ya da sanki üçüncü aşama bir kriptoluğa geçmiş gibi…

Bu şüpheciliğin, paranoyakça olmadığı izahtan vareste. Çünkü herkesin malumu olduğu üzere işin bir yerinde FETÖ varsa olayları paranoyakça anlamak ve tedbirleri buna göre almak gerekli bile sayılabilir. Bu yüzden itirafçının bir 'kripto' olduğunu, yazının başlığında bile gösterme ihtiyacı hissettik.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA