Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MURAT YEŞİLTAŞ

CHP ve Dış Politika

Uzun zamandır CHP'nin dış politikada bütünsel bir yaklaşıma sahip olup olmadığına yönelik şüpheler söz konusu. Son yıllarda dış politika konularından CHP eksenli yaşanan gelişmeler bu yaklaşımın bütünsellikten yoksun olduğunu ve konjönktürel gelişmelere cevap vermekten öteye geçemediğini gösteriyor. Buna dair bir çok örnek vermek mümkün. Zeytin Dalı Harekatı sırasında Kılıçdaroğlu'nun "şehir merkezine girmeyin" çağrısı, Libya'da "ne işimiz var" tepkisi, Dağlık Karabağ savaşının en kritik aşamasında Suriye'den savaşçı götürüldüğüne yönelik çıkış, Mavi Marmara meselesinde alınan pozisyon, ABD konusundaki CHP'nin pozisyonu ve uzun zamandır Suriye konusunda CHP'nin söylemleri. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak en son Suriye konusunda tezkereye "hayır" ile başlayan tartışma ve YPG ve PKK'dan gelen tepkiler CHP'nın dış ve güvenlik siyasetinde kendi tarihsel mirasının altını oyacak kadar yeni bir durumun varlığına işaret ediyor.

Neresinden bakarsanız bakın CHP'nin kendi tarihsel çizgisinden dış politika kulvarında (ki iç siyasette de bu böyle) büyük bir kopuş yaşadığını görüyoruz. Tezkereye yönelik "hayır" cevabının PKK tarafından "takdirle" karşılanması, bunun üzerine pozisyonu tazeleyen Kılıçdaroğlu'nun "Kandili yerle bir edeceğiz" haykırışları ve en sonunda YPG'nin sözde komutanı Mazlum Abdi'nin CHP'ye yönelik "daveti" yaşanan kopuşun vehameti açısından çarpıcı bir misal olarak görülmeli.

Suriye krizi aslında CHP'nin dış politika söylemindeki bütünsel kopukluğun kristalize olmuş en güzel örneklerinden biri. Türkiye'nin Suriye'den kaynaklanan sorunlarının çözümünü Esad Rejimi ile görüşmek gibi taktiksel bir tercihe bağlayan yaklaşım, Kılıçdaroğlu'nun dış politika okumasındaki basitliği gösterir nitelikte. Sratejisi olmayan bir taktik, politikası olmayan bir strateji CHP'nin dış politika paradigması kurmasını mümkün kılmadığı gibi, dış politikayı da salt konjöntürel ve "hedef kitlenin" beklentilerine göre ayarlanan basit bir alana dönüştürüyor. Ne zaman, hangi şartlar altında, nasıl ve hangi araçlarla Suriye rejimi ile normalleşmenin "çözüm" getireceği hakkında kapsamlı bir muhakeme yapamayan bu dış politika çıkışı, CHP'nin bütün dış politika konularında bir savrulma yaşamasını da beraberinde getiriyor.

En son Kanal İstanbul konusunda Kılıçdaroğlu'nun büyükelçilere gönderdiği mektup böylesi bir savrulmanın yeniden ifşa olmasını gösterir nitelikte. Büyükelçiler krizinin devamında gelen bu "garip" çıkış, CHP'nin dış politikanın milli karakteri hakkında da bir kaygısının olmadığını daha açık bir şekilde ortaya koyuyor. Mektupta yer alan mesajların "muğlaklığı" bir tarafa bir iç meselenin yabancı aktörler aracılığıyla dışsallaştırılması sadece "egemenliğın" dış kabuğunu inceltmekle kalmıyor aynı zamanda Türkiye'de iktidara talip olan bir siyasi hareketin dış politika alanında sahip olduğu "basitliğin" boyutunu gözler önüne seriyor.

Peki neden CHP'nın dış politikasında bu denli bir kopuş ve tutarsızlıklar söz konusu. Bunun birinci sebebi, CHP'nin dış politikada pratikten yoksun uzun bir tarihsel dönemin söz konusu olması. Uzun yıllardır iktidar olamayan CHP, dış politikada devlet pratiğine ve bu pratiklerin değişimine uzak kalmış durumda. İkincisi ise dış politika paradigmasını oluşturmaya çalışan parti içi farklı odakların varlığı CHP'nin dış politika dilini merkezi bir nokta üzerinde inşa etmeyi imkansız kılıyor. Diğer bir ifadeyle, CHP'nin dış politikası içerdeki farklı Kemalizmlerin neden olduğu eklektik bir karaktere sahip. Ulusalcılar ile uluslararasıcılar arasındaki bu kavga kritik dış politika konularında su üstüne çıkıyor. Bu eklektik yapının zaman zaman dış politkada farklı uçlara savrulan pozisyonlar ürettiği bazı dış politika konularından daha net görülebiliyor. Mavi Vatan, Azerbaycan, ABD ve Libya gibi kritik dosyalar buna örnek olarak verilebilir. Hem tarihsel sürekliliği taşımaya çalışan hem de dış politikada konjonktürel gelişmelere hapsolarak tekil olayları dış politikanın bütününe teşmil etmeye çalışan bu durum, CHP'nin dış politikasındaki paradoksların derinleşmesine neden oluyor.

İkinci önemli sebebi ise CHP'nin dış politikasının popülist olması. Popülizm dış politikadaki yapay dilin oluşmasının arkasındaki en önemli neden. Dış politika konusunun özüyle ilgilenmek yerine popüler tarafına odaklanan bu dil nihai olarak muhaliflik konumunu pekiştirmek için kullanılıyor. Tek hedef muhalif bir mobilizasyonu hayata geçirecek ölçüde "radikal" çıkışlarda bulunarak iktidarın pozisyonunu zayıflatmak. Karar alma baskısının olmadığı, ilişki kurmanın gerek olmadığı, kaynakların nasıl ayrılması gerektiğine dair bir kaygının olmadığı ve en önemlisi de araçların dizayn edilerek en iyi kullanma zamanının hesap edilmek zorunda olmadığı bir dış politikada tek eylem biçimi "konuşma" olarak kendini gösteriyor. Bu durum CHP'yi her dış politika konusunda sadece her şeyi konuşan bir aktöre dönüştürüyor.

Bütün bunlar bize CHP'nin dış politikasına dair birçok soruyu sormayı mümkün hale getiriyor. Örneğin, Ortadoğu'daki son on yıllık gelişmelerin Türkiye'nin jeopolitik ortamında neden olduğu değişimin muhasebesi yapıldığında CHP nasıl bir Türkiye dış politikası vizyonuna sahip. ABD ile olan sorunların çözümünde CHP'nin nasıl bir çözüm paketi var? Libya konusundaki kazanımların muhafaza edilmesi için CHP kimlerle ne kadar uzlaşabilir? Rusya, Fransa, Yunanistan, savunma sanayii ve PYD/YPG konusunda CHP nerede duruyor? Yoksa Libya'dan geri çekilmenin en iyi dış politika opsiyonu olduğunu mu düşünüyor?

Soruları çoğaltmak mümkün. Ancak en önemli soru şu: CHP'nin bir dış politikası var mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA