Türkiye'nin en iyi haber sitesi

MUSTAFA CANER

İran’ın Doğu Ekseni Arayışı

İran, Haziran ayındaki 12 günlük savaşta, İsrail ile birlikte aslında ABD'ye karşı da savaştı. Savaşın kaderi cephede olduğu kadar masada ve perde arkasında süren pazarlıklarla da belirlendi. Bir noktaya kadar ABD-İsrail ikilisi ayrıştırılamasa da bir süre sonra ayrıştılar ve tam orada ateşkes söz konusu oldu.

İran'ın ise ayrışacağı bir müttefiki yoktu. Birleşmeyi dilediği, yardım beklediği ülkeler vardı. Açıkçası, 12 Gün Savaşı'nda Rusya ve Çin'in İran'ı askeri olarak desteklememeleri Tahran nazarında bir hayal kırıklığı yarattı. Ancak İran'ın Doğu hattıyla olan ilişkilerinin tarihini bilenler için çok da şaşırtıcı bir tablo yoktu ortada. Zira hiçbir zaman İran-Rusya-Çin ittifakı gerçek bir askeri ittifak olarak temayüz etmemişti.

Zorunluluktan Batı karşıtı duruşlarının bir sonucu olarak yakınsayan bu ülkeler, hemen her zaman Batı ile olan angajmanlarındaki değişken yoğunluğa bağlı olarak birbirlerinden uzaklaşma potansiyelini de barındırdılar. İran açısından 1995 Gore-Chernomyrdin Anlaşması ve 2010 BM Güvenlik Konseyi yaptırımları bunun en somut örneklerindendir. Bu noktayı akılda tutmak gerekmektedir.

Rusya ve Çin'den gelen güven sarsıcı hamlelere karşı İran tarafının da muhataplarında kuşku uyandırıcı eylemlerinin olduğu belirtilmelidir. Örneğin, Çin ile yapılan 25 yıllık ve 400 milyar dolarlık anlaşma, İslami Şura Meclisi'nce onaylanmamıştır. Anayasal olarak uluslararası anlaşmalar Meclis tarafından onaylanmalıdır. Bu anlaşmanın gerçek bir uluslararası anlaşma olmayıp sadece bir "çerçeve" olduğu şeklinde bir itiraz getirilebilirse de siyaseten bu durum tartışmalı olacaktır. Ayrıca fiilen anlaşmanın icrası adına 4 yıldır somut bir adım da atılmamıştır.

Buna ek olarak eski Cumhurbaşkanı Ruhani ve eski Dışişleri Bakanı Zarif'in Rusya'ya yönelik eleştirel açıklamaları, İran elitleri nezdinde de bir ayrışmanın olduğunu göstermektedir. İkiliye göre Rusya, İran'ın dünya ile iyi ilişkilere sahip olmasını engellemektedir. Meclis Başkanı Galibaf başta olmak üzere pek çok İranlı siyasetçi ise bu açıklamaları "sorumsuzca" bulduklarını ifade etmişlerdir.

Doğuya Dönüş

Bütün bu güvensizliklere rağmen Batı'nın İran'dan yüz çevirmesini dengelemek adına Tahran yönetimi 12 Gün Savaşı'nın ardından Rusya ve Çin ile ilişkileri derinleştirmekten başka bir çare göremedi. Zira İsrail tehdidinin yeniden sahada karşılığını bulması ihtimali oldukça ciddiye alındı. Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın Eylül ayındaki Çin seyahati, savaş sonrası bu ülkeden beklenen desteği sağlamak içindi. Pezeşkiyan bu ziyaretinde 25 yıllık anlaşmanın uygulanması gerektiğini ifade ederken aynı zamanlarda İran dini lideri Ali Hamaney de X hesabından yaptığı paylaşımda bu stratejik anlaşmanın uygulanması talimatını verdi. Ali Ekber Velayeti gibi önemli figürler de Çin ile ilişkilerin yakınlığına ve gelişimine özel vurgular yaptılar.

Yaptırımlar altında olan İran petrol ihracatının da %90'lık bir kısmını tek başına karşılayan Çin ile yapılan farklı altyapı proje anlaşmalarıyla ilişkilerin ilerlediği görülmektedir. Ancak yine de askeri ilişkilerin boyutuna ve derinliğine dair net bir veri elde bulunmamaktadır.

Rusya ile ilişkiler de benzer bir rotayı takip etti. Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması Ekim ayında yürürlüğe girdi. İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Türkmenistan seyahatinde, bu anlaşmayı uygulamaya "sarsılmaz bir bağlılık" duyduklarını ifade etti. Putin de bu anlaşmanın bir "dönüm noktası" olduğunu söyledi.

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi'nin Moskova ziyareti ise, bu doğrultuda önemli bir çıktıda bulundu. "2026-2028 İstişare Planı" olarak bilinen 3 yıllık bir anlaşma, dışişleri bakanlarının imzalarıyla yürürlüğe girdi. Bu anlaşma, Ekim ayında yürürlüğe giren asıl stratejik anlaşmanın kapsamında iş birliğinin hayata geçirildiğini gösteriyor. Anlaşma metinlerinde ortak savunma taahhüdü bulunmasa da askeri iş birliğinin geliştirilmesi öngörülüyor. Ayrıca hem Rusya hem de Çin diplomatik anlamda BM'nin yeniden yaptırım kararını tanımadıklarını ve bu kararın hukuksuz olduğunu ilan ettiler.

Doğu'nun Sınırları

İran'ın Rusya ve Çin ile artan iş birliği net bir şekilde henüz askeri alanda kendini gösteremiyor. ABD ve İsrail arasındaki gibi bir ittifaktan bahsetmek ise imkansız. Hem Rusya hem de Çin'in kendi küresel vizyonları bulunuyor ve bu doğrultuda her zaman aynı perspektife sahip değiller. ABD'nin Rusya ile angajmanı, önümüzdeki dönemde Moskova-Pekin hattında bir soğukluğa sebep olabilir. Zira Ukrayna savaşının bitirildiği bir denklemde Rusya, düşük bir ihtimal de olsa barışın şartlarından biri olarak ABD'nin Çin ile olan rekabetinde aradan çekilmeye ikna edilebilir. Rusya ve Çin'in "çifte çevrelenmesi" siyasetinin Washington'ı oldukça tükettiği kanaatindeyim. Aynı şekilde Rusya'dan İran'a dair birtakım tavizlerde bulunması da istenebilir.

Çin'in ise sadece İran ile değil başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Ortadoğu ülkeleri ile de koruması gereken bir denge var. İran'a askeri alanda yapacağı yardımların bu dengeyi bozmaması gerekiyor. Ayrıca Çin'in İsrail ve ABD'ye karşı İran'a verdiği destek her zaman sınırlı oldu. Bu iki aktör ile İran üzerinden bir gerginlik tırmandırmak Pekin'in hiçbir zaman ilk tercihi olmadı.

Öte yandan İran yönetiminin ABD ile olası bir yeniden müzakere senaryosuna da açık olduğu kanaatindeyim. Tahran yönetimi, ABD-İsrail arasında bu yazının başında ifade ettiğim ayrışmayı kullanmaya hala istekli. İran'ın 1979'dan bu yana hiçbir kutba ve cepheye tam manasıyla kendini bırakmadığını biliyoruz. Tüm yatırımını en zor koşullar altında dahi Rusya ve Çin'e yapmayacaktır. Bir gözü Batı'ya bakmaya devam edecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.