Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TAHA ÖZHAN

Dış politikada kırılma yılı

İsmi konulmamış küresel bir siyasi bunalım döneminde, kurucu akıl inşa edebilen, ekonomisi görece istikrarlı ve demokratikleşmesini hitama erdirmiş aktörler çok güçlü bir siyasal çarpan ile sahneye çıkacaklar

Türkiye'nin 2012'yi dış politika açısından nasıl geçirdiğine baktığımızda karşımıza neredeyse tek bir başlık çıkıyor: Suriye. Bu sene dış politikada yaşanan bir çok farklı gelişme hep Suriye'nin parantezinde kaldı. Yıl boyu Suriye'yi, Suriye ile farklı kesimlerin imtihanını ve Suriye krizinin bölgesel etkilerini konuştuk. Irak işgaliyle beraber hareketlenen dış politikamız Suriye ile ciddi bir imtihandan geçmeye başladı. Irak işgali sırasında bütün neocon tahriklere rağmen Suriye'ye el uzatma politikasını başlatan Türkiye; Arap isyanları sonrasında Baas rejiminin Suriye'de katliama başlamasıyla bütün riskleri göze alarak safını değişimden yana belirledi.
Suriye krizi, Türkiye'de sadece bir dış politika unsuru olarak gündemi meşgul etmekle kalmadı, aynı zamanda -bilinçli veya bilinçsiz- Kemalist sosyal muhayyileye sahip olan bütün zihinleri ciddi bir şekilde zorladı. Bu yönüyle neredeyse her kesimden isimlerden oluşan bir siyasal travma platformu oluştu. Mezkur platformda kendisini bulan aktörlerin farklı veya aynı cümlelerle Suriye'ye dair önerdikleri tek şey Kemalist ezberlerin Ortadoğu komplolarıyla süslenmiş klişelerinden öteye geçemedi. 'Suriye'de ne olmalı?' sualine zaten ciddi bir cevap verme ihtiyacı hissetmeyen bu yeni koalisyonun en belirgin özelliği, ne Türkiye'yi ne de Baas rejimine direnen Suriye halkını bilinçli ve aktif bir özne olarak görmemeleriydi.
Modern Türkiye'nin dış politika tarihi yazıldığında 2012'nin bir kırılma yılı olarak kayıtlara geçeceğini şimdiden söylemek mümkündür. Türkiye'nin 2012 Suriye krizinde takındığı proaktif tutum ve geliştirdiği politikaların cumhuriyet döneminde bir örneği bulunmamaktadır. Tam da bu sebepten dolayı, Türk entelijansiyası, Suriye krizinde, Suriye'den çok Türkiye'yi konuştu. Bu durumun iki temel sebebi bulunmaktaydı. Birincisi, zihinsel olarak 'misak-ı milli'ye fazlaca sıkışarak veya yapışarak I. Dünya Savaşı sonrası düzenin kalıplarının değişme ihtimalini dahi tartışamaması. İkincisi ise siyasetin, medyanın ve elitlerin bölgeye dair derin cehaletlerini gizlemeye yönelik korku ve oryantalizm karışımı tavırlarıydı.

Türkiye'nin imtihanı

Türkiye, Suriye politikasıyla sadece bölgede pandoranın kutusunu açmakla kalmadı aynı zamanda siyasi, kültürel ve askeri kapasitesinin de tartışılmasının önünü açtı. Bu yönüyle Suriye'de Baas rejiminin yıkılması Türkiye için artık bir neticeden çok yeni bir başlangıcı işaret ediyor. Mezkûr yeni başlangıcın şimdiden Esad'ın yıkılmasından çok daha zorlu ve karmaşık bir süreç olacağını söylemek mümkündür. Daha önemlisi, Suriye krizinde bu denli aktif rol almış olan Türkiye'nin geçiş süreci ve sonrasında da çok daha etkin olması zorunludur. Bu ise Türkiye açısından zorlu bir imtihanın habercisidir.
Türkiye, Suriye krizi üzerinden zorlu bir dönemden geçerken risklerin yanında büyük avantajlarının da olduğu bir küresel siyasi ve ekonomik atmosfer bulunmaktadır. Dünya'da ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarında eksen kayması süreçlerinin yaşandığı; bölgemizde ise derin siyasi kırılmaların hayata geçtiği bir dönemden geçiyoruz. Hem dünya hem de bölgemiz ziyadesiyle meşgul durumdalar. İsmi konulmamış küresel bir siyasi bunalım döneminde, kurucu akıl inşa edebilen, ekonomisi görece istikrarlı ve demokratikleşmesini hitama erdirmiş aktörler çok güçlü bir siyasal çarpan ile sahneye çıkacaklar. Türkiye böylesi bir role aday olup olmayacağına demokrasi, güvenlik ve siyaset karnesine bakarak karar vermelidir.
Türkiye'nin gelinen nokta itibariyle bölgesiyle kurduğu ilişki, bugünkü iktidardan bağımsız olarak, artık bir iç dönüşüm unsuruna da dönüşmüş durumdadır. İniş çıkışların oldukça tabii olduğu bu süreçte Türkiye dışarda talep ettiklerini içerde hayata geçirmek zorunda; içerde hayata geçirdiklerini de dışarıda politikaya dönüştürmek zorundadır. Bu iki durum arasındaki makas daraldığı dönemlerde Türk dış politikası daha istikrarlı ve sonuç alıcı olacaktır. Makas aralığının arttığı dönemlerde ise Türkiye kapasite sorunları yaşayacaktır. Uzun bir aradan, asra yakın bir süreden sonra, Türk dış politikası bölgesine pozitif katkı yapacak imkânları yakalamış bulunmaktadır. Genellikle çıkarlarla değerlerin örtüştüğü sahnelerin az yaşandığı dış politika alanı, Suriye üzerinden Türkiye'ye büyük bir imkân sağlamaktadır. Türkiye bu imkanı değerlendirmekle geleceğine yatırım yapabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA