Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Aşk ve muhabbet

Sevgiye aç olmayan var mı?
Kimse sevmelere doyamaz, sevilmeye kanamaz. Defansı bırakıp konuşursak mesele sarihtir; aşkın taklitlerini bile seviyoruz, peşinden koşuyoruz. Misal, sosyetenin zenginleri menfaat için yanaştığı aşikâr olan dilberlerle aşk yarışında. Magazin böyle projelerle dolu: 'Yalandan olsun ama sev beni, öyle görün yeter ki!' Ne var ki gerçek hayatta insan 'sevgi hasretini' saklar. Ecnebi tabirle 'cool' gözükmek, umursamaz ve müdanasız görünmek biraz böyledir:
Kendine yeten bir kartal!
Bir kartal gibi yükseklerde uçmanın problemi vardır fakat! Her kartala konacak bir dal lazımdır.
Havada yaşadığı söylenen Ebabil kuşuna -rivayet öyledir- Kaf Dağının zirvesinde tünerken rastlanmıştır.
Ondandır 'insan insanın kurdudur' diyerekten dişlerini bileyen en doymazımızın bile bir taraflarından şefkat fışkırır. Köpeklerine köşk yaptıran da görülmüştür bu gezegende, dışarıda gaddar gezinip evde pufidik köşe yastığına dönüşenler de.
Merhamet insanın yaratılışındadır çünkü. Merhametsiz olmaya çalışanları, bunu bir zayıflık olarak görenleri derin ruh acıları bekler.
'Kendini tanı' sözü bu yüzden 124 bin peygamberden insanlığa akmış, durmuştur. En son aklın mahyalarına büyük cihat, 'Kendini bilen rabbini bilir" diyerekten yazılmıştır.
Hem ekonomik hırslarda, hem kişisel ihtiraslarda ondandır, şefkat mühim bir kerterizdir.
Fırtına insanda kopuyor yani, bütün kavganın mekânı o. Allah'ın halifesi olmak meşakkatli hadise.
Öyle esrarlı bir varlık ki insan...
En iyi şeyleri ve en kötü şeyleri yapabiliyor. Mesela ırklar-dinler şenliği bir medeniyeti devletine ram edebiliyor, ardından kalkıp ayrıştırıcı bir nefreti, damarlarına bir felç olarak indirebiliyor. Şaşkınlık bizim temel karakterimiz...
Nefrete değil, aşka muhtaç insanoğlu.
Sevginin, sevdanın sırf bedene indirgenmesi, tensel hazlara indirgenmesi derseniz, yalnız bu çağa mahsus değil derim size. Evet, ama kesinlikle bu çağda moda oldu!

***
Henry Miller'ın Büyük İsyan- Rimbaud kitabı, arayış zamanlarımda şahsımı çok hırpalamış, çok sarsmıştır.
Aklımda kalan şu: "Beni sevin diye bağıracağına sevginin kendisi ol. Sevgi ol!" Ne kadar da benziyor bu ifade, insan-ı kâmile. Tamamlanmış insana.
Aşkın kendisi ol, aşkla davran.
Cümle yaratılmışa bir gözle bak.
Dünyaya ayrımsız konuş, tebessüm et. Aşkla ahlaklan ki aşk olasın, sevgi göresin...
Diğer taraftan, sevda biliyorsunuz büyük aşkın, yaratıcıya duyulan aşkın beşer hayatına yansıması.
Sevdiğimize yönelen aşk, o büyük aşka giden işlemeli, ışıklı, şahane bir köprü.
İnsan bazılarının sandığı gibi makine değil. Bir yazılım hiç değil.
Robotik hurafeleri bir yana bırakıp şöyle sorsak yerinde olur: Âşıkane bir insan olmaktan daha büyük din var mı bu âlemde?
Bence yok! Bütün dinlerin özeti bu.
Demiş ki Şeyh Galip:
"Ey dil ey dil niye bu rütbede pür-gamsın sen / Gerçi virane isen genc-i mutalsamsın sen." Serbest konuşursak şöyle demiş:
Ey gönül, hem böyle yüksek bir makamdasın hem niye gam dolusun sen? (Zaman zaman) virane isen de tılsımlı bir hazinesin sen...
İçimize şifrelenmiş aşkı bulmanın, sevgi açlığımızı gidermenin bir yolu belki de bu şiirlerden geçiyor.
Hafızamızın üstüne örttüğümüz külleri üfürmekten...
'Hoşça bak zatına ki kâinatın özüsün, yaratılmışların gözbebeğisin, Hakkın sırrısın sen' diye zatımıza yapılan büyük iltifatı kabul etmekten geçiyor belki de yol.
Sevgiye lâyık olmaktan, muhabbetle karşılık vermekten...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA