Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Sıla hasreti çekenlerin ilacı: Anne yemekleri

Eskiden sıla hasretinin insanı öldürdüğüne inanılırmış. Gerçi her şeyin kontrol altında, akılcı ve hareket halinde olduğu günümüzde memleket özlemi duygusal, zaaf, çağdışı sayılıyor. Ama gurbetçi duygularını ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, o hasret hep içini kemiriyor. Konu komşuya, ekmeğe, peynire, bahçedeki elmaya, büyükannenin elinden yediği yemeğe ve daha pek çok şeye duyduğu özlem, gurbette insana acı verir. Yurtdışındayken birkaç gün sonra bile memleket hasreti başlıyor, mantıksız gibi görünen özlemler çekiyorum. Moda'da güneşin batışını, Mahmutpaşa'da satıcıların bağırtılarını, Mısırçarşısı'ndaki baharatçı tezgahlarının kokularını özlediğimi bilirim. Gurbetçi, sıla özlemini gidermek için farkında bile olmadan kendisi gibi gurbeti yaşayanlara yakın durur. Bugün Avrupa'daki gurbetçilerimizin hâlâ istasyonlarının yakınlarında yoğunlaşmaları bundandır. Çünkü kendileri gibi olanların arasında huzurludurlar. Büyük kentlerimizde Siirtlilerin, Sivaslıların, Tokatlıların yoğun olduğu semtler böyle oluşur; Avrupa kentlerinde Türk mahallelerinin, ABD'de Little Italy, Chinatown diye adlandırılan mahallelerin varlık nedeni budur.

PEYNİR DE ÖZLENİR, TÜRK KAHVESİ DE
Yemek, en etkili özlem dindirme yöntemidir. Evlerde özlem yemekleri ağır ağır, sevgiyle hazırlanır, her lokmasının keyfi çıkarılarak yenir. En çok da başkalarıyla paylaşıldığında mutluluk verir. Yemekte anılar canlanır, gurbetçi, kendi kültürünün ne kadar önemli olduğunun bilincine varır. Öğrenciyken bir yıl yaşadığım Avrupa'da ne Türk lokantası vardı, ne Türk bakkalı, ne de Türk sebzeleri satan manavlar. Kah tam yağlı Edirne peyniri ve okkalı bir Türk kahvesi burnumda tüter, kah zeytinyağlılarımızın hasretiyle yanardım. Batılı kahve değirmenleri, gerekli incelikte çekemediği için, ağız tadıyla Türk kahvesi içebilmek bile olanaksızdı. Gitmeden önce hayatımın sıradan parçaları saydıklarım, döndükten sonra, gözüme vazgeçemeyeceğim hazineler gibi göründü. Bugün büyük kentlerimize yerleşen gurbetçiler de bayramlar, cenazeler, düğünler gibi özel günlerde bir araya geliyor, özlem gideriyorlar. Ama sıla hasretinin en önemli ilacı yerel yemeklerimiz, kentlerdeki çekirdek aileler içinde unutuluyor. Yaşam savaşı veren gurbetçiler, bu emek yoğun yemeklere zaman ayıramadıkları gibi, küçük evlerinde kalabalık sofralara yer yok. Kadıköy'de yerel yemekleriyle ünlü Çiya Sofraları'nın sahibi ve aşçıbaşısı Musa Dağdeviren bir gün, müşterilerinin önemli bölümünün gurbetçiler olduğunu söylemiş, küçük oğluyla gelen bir babanın, sipariş verdikten sonra "Oğlum, sana rahmetli büyükannenin yaptığı bir yemekten söz ederim ya, işte bu o yemek," dediğini anlatmıştı. Baba kendi özlemini hafifletmenin yanı sıra, oğlunu, memleketleri, dolayısıyla kendi ailesi için önemi olan bir yemekle tanıştırmanın mutluluğunu yaşamıştı. Eskilerin "Taş yerinde ağırdır," sözü ne kadar da doğru; insan bir kez yurdundan kopup başka diyarlara savrula görsün, içindeki özlemi dindirmesi çok zor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA