Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HATEM ETE

Mısır'ın 14 Mayıs'ı mı, 27 Mayıs'ı mı?

Otoriter rejimlere karşı Tunus'ta başlayıp Mısır'a sıçrayan protestolar, Türkiye demokrasisinin tarihsel tecrübesini ve Müslüman ülkelere örnek olma imkânlarını gündeme taşıdı. Yerli ve yabancı birçok gözlemci, Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine model olma potansiyelini, AK Partinin muhafazakâr-dindar kökenleri ile ilişkilendirip Arap ülkelerine Türkiye'yi örnek almalarını salık verirken, bir kısım yerli yazar ve siyasetçi de, AK Parti iktidarını otoriter Arap rejimleriyle ilişkilendirerek Arap dünyasındaki protestolardan ders çıkarılmasını öneriyor. Kuşkusuz, Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki farklılıklar paralelliklerden çok daha fazla. Bu farklılıklar, ülkelerin tarihsel tecrübelerinden, toplumsal pratiklerinden ve siyasal sistemlerinin iktidar bileşenlerinden kaynaklanıyor. Bununla beraber, toplumsal değerler ve siyasal yönetimlerin bu değerleri bastırma stratejileri üzerinden bir karşılaştırma yapmak mümkün. Nitekim Mısır'da yaşanan protestolardan çıkarılması gereken derslere yönelik karşılaştırmalar da bu dinamikler üzerinden tedavüle sokuluyor.

İslamcılığın panzehiri olarak otoriter rejimler
Batının, halkı Müslüman olan ülkelerdeki siyasal rejimlerle ilgili en önemli açmazı, demokratik sistemin İslamcı bir kadroyu iktidara taşıma olasılığıdır. Otoriter rejimler İslamcı tehdide karşı koyma vaatleriyle meşruiyet buluyor. Bu denklem, önce soğuk savaşın son bulmasıyla İslam coğrafyasında otoriter rejimleri zorlayan İslamcı hareketlerin öne çıkması, ardından da 11 Eylül'de 'İslami radikalizm'in baskıcı yönetimlerle ilişkisinin keşfedilmesiyle, batılı zihinlerde şüphe uyandırdı. Ancak, Cezayir dersi, İran paranoyası ve İsrail gerçeği, batıyı, seçimler sonrasındaki muhtemel iktidar denklemlerinin üreteceği sonuçlardan ürküttü. Böylece, savunduğu demokratik değerleri halkı Müslüman olan ülkeler için istisna tutarak, otoriter rejimlerin beka sorunuyla yüzleşmeyi erteledi ve baskıcı yönetimleri desteklemeyi sürdürdü. Otoriter rejimler ise, batıya ödedikleri diyet ölçüsünce halklarından koptular, halklarından koptukları ölçüde de batılı dış desteğe ve onun, başta ordu olmak üzere, iç destekçilerine yaslanmak durumunda kaldılar. Sömürge dönemi batılı çıkarları sömürge sonrası durumda da sürdürebilmek üzere tedavüle sokulan bu fasit daire, doğal olarak toplum ile siyasal rejimler arasındaki gerilimi gün geçtikçe arttırdı. Ve nihayet, demokratik bir siyasal rejimden, adil bir gelir dağılımından ve müreffeh bir yaşam standardından mahrum bırakılan kitleler, dün Tunus'ta, bugün de Mısır'da başkaldırdılar.

Türkiye tecrübesi ve Kemalist parantez

Gelelim Türkiye'ye. Türkiye, bütün yerli-dini unsurların ortak mücadelesiyle verdiği kurtuluş savaşı sayesinde sömürge tecrübesini yaşamadı. Erzurum ve Sivas Kongreleri, Lozan Antlaşması ve Birinci Meclis'te somutlaşan etnik ve dini çoğulculuğu yedeğine alarak Cumhuriyeti kuran Kemalist önderlik, bu tecrübeyi, batıcılık üst başlığı altında, 27 yıl sürecek seküler ve milliyetçi bir otoriter rejimle ikame etti. İlk serbest seçimlerde, demokratik bir iradeyle kurduğu Cumhuriyetin, Kemalist seçkinler aracılığıyla otoriter bir rejime dönüşmesine tepki gösteren toplum, mevcut yönetime son verip 14 Mayıs 1950'de Demokrat Parti'yi iktidara taşıdı. Tek parti otoriter rejiminin ürettiği toplumsal yabancılaşmayı, ekonomik kalkınma, siyasal katılım ve dinsel serbestlik ile aşmaya yönelik bir siyaset yürüten Demokrat Parti, toplumdan aldığı destekle CHP'ye iktidar yolunu aralamayınca, Kemalist koalisyonun gerçekleştirdiği 27 Mayıs darbesine maruz kaldı. Kemalist seçkinler, batının Müslüman toplumlarda demokrasi pratiğinden duyduğu endişeyi, 27 Mayıs rejimiyle ortadan kaldırdı. Ordunun, yargının ve Kemalist aydınların rejim muhafızlığı statüsü edindikleri bu rejim, merkez sağ iktidarların kendilerine çizilen iktidar alanına razı olmalarıyla, 10 yıllık aralıklarla yaşanan kesintilere rağmen, 'demokratik sistem' görüntüsünü sürdürdü. Tahrir meydanını dolduran kalabalıkların Mısır'da gördüğü işlevi, Türkiye'de seçim sandığı gördü. Toplum her seçimde, Kemalist vesayetçi rejimden duyduğu rahatsızlığı sandığa yansıttı. Merkezsağ, bu rahatsızlığı siyasal bir dile çeviremeyince miadını doldurdu ve yerini AK Parti'ye bıraktı. AK Parti öncülüğünde gerçekleştirilen 2010 referandumu ile zayıflatılan bu yarım asırlık vesayetçi parantez, kuvvetle muhtemeldir ki, 2011 seçimleri ve ardından gelecek yeni Anayasa ile biraz daha etkisizleştirilecek, ancak varlığını bir süre daha devam ettirecektir.

Kemalizm ve Baasçılık

Bu tarihsel okumalardan sonra Türkiye ve Mısır karşılaştırıldığında ortaya çıkan resim açıktır. Kemalizm, demokratik Türkiye'yi kuran değil, kurtuluş savaşı koşullarında dahi millet iradesinin siyasal sisteme yansımasından taviz vermeyen demokratik tecrübeyi otoriter rejime dönüştüren iradeyi temsil etmektedir. 14 Mayıs 1950'de toplum, tek partinin otoriter tecrübesini geri sarmaya teşebbüs etse de, 27 Mayıs rejimi Kemalist otoriter sistemi tekrar tahkim etmeyi başardı. 27 Mayıs'tan bu yana, Türkiye'deki demokrasi pratiğini anlamlandıran temel dinamik, Kemalist seçkinlerin silah ve yasa marifetiyle edindikleri imtiyazları geri alma mücadelesidir. Bu çerçevede, Tahrir meydanını dolduran kitlelerin ve onlara öncülük eden aktörlerin Türkiye tecrübesindeki otoriter momentleri dikkatle analiz etmesinde yarar var. Mısır'ın geleceğini belirleyecek soru, Mısır'daki otoriter rejimin 14 Mayıs deneyimini yaşa(t)mamak için dayatacağı 27 Mayıs düzenine muhalefetin direnip direnemeyeceğidir. 27 Mayıs'la Türkiye'ye ordu gözetiminde bir vesayet sitemini dayatan irade, Mısır'a da ordu gözetiminde bir vesayet düzeni dayatmayı tasarlıyor. Türkiye'nin 27 Mayıs hamlesiyle yarım asırdır sürdürdüğü mücadele halen sonlanabilmiş değil. Tahrir meydanının da, otoriter rejimle geçen yarım asırdan sonra, bir yarım asır daha demokratik kisveli bir otoriter rejime maruz kalma riski, olasılığı en yüksek senaryo olarak gündemdedir. Son olarak, uslanmaz bir pişkinlikle bu denklemi tersyüz edip Mısır'daki protestolardan Türkiye için dersler çıkaran günümüz YÖN'cülerini de anmadan bitirmeyelim. DP tecrübesini bastıran 27 Mayıs'ı selamlayıp 'halksız bir demokrasi'ye doktrin yazan YÖN'cülerin bugünkü mirasçıları, Erdoğan'ı Tahrir meydanıyla korkutup dört ay sonra yapılacak seçimleri gölgelemek için direniş çağrısı yapıyorlar. Oysa Mısır'da kitleler, Türkiye gibi olmak için Tahrir meydanını dolduruyor ve Mısır tipi bir Kemalizm'in son bulmasını talep ediyorlar. Görünen o ki Türkiye, Haziran seçimlerinde vesayet rejimini biraz daha geriletecek, ancak, Mısır, toplumsal gerilimi de alarak, bir kaç on yıl daha vesayet rejiminin yeni bir kurgusuyla yaşamaya devam edecek. Mısır'da görüntü 14 Mayıs olsa da, rejim 27 Mayıs olacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA