İnsan derin düşündükçe sosyal pili azalır, mânevi pili yükselir. Çevresi küçülür, içi genişler.
Çünkü insanın olgunlaşma, olma, yanma, pişme yolu bir tür piramide benzer. İlk basamak nispeten kolay ama basamakları çıktıkça insan zorlanır. Önce bir kalabalık içindesinizdir, sonra etraf tenhalaşır. Piramit'in tepesine çıkmak için nefes gerek, sabır, metânet gerek. Çoğu kişi çoğunluk içinde kalmayı yeğler, bir tür "uykulu duyarlılık" içinde kalmayı sever. Toplumsal bir ahlâkın ve ortak siyasi hedeflerin mahmur-mazbut insanı olarak kalmayı seçer...
Bu da kötü bir şey değil tabii. Toplumlar böyle ayakta kalır, devletler böyle gelişir. Mahmur olmak, işinde gücünde olmayı engellemez. Burada da bir medeniyet vardır, kurallar kaideler vardır. Keçi bacaklı içgüdüleri sınırlayan bir hukuk vardır.
Onlara uyulur, nesil üretilir, sakin bir hayat sürülür...
***
Bazılarındaysa başka türlü istidatlar görülür. İstidat, biliyorsunuz, "sandı, çağırdı" kökünden Türkçe bir yenilik. Bir şeye en başından hazır olmayı imler. Ardında sezgiyi gizler. Yetenek, kabiliyet de denir ama bence o bir "Melekedir."
Öyledir, insana birtakım melekeler verilir, meseleye yaratıcıdan bakanlar anlarlar ki bazı ruhlar bu yeteneklerle donatılmış, nasiplendirilmişlerdir. İşleri güçleri hayata bakmak ve oradan düşünsel soyutlamalar çıkarmaktır. Onlara anormal de denir, tuhaf da denir, hatta mahalle aralarında, "felsefe yapma bana birader" diye hiddetlenilir.
Ama onlar olmasa ne bilim ne de irfan olmaz. El Harezmi de olmaz, Einstein da olmaz, Thomas Kuhn da olmaz, Şeyh Edebali de olmaz.
Onlar olmayınca gelişme olmaz...
Tekâmül piramidin tepesine doğru tırmanmaktır. Seyrusüluk denen şey de zannımca budur. Eskiden orta okulda filan bir "hâl ve gidiş" notu vardır. Onun bizzat bunu işaret ettiğini geç de olsa anlamışımdır.
Çünkü her anlamlı seküler kavram dinî bir kavramdan yola çıkmıştır. Hepsinin ardında bir kelâm saklanır. Kelâm dediğimiz kutsal sözdür. Topluma yayıldıkça dünyevileşir, sekülerleşir.
***
Entelektüel idrakimiz yaralı olduğundan "Seküler" lafı çok konuşulur, biraz da boş konuşulur. Fakat onun da kökü dinden gelir. Batıda Hristiyan din adamları iki çeşittir. Manastırdan çıkmayan, dünya işlerine bulaşmayan, evlenmeyen, paraya el değdirmeyenler... Bir de dışarı çıkanlar vardır. Pazara çıkanlar, ekmek alanlar. Parayı kullananlar.
Bu ikinci rahip grubuna, dış dünyaya açılana "laik biraderler" denmiş, Protestanlar da bu elemanlara seküler diye seslenmiştir. Mesela İngiltere'de sekülerizm vardır. Anglikan kilisesi her filmde, her dizide, toplumun her yerindedir. İtalya'da Papa Roma'nın göbeğinde, seküler şehrin ortasında yaşamaktadır...

Yeri gelmişken ruhbanlık meselesine girelim. İslam'da ruhbanlık yoktur. Ruhban "rahip-rahibe" kökünden gelir, şu veya bu şekilde hadım demektir. Kendilerini eksiltenler anlamındadır. Şehvetten böyle kurtulmak istemişlerdir. Bunun nefsi terbiye etmekle alâkası yoktur. Onlar nefsi öldürmek istemişlerdir. Dinlerin tahrifata uğramasının bir neticesidir.
İslam mâneviyatı şehveti reddetmez. Şehvet cesaretin de kaynağıdır. Ama kontrol altına alınır, alınmalı terbiye edilmelidir. Şehveti öldürdüğünüzde cesareti de bazı aklı melekeleri de kaybedersiniz. Ondandır böyle yaşamayı seçenlerde "ağır çöküşler" görülür, görülmüştür...
***
Biz piramidi çıkmaya çalışan (kalben) seçkin insana geri dönelim. Seyrusüluk cesaret ister, cesur olunmazsa yolcu geriye düşer. Çünkü her basamak insanın karşısına olmadık vizyonlar çıkarır. İnsanın kendiyle olan hesaplaşması, bazen kuytularda kalan, bilinmek istemeyen kötülüklerle de karşılaştırır...
Tırmanış bir süre sonra yükseklik korkusunu da getirir. Aşağıya doğru bakar ve "bu kadar yükseğe ne zaman çıktım abi ya, nasıl ineceğim şimdi?" der. Artık iniş yoktur. Olsa olsa bir gölgelik bulup biraz şekerleme...
Bir savaştır içe yolculuk, yükseklik korkusu da yenilmelidir. Cesur olunmalıdır. İnsanın içinde kanlı sokak çatışmaları da... olur, olmuştur.
Derin düşünme müptelâları, dünyevi sözlerin ardındaki kelâmı bulup çıkaranlardır. Kök ortaya çıkınca çağrışımlar artar, sezgi açılır, ilham peçesini açar. Yolcu mevzuyu anlamaya başlar, modern sıkıntı hafifler. Daha geniş bir açının bakışını edinir, kutsal sözün künhüne, dibine iner ve oradan bir yol bulur, bir basamak daha atlar. Piramidin tepesine daha bir dünya yol vardır ama her basamak kişiyi yetkinleştirir, erginleştirir.
Basamakları çıkmak daima zordur. Bazısının buna ömrü yeter bazısının yetmez. insan arada bir durmak bir soluklanmak ister. Onun için "aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır" da denmiştir.
***
Kendi ruhunun merdivenlerini çıkan insanın mânevi pili daima dolar. Zaman zaman bu insanlar sosyale iner, toplumda herkesle bir olur, erir kaybolur. Sosyal pilini şarj eder.
Lafı bağlamak istediğim nokta ise şudur:
Şansımız varsa onlara rastlar, insan olmanın güzelliğine bakarız...