Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET T. KURU

Komuta kademesinin istifası: Kriz mi, normalleşme mi?

Genelkurmay Başkanı ve diğer kuvvet komutanlarının YAŞ öncesinde istifa etmelerinin Türk siyasetinde yeni bir krizin habercisi mi olduğu, yoksa demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak mı görülebileceği konusunun anlaşılmasında karşılaştırmalı bir bakış açısı faydalı olacaktır. Demokrasinin yerleştiği Batılı ülkelerde bu tarz istifa ve görevden almalar sivilasker ilişkilerinin doğal bir parçasıdır. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana Türkiye "çağdaş medeniyetler seviyesine çıkmayı" hedeflemiştir. Buna rağmen laiklik, demokrasi ve sivil-asker ilişkileri gibi konularda mukayeseli analizler karşısında, Türkiye'nin kendine has özellikleri olduğu ve bu yüzden Avrupa ülkeleri ve ABD ile karşılaştırılamayacağı iddia edilebilmektedir. Bu konuların hiçbirinde Türkiye biricik ("nev-i şahsına münhasır") değildir ve özellikle de Batılılaşma gibi bir hedefi olduğuna göre sivil-asker ilişkileri dâhil her konuda Batı ülkeleri ile karşılaştırılmasında fayda vardır. Türkiye'de yapılan anketlerde ordunun en güvenilir kurum çıkması, Batılılardan farklı olarak, Türklerin bir "ordu millet" olduğunu göstermez. Zira dünyanın Batılılar dâhil hemen her ülkesinde ordu en güvenilir kurumdur. Mesela ABD'de orduya güven oranı Kongre'ye güvenin yaklaşık iki katına çıkabilmektedir. 11 Eylül saldırıları sonrasında orduya güven duyan Amerikalıların oranı yüzde 82'ye yükselmiştir. Türkiye'de de bu oran yüksek ama değişkendir. Son yıllarda darbe planları ve diğer bazı skandalların açığa çıkması sonucunda, Türkiye'de orduya güven kimi anketlerde yüzde 63'e kadar düşmüştür. Türkiye'de sivilasker ilişkilerinin tartışıldığı şu günlerde NATO'daki lider rolüyle Türk ordusu üzerinde 1950'lerden beri büyük etkiye sahip bulunan ABD örneğinin incelenmesinde fayda vardır. Türkiye'de devlet protokolünde genelkurmay başkanı dördüncü sırada (cumhurbaşkanı, meclis başkanı ve başbakanın ardından) yer almaktadır. ABD'de ise genelkurmay başkanı protokolde ilk 600-700 kişi arasında bile yer almaz; yüz senatör, dört yüz otuz beş Temsilciler Meclisi üyesi, elli vali ile birçok diğer siyasetçi, bürokrat ve yargı mensubundan sonra gelir. ABD'deki bu durum silahlı kuvvetlerin sivillerin kontrolünde olmasının bir sonucudur. Hiyerarşik olarak silahlı kuvvetlerin üç ana bölümü olan kara, deniz ve hava kuvvetlerinin komutanları, başkan tarafından atanan birer sivil politikacı olan üç bakana bağlıdırlar. Bu üç bakanın üstünde de gene başkan tarafından atanan savunma bakanı yer alır. Genelkurmay başkanı sadece koordinatör bir role sahiptir ve savaş ve benzeri durumlarda kara kuvvetleri, donanma ve hava kuvvetleri bakanlarını by-pass ederek, savunma bakanı ile direk muhatap olabilir. Kısacası, ABD'de silahlı kuvvetler üzerindeki sivil kontrol, genelkurmay başkanlığının savunma bakanına bağlı olmasından çok daha derindir. ABD'de jandarma veya kır polisi rolünü üstlenmiş olan üç bin civarında şerif ofisi bulunmaktadır. Bu ofislerin başkanı olan şerifler, halk tarafından direk oylama ile seçilmektedirler. Bu yönleri ile şerifler, adalet bakanı tarafından atanan federal polis şeflerinden ve belediye başkanları tarafından atanan şehir polis şeflerinden farklıdırlar. Türkiye'de ise bırakın halk tarafından seçilmeyi, jandarma genel, il ve ilçe komutanları askeri hiyerarşi tarafından, hükümetin bile fiili kontrolü dışında atanmaktadırlar. Ayrıca, ABD'de, Türkiye'deki gibi Askeri Yargıtay veya Askeri İdare Mahkemesi bulunmaz. Tamamen sivillerden müteşekkil olan Amerikan Yüksek Mahkemesi askeri davalarda da en üst temyiz makamıdır. Bırakın ağır cezalık suçları, bina içinde takke giymesi yasaklanan bir Yahudi subayın temyiz edilen davasında bile son kararı Yüksek Mahkeme vermiştir. ABD gibi askeri bütçesi yıllık 600 milyar dolar olan ve tüm dünyadaki savunma harcamalarının nerdeyse yarısını oluşturan bir ülke bile muazzam askeri gücünü kuruluşundan beri seçilmişlerin kontrolü altında tutmaktadır. Bu yazının amacı ABD örneğinin birebir taklit edilmesi değil, ondan bazı dersler çıkarılması gerektiğine işaret etmektir. Batılı kurumlardan ders alınmadığı takdirde muasır medeniyetler seviyesine çıkmak bir slogandan öteye geçmeyecektir. Sivil-asker ilişkilerine genel olarak baktıktan sonra daha özelinde komuta kademesinin istifasına dönecek olursak, ABD gibi silahlı kuvvetlerin seçilmiş siyasetçilerin emri altında olduğu ülkelerde bu tür istifa ve görevden almalar sistemin tabii bir sonucudur. Türkiye demokratikleştikçe, istifaların da görevden almaların da ilerde daha sık görülmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA