Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Kendime çok üzüldüm

Kabul etmek zorundayız: Kılıçdaroğlu her defasında kendini aşıyor. Başka bir ifadeyle, nevi şahsına münhasır "çıtayı" hep daha yükseğe koyuyor.
Sanırım herkesin pes etmesini istiyor!
Mesela, "Ben Erdoğan'a benzemem, ayağınızı denk alın!.." diyerek dünyaya racon kesmesi karşısında sizi bilmem ama ben "pes" ettim.
Bir de "Kuvâyı Milliye geleneğinden geliyorum" demesi yok mu, hay Allah'ım ya!
Gerçekten pes!..
O kadar ki, ne "Dünya tir tir titremeye başladı" yollu tahfif etmek aklımın ucundan geçti, ne de "Sen Kuvâ geleneğinden değil, porno kaset geleneğinden geliyorsun; işgal ettiğin CHP Genel Başkanlığı makamını da bu geleneğe borçlusun" diyecek kadar ciddiye aldım.
Ne mi yaptım?
Kalakaldım... Bir müddet sonra da "Bunun oyuyla benim oyum bir mi?" derken kendimi yakalamadım.
İtiraf edeyim: Kendime çok üzüldüm!
Bu antidemokratik, bu jakoben tortu hangi ara bilinçaltıma yerleşmiş; kimden, hangi filozoftan etkilenmişim diye düşündüm. Carl Schmitt'e varıncaya dek hafızamı zorladım.
Bulamadım!.. Oysa hiç yabancı gelmiyordu...
En sonunda buldum: Aysun Kayacı'dan etkilenmiştim. Hani şu uzatmalı lolita.
Bulunca rahatlamak şöyle dursun öyle bir "bulantı" yaşadım ki Sartre'ın varoluşsal bulantısı öyle değil.
Nedeni ne olursa olsun Aysun Kayacı'dan "etkilenecek" seviyeye düşmemeliydim. Kendime çok kızdım! Aysun Kayacı'yla aynı zihniyetle malul anlı şanlı yazarçizerleri/akademisyenleri aklıma düşürmek, yatışmama yetmedi.
Neden sonra Kılıçdaroğlu'nun Anayasa değişikliği referandumunda oy kullanmayı unuttuğunu hatırladım ve Aysun Kayacı'dan mülhem de olsa, "Bunun oyuyla benim oyum bir mi?" demekle hepten haksız olmadığım yargısına vardım.
Bununla da kalmadım, kaptırıp gittim. "Bunun maaşı benim vergilerimle veriliyor! Haram zıkkım olsun!.." dedim.
Hemen ardından da felaket pişman oldum!.. Böyle düşünmüş olamazdım, bana ne oldu? Benim gibi düşünmeyenlerle empati kurayım derken ipin ucunu kaçırıp onlara mı benzemiştim?
Çok geçmeden nedenini buldum:
Geçen hafta TRT atamaları nedeniyle şebelek muhalif güruhun, "Bizim vergilerimizle" diye başlayıp, "Haram zıkkım olsun!" diye nihayete eren intizarlarının "etkisinde" kalmıştım.
Daha doğrusu "bilinçaltımın" azizliğine uğramıştım. "Engin Özkoç'ların maaşı da bizim vergilerimizle ödeniyor, biz ağzımızı açıyor muyuz?" şeklindeki tepkimi vakitlice dışa vurmamamın sonucuydu bu.
Böylesi "etkilere" maruz kaldığım için kendime tekrar üzüldüm. Buna sebep olan Kılıçdaroğlu'na da kızdım. Medyası ne ki kendisi ne olsun dedim. Ayşenur Arslan'ları aklıma gelince, bu sefer KıIıçdaroğlu'na acıdım.
Sonra mı?
Kılıçdaroğlu'nun "Millet İttifakı'nın adayı nefsini terbiye etmiş biri olmak zorunda..." açıklaması aklıma geldi, yine kızdım.
O İBB Başkanı'nın nefsine koskoca İstanbul'u maruz bırakırken acımadı, ben ona neden acıyayım dedim.
Haksız mıyım ey erenler söyleyin?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA