Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

El yazması Kuran’lar Washington’da

Smithsonian Enstitüsü Freer/Sackler Galerisi’nde düzenlenen Kuran-ı Kerim Sanatı sergisinin açılışındaydık. Son derecede etkileyici bir sergi. Amerika’da, bu derecede prestijli bir kurumda, hele bugünlerde, İslamofobi Amerikan siyasetini teslim almışken, bu serginin gerçekleşmesi heyecan verici

19 Ekim 2016
Açılış için bir gala düzenlendi, Smithsonian Kalesi'nde. Bu işe oldum bittim şaşarım. 19. yüzyılda yaptıklarını elbette küçümsemiyorum ama neresinden bakılırsa bakılsın nihayetinde bir 20. yüzyıl ülkesi olan Amerika'nın her yere Ortaçağ/Gotik mimariden esinlenmiş 'kaleler', 'şatolar' dikmesini aklım bir türlü almaz.
Los Angeles'ta Marmont Şatosu vardır. Şimdi otel olarak kullanılır. Bay Marmont Fransız şatolarının en yaygın olduğu Loire vadisini gezmiş, etkilenmiş, en ilginç bulduğu üç-beş şatoyu birleştirip kendisine bir şato diktirmiş. Olacak iş değil. Onu gördüğümde temel düşüncemin doğrulandığını bir daha görmüştüm: Amerikan kültürünün özü kiçtir.
Bunu geçelim. Hava çok sıcak, gündüzün kirinden pasından arınmış, hafif nemli, güzel kokularla yüklü, insanı sarıyordu. Yemek güzeldi. Masalar güzel tanzim edilmişti. Bu tür Amerikan kurumlarında büyük ve aristokratik Avrupa geleneği devam eder. Herkes saygının en uç noktasındadır. Neredeyse fısıltıyla konuşulur. İnsanlar o derecede naziktir. Etrafınızdakiler yardım etmek için kelimenin gerçek manasında çırpınırlar. Kadınlar, erkekler tepeden tırnağa şıktır.

YOK OLMAKTAN KURTULDULAR
Asıl iş sergide. Benzeri bir sergi daha önce İslam Eserleri Müzesi'nde hazırlanmıştı. Biz de gene benzeri bir sergiyi Ağa Han Müzesi Hazineleri olarak Sakıp Sabancı Müzesi'nde göstermiştik. İslam Eserleri'ndeki sergi tümüyle Kuran'lardan mürekkepti. Ağa Han sergisinde de çok ciddi ve güzel elyazmaları vardı.
Eğilmiş bir Kuran'la ilgili açıklamaları okurken bir el kolumu tutup, "Nasıl, okudun mu?" dedi. Döndüm, eski Bakanlardan Prof. Mehmet Aydın. Ayak üstü konuştuk. "Bu yapıtlar 1914'te açılan İslam Eserleri Müzesi'ne camilerden derlenmiş yapıtlar" dedim.
Bunu belirtince Mehmet Aydın Hoca "Arada bir de akıllı şeyler yapıyoruz, oralarda, o hengame içinde (1. Dünya Savaşı ve sonrasını kast ediyordu) hepsi yok olup giderdi" dedi, haklı olarak. (TİEM deyince o kurumun efsanevi yöneticisi Nazan Ölçer'i anmamak olmaz. Bugünkü halini almasında en önemli hizmetlerden birini o görmüştür.)
Bu serginin küratörü Massumeh Farhad ilk esinini TİEM'deki sergiden almış. Onu görüp ABD'ye dönünce Freer Galeri'nin yöneticisi Julian Raby'ye ısrar ediyor gidip görmesi için. O da etkilenince yapalım diye karar veriliyor.

ERKEN DÖNEM YAPITLARI ÖNEMLİ

On yıl uğraşıdan sonra Koç Grubu'nun desteğiyle ve Kültür Bakanlığı'nın izniyle sergi gerçekleştiriliyor. Rahmetli Mustafa Koç'la bu sergiyi birçok defa konuşmuştuk. Ben o sıralar Belçika'daki Europalia sergisini düzenliyordum. İşin güçlüğünü biliyordum. Ama mutlaka yapmanız gerekir diye ısrar etmiştim. Sonuç olarak 47'si Tİ- EM'den 14'ü Smithsonian'dan 61 parça muhteşem eserle sergi açıldı.
Serginin benim açımdan iki önemli yanı var. Birincisi, yazma Kuran'lar içinde asıl ilgimi çeken erken dönem yapıtları. Bunlar 7-8-9. yüzyıldan kalma yazmalar. 15, 16 ve 17. yüzyılda imparatorluğun gelişimine koşut olarak Kuran yazmalarının görkemi de büyüyor. İzafe ve atfedilen önem nedeniyle ayrıca ihtişam içeren, müzehhep yapıtlar bunlar. Söylenecek bir şey yok. Fakat erken dönem Arabistan kökenli yazmalar gerek yazısı, gerekse içerdiği 'iptidailik' ile başka bir asalet (orijinalite) taşıyor.
Bu iş böyledir. Erken dönem/ön Rönensans resimlerinde de aynı naiflik vardır. Fakat naiflik onları zayıflatan değil bilakis çok güçlendiren bir hususiyettir. 16. yüzyıl ve sonrasında ise, tıpkı aynı dönemin yazma Kuran'larında görüldüğü gibi, yüksek Rönesans ve 'manyerizm', stilistik öne çıkar. Elbette çarpıcıdır. Fakat erken dönemin basitliğinden kaynaklanan büyük ferahlığını içermez.
İkinci konu şu: Kuran elbette başlangıçta sözel bir kültür. Belli bir hafıza oluşturuyor. O hafıza bağlayıcı bir unsur. Kuran'ı boydan boya ezberlemiş olanlar var, kısmen bilenler var. Ama Kuran ortak hafızanın, dolayısıyla ortak kültürün bağı. Bugün de böyle.
Ardından yazıya geçiriliyor. Yanlış anlaşılmasın, Vahiy Katipleri Kuran Hz. Muhammed'e vahyedildikten sonra sureleri yazmaya başlamışlardır. Sonra bunlar Hz Osman zamanında derleniyor, birleştiriliyor, ortak bir metne dönüştürülüyor.
İşin bu kısmı ayrı bir mevzu. Ben burada başka bir dikkat ve arayış içindeyim. İslam kültüründe ortak görselliği oluşturan doku Kuran yazımlarıdır. İnsanlar bu yazıya, bu tezhibe, bunların ait oldukları anlam ve kültür alemine bakarak zihinsel yapılarının görsel kısmını/ kültürünü oluşturdular. O hattın (kaligrafinin) ifade ettiği görsel düzen ve referansları o yapıyı tayin etti.

KODLARIN YOKLUĞU ÜSTÜNE
Önemi şurada: Osmanlı-İslam dünyası modernleşme döneminden itibaren Batı tarzı resmi ve o görselliğin kodlarını benimsedi. Kendi görsel düzenini de sürekli olarak o kodların 'yokluğu' üstüne bina etti. Bizde resim 'yok', bizde heykel 'yok', olsaydı şöyle olurdu, böyle olurdu.... Yahya Kemal bile haklı olarak nesrimiz ve resmimiz olsaydı başka bir medeniyet olurduk diyordu.
Doğru. Peki ama, biz nasıl bir medeniyettik, Osmanlı-İslam kültürünü yaratarak nasıl bir medeniyet olduk? Bu kültürün görsel şifreleri neler? Hattın, tezhibin, Kuran yazısının çağlar içinde değişimi bu doğrultuda ne ifade ediyor?
Bu soruların yanıtlanması öteki tespitlerden daha önemlidir. Ne bileyim, ben, Türk sinemasında sürekli ufka bakan, konuşmayan insanla geleneksel hat düzeni, ufuk çizgisi, sonsuzluk (alemi) arasında bir ilişki kuruyorum. Zeid'den, Devrim'den Doğançay'a, Çoker'e kadar resmimizde hat düzeninin etkisi var.
Batı tarzı soyutlamaların altında kaligrafinin yattığını düşünüyorum. Brinkley Messick'in çok etkileyici Yazı Devleti dışında da pek bir şey bulmak zor bu alanda. Türkiye'de Görsel Bilincin Oluşumu isimli kitabımda bu konuyu başka yönleriyle ele almıştım. Üstünde çalışmaya kendimce devam ediyorum.
Başka türlü olmaz.
Muhteşem Kuran'ları görüp, nefis bir gece geçirdikten sonra otele dönerken hem bunları düşündüm hem de içimden Koç Grubu'na teşekkür ettim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA