Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Bu tohumlar satılık değil

Geçtiğimiz hafta İzmir'de gerçekleşen Tohum Takası Şenliği'nde Ege köylüleri, yanlarında getirdikleri tohumları binlerce yıldır yapıldığı gibi takas etti. Böylece yerli tohumlar yaşamaya devam edecek

Tam anlamıyla bir aldatmaca çağında yaşıyoruz. Birileri yerli tohumlarımızın 'hastalıklı', sertifikalı ithal tohumların ise 'çağdaş' olduğuna köylümüzü, çiftçimizi inandırıyor, 2006'da Meclis'ten geçen Tohumculuk Yasası ile yerli tohum satışı yasaklanıyor, ithal sertifikalı tohumlara ise ülkenin kapıları ardına kadar açılıyor. Geçen hafta sonu İzmir'in Seferihisar ilçesinde düzenlenen Tohum Takası Şenliği'ne katıldım. Açılışta ev sahibi Belediye Başkanı Tunç Soyer, "Yerli tohumlarımızı gün ışığına çıkarmanın, gelecek nesillerle buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz. Oysa Tohumculuk Yasası ile bu ürünlerden mahrum kalacağız," dedi. Gazeteci yazar Nedim Atilla yönetimindeki panele de Celal Bayar Üniversitesi'nden Yard. Doç. Dr. Cenk Durmuşkahya, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nden Prof. Dr. Tayfun Özkaya, Slow Food Yağmur Böreği Birliği Lideri Ayfer Yavi, Dokuz Eylül Ü. Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Zuhal Okuyan ve Karaot Köyü Tohum Derneği Başkanı Feray Karapınar katıldı. Beyler ve Karaot köylerinden Havva ve Sultan hanımlar da bölgede su sıkıntısı olduğunu ancak dededen kalma tohumlarla susuz tarım yaparak domates, patlıcan ürettiklerini, oysa şirket tohumlarıyla bunun mümkün olmadığını anlattı.

3 BİN 500 ENDEMİK BİTKİMİZ VAR
Yard. Doç. Dr. Durmuşkahya, Avrupa ülkelerinde 'endemik' toplam 11 bin çeşit bitki yetiştiğini, İngiltere'de endemik bitki sayısı sadece altıyken, Anadolu topraklarında 3 bin 500'ü bulduğunu söyledi. Panel sırasında bulguruyla ünlü Siyez buğdayının Hititlerde 'ziz' olarak adlandırıldığı, Kastamonu'da halkın bugün bile 'iza' dedikleri dile getirildi. Sonra da başları poşulu Ege köylüleri, yaşlı başlı köylü kadınlar, genç kooperatif üyeleri, tohumlarını birbirleriyle değiştirdi. Kimin hangi tohumu kimden aldığı bir envanterde toplanmak üzere kayda geçirildi. Çeşit sayısının çokluğu insanoğlunun gelecekte beslenmesinin güvencesi olarak görüldü hep. Türkiye'nin de 1995'te imza attığı, Dünya Ticaret Örgütü (WHO) tarafından dünya ülkelerini yükümlülük altına sokan Ticaretle Bağlantılı Fikri Haklar Sözleşmesi (TRIPS) ise gelişmekte olan ülkelerdeki milyonlarca küçük çiftçinin varlığını tehdit etti. Çiftçiler arasında sürdürülen bedelsiz tohum takası, biyolojik çeşitlilik ve gıda güvencesi sağlamıştı. Bugünse gıdalarımız için kullanılabilen 80 bin yenebilir bitkiden sadece 150'sinin ekimi yapılıyor ve ancak sekizi, küresel ticarete konu oluyor. Bu da tohum ve ürün çeşitliliğinin kaybolmasına yol açıyor. Büyük tarım şirketlerinin ajanları, bütün dünyadan geleneksel toplulukların keşfettikleri, geliştirip korudukları tohumları ya da onların genetik malzemelerini topluyor.

BİYOLOJİK KORSANLIK
Az gelişmiş ülkelerin sömürülmesinin bu yeni biçimine 'biyolojik korsanlık' ya da 'biyo kolonileştirme' deniyor. Geçen yüzyıllarda koloni ülkelerinin Afrika'nın doğal zenginliklerini sömürmeleri gibi, tarım toplumlarının biyolojik zenginlikleri birkaç şirketin eline geçiyor. Tarım şirketleri tohum ya da genetik malzemelerini, yeni, genleri değiştirilmiş tohumlar geliştirmek, patent altına almak ve pazarlamak üzere değerlendiriyor. Bol ilaç, gübre gerektiren bu yeni tohumlar, geleneksel tohum türlerini tarih sahnesinden siliyor. Patentli tohumlar belirli koşullar sağlandığında geleneksel tohumlara göre daha fazla verim ve daha dayanıklı ürün veriyor. Ancak olumsuz yönleri çok; örneğin pahalı. Yoksul köylüler alamıyor. Geleneksel tohumlar gibi her yıl yeniden dikilmesi ve ürün alınması mümkün olmayan bu tohumlara 'terminatör' de deniyor. Sadece bir kez ekilebiliyor, ertesi yıl yeniden satın alınıyor. Bu bitkiler, aynı firmanın tarım ilaçlarıyla sağlıklı kalabiliyor. Yani köylü tohum firmasından sadece tohum satın almıyor, aynı firmanın tarım ilaçlarını da kullanmak zorunda kalıyor. Sonuçlar vahim: Ancak Batı dünyasının büyük, devlet desteği alan tarım kuruluşları, bu tohumlardan verim sağlayabiliyor. Yoksul ülkelerin küçük üreticileri patentli, genleriyle oynanmış bu tohumlara sahip olamıyor, verimsiz çiftliklerini terk edip, aşırı kalabalıklaşmış kentlere göç etmek zorunda kalıyor. Böylelikle tarım, tohum üretip satan, sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen şirketlerin denetimi altına giriyor. Seferihisar'da bir araya gelen köylüler yerel tohumlarını satmadılar; binlerce yıldan beri atalarının yaptıkları gibi takas ettiler. Bu tohumları alanlar onları tarla ya da bahçelerinde üretecek, ilk hasattan elde edecekleri tohumları gelecek yıl Seferihisar veya Türkiye'nin başka yörelerinde kurulacak tohum takas masalarına götürecekler. Böylece yerel tohumlarımız yaşamaya devam edecek. Prof. Dr. Tayfun Özkaya'nın söylediği gibi, "Bu, yerel tohumun özgürlüğüne kavuşması mücadelesi ve bunda herkese görev düşüyor." Kim bilir, belki içinde bulunduğumuz tehlikenin boyutları yakın bir gelecekte anlaşılır, hatta günün birinde Tohumculuk Yasası iptal bile edilebilir. Dilerim öyle de olur!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA