"Bir odada iki kişi yaşıyorsa, aralarında bir iktidar ilişkisi başlamıştır." Pinter'in sözü. İktidar meselesinin kapsamını özetleyen nefis bir cümle. Yani, zihnimizin 'travma yanardağlarının' derin yarıklarından fışkıran ele geçirme, yönetme, güç arzularımız. Yaralı egolarımız. Ezilmemek isterken ezmelerimiz... Ve iktidarın kurumlaşmış cümle halleri. Cinsiyete dayalı iş bölümü. Bu iş bölümünün yarattığı toplumsal roller. Bu rolleri meşrulaştıran ideolojinin yeniden üretimi. Yani erkek egemen toplum. Kadın ve erkeğin bitmeyen savaşı, işte bu tel örgütlerle çevrili sahada oynanıyor hep. Bazen şehvet ve şefkatle ama daha çok şiddetle. Ve bu şiddet her geçen gün artıyor. Çünkü: - Cinsiyete dayalı iş bölümü çoktan çatırdadı. - Kadınının evde bitki bilgisi, çocuk bakımı, doğum bilgisiyle yetindiği dönem eskide kaldı. - Kadın evden çıkıyor artık. Erkek gibi 'hayvanın izini' sürüyor, 'avlıyor'! - İş bölümündeki bu değişim algılama, düşünme, duygulanma ve davranış biçimlerini de değiştirdi. Çatışmanın keskinleşmesinin nedeni de bu. Kadının erkeğin egemenlik sahasına girmesi. Artık 'egemenler' eskisi kadar güçlü; 'ezilenler' de eskisi kadar güçsüz değil. Peki! Bu kaçınılmaz çatışmayı; uzatmadan, 'demokratik, adil ve adaletli' bir 'toplumsal sözleşme' ile bitirmek mümkün mü? Bu 'İmralı sürecinden' çok daha zor! Çünkü bu savaş yüzyıllardır sürüyor. Ve iki cinsin geldiği yer henüz 'müzakere' aşamasının çok uzağında. Her iki cins de barışa hazır değil. 'Mazlumlar' da en az 'zalimler' kadar iktidarın diliyle konuşuyor. İki tarafın da dökülecek çok 'kanı' ve 'canı' var.