Yapay zekâ, artık yalnızca bir teknoloji alanı değil; doğrudan güç üreten stratejik bir kapasite haline gelmiştir. Veri merkezleri, bulut sistemleri, ileri seviye yarı iletkenler ve yüksek yoğunluklu hesaplama altyapıları, günümüz uluslararası sisteminde askeri üsler, enerji hatları ve ticaret koridorları kadar belirleyici hâle gelmiştir. Bu nedenle Ermenistan'da Nvidia destekli büyük ölçekli bir yapay zekâ çip fabrikasının kurulması, sıradan bir yatırım haberi olarak okunmamalıdır.
Bu adım, Güney Kafkasya'da yeni bir teknopolitik güç mücadelesinin başladığını göstermektedir. ABD'nin onayıyla ve 500 Milyon $'lık yatırımla, Nvidia'nın ileri seviye yapay zekâ çiplerinin Ermenistan'a transfer edilmesi, Washington'un bölgeye dair stratejik tercihini de açık biçimde ortaya koymaktadır. İleri seviye yarı iletken ihracatının sıkı biçimde denetlendiği bir dönemde Ermenistan'a verilen bu izin, yalnızca ekonomik değil; jeopolitik bir mesaj niteliği de taşımaktadır.
Nvidia'nın Ermenistan'da yaklaşık 500 milyon dolarlık bir yapay zekâ ve çip altyapı yatırımı gerçekleştirmesi, yalnızca Güney Kafkasya açısından değil; Avrupa ülkeleri bakımından da güçlü bir stratejik mesaj taşımaktadır. Son dönemde ABD tarafında, Avrupa Birliği'nin Yapay Zekâ Yasası (AI Act) ve GDPR temelli veri koruma rejimi nedeniyle Washington'un Çin karşısındaki yapay zekâ rekabetinde dolaylı biçimde sabote edildiğini ileri süren değerlendirmeler giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir. ABD'li teknoloji çevrelerinde hâkim olan bu görüşe göre, aşırı regülasyon ve normatif kısıtlar, Batı içindeki teknolojik dinamizmi zayıflatmakta; Çin ise daha esnek bir düzenleyici ortam sayesinde hız kazanmaktadır. Bu bağlamda Nvidia'nın Avrupa Birliği sınırları dışında, ancak Batı ittifakıyla uyumlu bir ülkede böylesine kritik bir yatırımı hayata geçirmesi tesadüf değildir. Ermenistan tercihi, hem AB regülasyonlarının dışında kalabilen hem de Çin'e kapalı bir teknolojik alan yaratma arayışının somut bir yansımasıdır. Zira Nvidia artık yalnızca bir özel sektör aktörü değil; ABD'nin küresel yapay zekâ ve yarı iletken gücünün fiili taşıyıcısı, hatta bir anlamda teknopolitik vekilidir. Bu nedenle söz konusu yatırım, yalnızca ekonomik rasyonaliteyle değil; ABD'nin küresel yapay zekâ rekabetinde kendisine daha esnek ve kontrol edilebilir alanlar açma stratejisinin bir parçası olarak okunmalıdır.
Ermenistan açısından bakıldığında, bu proje ülkeyi bölgesel bir yapay zekâ ve veri işleme merkezi hâline getirme potansiyeli taşımaktadır. Ancak asıl önemlisi, Erivan'ın uzun yıllardır bağlı olduğu Rusya merkezli güvenlik ve ekonomi ekseninden kademeli olarak uzaklaştırılmasıdır. ABD ve Batılı aktörler, Moskova'nın bölgedeki etkisinin görece zayıfladığı bir dönemde bu boşluğu askeri üslerle değil; teknoloji, yatırım ve normatif yönelimler üzerinden doldurmak için adımlar atmaktadırlar. Elbette, bu yönüyle Ermenistan'daki yapay zekâ fabrikası, yalnızca bir veri merkezi değil; jeopolitik hizalanmanın somut altyapısıdır. Güç artık yalnızca askeri kapasiteyle değil; algoritmik yetkinlik, veri işleme gücü ve teknoloji ekosistemlerine erişimle tanımlanmaktadır.
Türkiye Açısından Stratejik Sonuçlar
Bu gelişmenin Türkiye açısından doğurduğu sonuçlar dikkatle analiz edilmelidir. Öncelikle Güney Kafkasya'daki rekabetin doğası değişmektedir. Bölge artık yalnızca güvenlik, sınırlar ve enerji politikaları üzerinden değil; dijital kapasite, yapay zekâ ve teknoloji yatırımları üzerinden şekillenmektedir.
Ermenistan'ın Batı destekli bir teknoloji merkezi hâline gelmesi, Türkiye açısından iki temel risk barındırmaktadır. Birincisi, küresel teknoloji ağlarına entegre olan bir Ermenistan'ın diaspora bağlantılarıyla birlikte anlatı üretim kapasitesinin artmasıdır, bu durumda Türkiye'ye yönelik tarihsel iftiraların ve yalan haberlerin ivmelenmesine sebebiyet verebilir. İkincisi ise, bölgesel dijital mimarinin Türkiye'nin dışında şekillenme ihtimalidir. Bu durum, uzun vadede stratejik etki alanlarının daralmasına yol açabilir.
Öte yandan bu tablo, Türkiye için önemli fırsatlar da sunmaktadır. Ermenistan örneği, Güney Kafkasya'nın artık küresel teknoloji yatırımları açısından "çevre" değil; "potansiyel merkez" olarak görüldüğünü göstermektedir. Türkiye, sahip olduğu sanayi altyapısı, insan kaynağı ve bölgesel bağlantıları sayesinde bu dönüşümün doğal liderlerinden biri olabilecek kapasiteye sahiptir.
Türkiye Ne Yapmalı?
Bu noktada mesele Ermenistan'ın attığı adımı izlemek değil; kendi stratejik karşı hamlelerini gecikmeden hayata geçirmektir.
İlk olarak, Türkiye'nin ulusal yapay zekâ ve yüksek performanslı hesaplama altyapısını hızla ölçeklendirmesi gerekmektedir. Veri merkezleri, GPU kümeleri ve yerli büyük dil modelleri artık yalnızca teknoloji politikası değil; doğrudan ulusal güvenlik ve stratejik/dijital özerklik meselesidir.
İkinci olarak, Türkiye–Azerbaycan eksenli dijital iş birliği derinleştirilmelidir. Enerji ve savunma alanlarında kurulan stratejik ortaklık, yapay zekâ, veri güvenliği ve siber kapasite alanlarına da taşınmalıdır. Ortak veri merkezleri, bölgesel bulut altyapıları ve savunma odaklı yapay zekâ projeleri bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Üçüncü olarak ise, Türkiye'nin bilişsel diplomasi (cognitive diplomacy) kapasitesini güçlendirmesi elzemdir. Yapay zekâ artık yalnızca iç politika konusu değil; uluslararası müzakerelerin, norm üretiminin ve bölgesel dengelerin merkezinde yer almaktadır. Büyük devlet olmanın gereği olarak Türkiye'nin bu alanda norm geliştiren, standart belirleyen ve bölgesel girişimleri yönlendiren bir aktör hâline gelmesi stratejik bir gerekliliktir. Bilhassa Türk Dünyası başta olmak üzere, Güney Kafkasya, Ortadoğu ve Afrika olmak üzere Türk dış politikasının yoğunlaştığı bölgelerde dijital altyapının ve teknolojik normların Türkiye tarafından sunulması büyük önem arz etmektedir. Zira günümüzde devletlerin anlatıları, yukarıda da vurgulandığı üzere, veri koridorlarından ve algoritmalar üzerinden şekillenmektedir.
Sonuç
Ermenistan'da kurulacak yapay zekâ çip fabrikası, Güney Kafkasya'da güç mücadelesinin niteliğini köklü biçimde değiştirmektedir. Bu rekabet artık tanklar ve askerler üzerinden değil; veri, algoritma ve hesaplama kapasitesi üzerinden yürütülmektedir.
Nvidia'nın yaklaşık 500 milyon dolarlık yatırımı, yalnızca Ermenistan'ı bölgesel bir teknoloji merkezine dönüştürmeyi değil; ABD'nin, Avrupa Birliği'nin katı yapay zekâ ve veri regülasyonlarının dışında kalarak küresel yapay zekâ yarışında daha esnek alanlar yaratma ve aynı zamanda Rusya'nın bölgesel nüfuzunu teknoloji üzerinden sınırlama hedefini de yansıtmaktadır. Zira Nvidia bugün yalnızca bir şirket değil; ABD'nin küresel yapay zekâ ve çip gücünün fiili taşıyıcısıdır.
Türkiye açısından mesele bu gelişmeye tepki vermek değil; oyunun kurallarını belirleyecek kapasiteyi inşa etmektir. Yapay zekâ çağında bölgesel liderlik, yalnızca askerî ve diplomatik reflekslerle değil; teknolojik öngörü, dijital egemenlik ve stratejik vizyonla mümkündür. Güney Kafkasya'daki bu teknopolitik satrançta Türkiye'nin güçlü bir aktör olarak kalabilmesi, bugünden atılacak doğru adımlara bağlıdır.