Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Depremdeki ‘uzaylı’ efsanesinin gerçek öyküsü

6 Şubat 2023 tarihinde, depremin başlamasına takriben 17 dakika kala, saat 04:00 sularında 21 yaşında bir genç, Hatay'ın; adını Büyük İskender'den alan ilçesi İskenderun'daki dört katlı evlerinin damına çıktı. Bizim oralarda kışın pek kar yağmadığı, hatta hemen için hiç yağmadığı için dağlık kesimler hariç, evlerin üstü çatı değil, damdır.

Genç; İskenderun gecesinin, sokak lambalarından caddelere vuran turuncu ışıklarını izledi birkaç dakika… Hava sert, soğuktu; hafiften bir rüzgâr esiyordu.

Tam saat 04:17'de, önce hafif hafif başlayan bir sarsıntı hissetti. İlk başta, bölgede zaman zaman şahit olunan 4 küsur şiddetindeki olağan depremlerden biri olduğunu varsaydı bu sarsıntının.

Gencin adı Ayaz Aydoğdu idi, yedi senedir 'videographerlık' işi ile iştigal ediyordu. Dolayısıyla önemli anları görüntüleme gibi bir gazetecilik refleksine sahipti. Bu yüzden telefonunun kamerasını, sarsıntıyı hissettiği ilk anda açmıştı. Ancak neyi kaydetmek üzere olduğunu henüz bilmiyordu.

Sarsıntı, saniyeler sonra bitmek şöyle dursun, bilakis giderek şiddetini artırdı. Toplam 45 saniyeden oluşan bu dehşet görüntü, 85 saniye süren şiddetli depremin, ışıklar tamamen sönüp de İskenderun karanlığa gömülmeden önceki dilimini içeriyor.

22. saniyeye kadar, şiddetli bir yağmurun seslerini andıran zelzele gürültüsü, 22. saniyeden sonra, Antakya semalarında çakan ve gökyüzüne mavimtırak bir renk yayan sessiz bir şimşekle aydınlandı ve sarsıntının şiddeti birdenbire artmaya başladı. Bu kez depremin gürültüsü, daha kuvvetli bir yağışın, misal ceviz iriliğindeki dolu tanelerinin seslerini andırmaya başladı. Öyle ki, gökyüzünden dolu yağar gibi, yerden sarsıntı yağıyordu. Bir başka deyişle yerden deprem yağıyordu âdeta.

Ayaz; ender rastlanır bir cesaret, sükûnet ve inatçı bir suskunlukla depremin görüntülerini çekmeye devam etti. 32. saniyeden sonra şiddetli sarsıntının etkisiyle şehrin elektrikleri gitti, her yer neredeyse zifiri karanlığa gömüldü. Yalnızca arada gökyüzünde, sanki hâkimiyetin kimde olduğunu gösterircesine hiddetle çakan mavi şimşeklerle aydınlanıyordu İskenderun, Amik Ovası ve de Antakya… İşte o zaman genç, 'kuvvetle muhtemel bina çökecek ve ben de altında kalıp öleceğim' diye düşündü.

'UZAYLILAR BENİ BULSUN' DEYİNCE!

32. saniyeden önce ışıklar yanıp sönerken, eşyalar birbirine tak tak tak diye vuruyor; kirişlerin, kolonların çatırtısı işitiliyordu. Derken evet; 32. saniyede ışıklar tamamen gitti. İskenderun ve semaları zifiri karanlıkla kaplandı birden. Sonra ya sessiz ya da depremin gürültüsünde sesleri duyulmayan şimşekler yeniden çaktı ve mavi ışık patlamaları yine gökyüzünü doldurdu. Yağmur yoktu ama şimşek çakıyordu. Belli ki yer sarsıntısı gökyüzünü de bir süreliğine 'şirazesinden çıkarmıştı'. Bu ne hiddet, ne celaldi.

Genç, içten içe "Herhalde hayatımın sonuna geldim" diye düşünüyordu ama konuşmama, hatta korksa bile tepki vermeme kararı almıştı. Yaptığı videographerlık işinin hakkını vermek için görüntüleri çekerken tarihi anların orijinalliğini bozmamaya özen gösteriyordu.

Kentin ışıkları söndükten sonra civardaki bazı binaların büyük bir gürültüyle çöktükleri duyuldu. Neredeyse zifiri diyebileceğimiz karanlık, binaların nasıl çöktüğünün görünmesine izin vermiyordu ama genç, binaların yıkılma seslerini zihnine kaydetti. Derken, her biri dakika gibi gelen saniyelerin sonunda sarsıntının şiddeti nihayet azaldı ve yeryüzü birdenbire sakinleşti.

Genç, hızla merdivenlere yöneldi ve evdeki anne-babasıyla birlikte sokağa indi. Ve saat tam 04:33'te, çektiği bu görüntüleri Twitter'de 'uzaylılarbenibulsun' nickli hesabından paylaştı.

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminin -etkilediği 10 ildeki güvenlik kamerası görüntüleri de dâhil- en orijinal videosunu çeken bu genç, videoyu paylaştıktan sonra; dar bir sosyal medya çevresinde şehir efsaneleri türemeye başladı:

Vay, görüntüyü çeken kişi depremi nasıl biliyormuş! Önceden istihbaratını aldığı için mi o vakitte dama çıkıp bu çekimi yapmış! Üstelik olağanüstü de sakinmiş, hiç ses vermemiş, böyle bir insan mı olurmuş, kesin uzaylıymış -ee nicki de uzaylılarbenibulsun olunca-! En iyimser ihtimalle 'ABD casusu' imiş vesaire vesaire, hep komploya dair…

İşin içine komplo girince duramadım. Tarihi bir ânı en çarpıcı biçimde kaydederek önemli bir gazetecilik misyonunu yerine getiren bu gencimizi bulmak gerektiğini düşündüm. Önce videoyu çektiği binanın, sonradan çöküp çökmediği araştırdım, çünkü görüntüler bir süre sonra kesiliyordu. Araştırdım. Bina çökmemişti. Çocuk, hayattaydı ve İskenderun'dan Adana'ya geçmişti depremden sonra. Buldum, konuştum.

"Abi neler demediler ki hakkımda. Uzaylı dediler, ABD casusu dediler, hatta Mikail dediler…"

Ayaz Aydoğdu'nun -ismini altını özellikle çiziyorum- yaptığı bu önemli işin hakkı verilmediği gibi bir de çocuğu 'uzaylı', 'casus' yaptık.

MARAŞ'TA ENKAZLARDA 'KAHRAMAN KALP' ARAYANLAR

Depremin en çok yıkıma sebep olduğu illerimizden biri, hatta güncel bilançolardan anladığımız kadarıyla birincisi olan Hatay'a, depremin merkez üssü Kahramanmaraş'tan geldim.

Afette Azerbaycan Bulvarı, Trabzon Caddesi ve Malik Ejder Caddesi pek çok merkezi bölgelerinde ağır hasar alan Maraş'a Bültenix şirketinin sahibi dostum Reşit Kemal As ile Perşembe tan yeri henüz ağarırken vardığımızda, enkazlarda halen atan 'kahraman kalpleri' arayan ekipler canla başla çalışıyorlardı.

Kahramanmaraş Valilik binası depremde hasar aldığı için Afet Koordinasyon Merkezi, her sabah erkenden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun başkanlığında toplanıyor. Bu önemli toplantıyı, biraz da 'davetsiz misafir' olarak izleme imkânı buldum. Kahramanmaraş Valisi Ömer Faruk Coşkun ile de konuştum. Vali, devletin Maraş'ta en ücra köylere dek duruma hâkimiyet sağladığını söyledi.

Bakan Soylu, Vali Coşkun ve Maraşımıza, bu İstiklal Savaşı gazisi şanlı kentimize omuz veren bazı komşu illerin valileri, Jandarma, Emniyet ve AFAD yetkilileri, günlerdir kentin yaralarını sarması için neredeyse 24 saat mesai yapıyor. Bu mesainin ayrıntıları perşembe gazetede izlenim olarak yazdım. O yüzden bu yazının ana misyonu, depremin Hatay'da yol açtığı yıkımın boyutlarını ve bu yıkımı başlatan yerkabuğu sarsıntının en çarpıcı görüntüsünün bilinmeyen hikâyesini anlatmak.

DAĞ ETEKLERİNDEKİ EVLER SAĞLAM, MERKEZ VİRAN…

Deprem, daha doğrusu iki deprem; enerjinin ilk boşalmaya başladığı merkez üssü Maraş'tan aşağı doğru ilerleyip İskenderun ve Amik Ovası'ndan çıkış yaparken Antakya şehir merkezinden başlayarak pek çok bölgede büyük yıkımlara yol açmış. Reşit Kemal As ile 1400 yıldır ayakta olduğu halde bu depremde yıkılan Habib-i Neccar Camii'ne doğru yürürken şehrin çevresini âdeta bir kale duvarı gibi çevreleyen dağlara bakıyoruz ve dağ eteklerine inşa edilmiş evlerin -geniş bir vadiyi andıran ovadakilerin virane hali hesaba katılırsa- sapasağlam kaldığını müşahede ediyoruz. Demek ki çözüm belli, en azından yerleşimini ovaya nefes aldırarak dağ eteklerine doğru taşımak elzem. Bölgenin coğrafyasının dayattığı şey bu. Habib-i Neccar Camii'den daha fazla ömrü olan "Coğrafya kaderdir" sözünün (İbn-i Haldun'a atfedilir) bir kez daha doğrulandığını görüyoruz.

Hatay, Antakya ve Samandağ'dan başlayarak bütün ilçeleriyle insanı kendine bağlayan kadim ve değerli bir Serhat şehrimiz. Atatürk'ün şahsi gayretleriyle ve onun ölümünden bir yıl sonra, 1939'da vatan toprağına dâhil edildi. Gözümüz gibi bakmamız gereken bir yer ve devlet, millet olarak bakıyoruz da…

Afetin ilk saatlerindeki ve ilk günlerindeki aksamalar giderilmiş. Doğal olarak cadde ve sokaklarda Kahramanmaraş'takinden misli misli fazla asker görüyoruz. Sürekli devriye halindeler. Bu devriyeler ve asker varlığı sayesinde başlardaki yağma ve asayiş sorunları giderilmiş. Antakya'da Uzun Çarşı'ya doğru yürürken bankaların ATM'lerinin depremin ilk günlerinde 'patlatılmaya' çalışıldığını, cep telefonu dükkânlarında tek bir ürün kalmadığını gözlemliyoruz.

Kentte enkaz altındaki cenazelerin bulunması ve varsa atan kalplerin tespit edilip çıkarılması için hummalı bir mesai var. Bu konuda ilk müjdeyi perşembe Maraş'ta aldık, ikincisini de cuma Hatay'da…

Asi Nehri boyunca yürüyüp, yine depremde yıkılan olan tarihi Hatay Meclis binasına doğru yürüyoruz. Bakıyorsunuz, zemin seviyesinden epey aşağıda olan Asi Nehri'nin iki yakasındaki yollar, depremin etkisiyle ciddi hasar görmüş ve bir yar gibi nehre doğru çökmüş.

Tuvalet sorunu, ilk günlerde geniş bir kanal gibi akan Asi Nehri'nin üzerindeki ahşap zemine yapılan primitif, portatif tuvaletlerle aşılmaya çalışılmış. Kente sonradan taşınabilir tuvaletler getirildi, ama sorun ilk zamanlar öyle aşılmış.

Hatay Meclis binasının önünde pek çok sivil toplum kuruluşu gönüllüsünün birlikte çalıştığına şahit olduk. Bir arama kurtarma gönüllüsü, bana baktıktan sonra "Sizi bir yerden tanıyorum" dedi. Kendimi tanıttım, sohbet ettik. Pek çok canın enkazlardan çıkarılmasına katkı sağlamış. "Halen var, yine çıkaracağız inşallah" diyor. Sağ olsun, var olsun. Allah afet bölgesinde sahada emek veren herkesten razı olsun.

Hatay'da kaybın en çok olduğu sitelerden biri olan 600 Evler. 1996 yapımı bir site. Buradaki enkazlardan da pek çok canımız çıkarıldı, ama artık enkaz kaldırma çalışmalarına başlanmış, tabii vücut bütünlüğü bozulmamış ya da bozulmuş bir cenazeye ulaşabilmek için bu çalışmalar iğneyle kuyu kazarcasına titizlikle yürütülüyor.

HATAYLI, TOPRAĞINI BIRAKMAZ

Yazıyı toparlarken son olarak Hataylı hemşerilerime seslenmek istiyorum. Ben onların komşusuyum, bu coğrafyanın insanıyım. Hatay'da bu deprem sonrasında bir demografi değişimi riski varsa bile çok ama çok düşüktür. Hataylılar memleketine, vatanına, toprağına düşkün insanlardır, kültürel açıdan milliyetçidirler de. Yani kendi yörelerine, kültürlerine sahip çıkmasını bilirler. Elbette depremin yaraları sarılana kadar yuvalarına geçici bir süreliğine veda ettiler. Gidenler geri gelecek. Hatta şimdiden gelmeye başladılar bile. Bölgede yıllardır fidancılık işi yapan dostum Mehmet Sağ dönenlerden biri. Depremin o dehşet görüntüsünü açık ara, en çarpıcı biçimde kaydeden gencimiz Ayaz Aydoğdu da dün İskenderun'a döndü.

İmdi… Bu köşede yaptığımız üzere yazının başına dönerek toparlayalım, çünkü yazı 10 bin vuruşa yaklaştı. Depremin başından beri herkes, başta sorumluluk alıp sahaya inen kahramanlar olmak üzere sarılan yaralara merhem olmak için elinden geleni fazlasıyla yapıyor. Bağış kampanyasında gördüğümüz üzere gelemeyenler de gönülden veya 'devletin ve milletin mahalle baskısı'yla kesenin ağzını açtı, bahs-i diğer.

6 Şubat sabaha karşı 04:17'de o müthiş görüntüleri çekerek hayatının en büyük gazetecilik başarılarından birine imza atan Ayaz Aydoğdu adlı depremzede gencimizi de unutmuyoruz. O meşum, ama tarihi âna bir daha dönülmeyecek. Malum, zaman; hayatın bize ziyadesiyle öğrettiği üzere geri dönüşsüz bir şeydir. Ve bize bazen geçmişte çektiğimiz acıları da unutturur. Yaralarımızı saralım, ama acılarımızı unutmayalım.

İşte, kimbilir kaç yıl sonra bile izlenecek o görüntüler hafızamızı diri tutmamıza vesile olacak. Ayaz'a, bu genç yaşında gelecek nesillere böylesi bir miras bıraktığı için bir teşekkür borçluyuz.

Tıpkı çektiğin görüntüler gibi seni de unutmayacağız cesur çocuk.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA