"Vurdun kanıma girdin itirazım var" derken Bülent, Baba Oktay geldi gözlerimin önüne.. Yeni Gün spor servisine Mektebi Sultani'den gelen, gelirken Attila İlhan'ı, Özdemir Asaf'ı, Ege Ernart'ı, daha nicelerini, şiiri getiren Baba Oktay.. Oktay Kurtböke!.. Yıl 1958!.
Kapıdan öyle girerdi servise, güreşçi Oktay..
"Vurdun kanıma girdin itirazım var!.."
Ben de bir minik kağıda not eder, masamdaki camın altına, öteki Oktay notlarının yanına eklerdim..
Hey Baba Oktay.. Ankara'daki minnacık gazetenin, minnacık odasından Cumhuriyet Genel Yayın Müdürlüğü'ne gittiği hızla gitti dünyadan.. Geriye dağlar gibi anılar bırakarak..
İş Sanat'ın şiir gecelerinin sonuncusuydu bu sezon.. Atilla ve Mehmet Birkiye ile Serdar Yalçın'ın hazırladıkları her biri ayrı unutulmaz gecelerin en güzeli, en görkemlisi..
Çünkü.. Attila İlhan..
Çünkü ilk gençliğimden bugüne yaşadığım bütün aşklara imza atan Attila İlhan'ı okuyorlar o gece Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar, Hakan Gerçek.. Attila İlhan'ı terennüm ediyorlar, Çiğdem Soyarslan, Zafer Erdaş..
O şiirin "Vurdun kanıma girdin, kabulümsün" diye bittiğini çok sonra hayat öğretti bana.. Vurup kanıma girenleri kabul ettire ettire..
Tilbe niye kabul ettiğimizi anlattı sanki..
"çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü ayrılık sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili" demiş Attila Usta.. Ayrılığın sevdaya dahil olması.. Ayrılanların hala sevgili kalması.. Ne güzel imajlar bunlar.. Nasıl yüce simgeler.. Şair mi olmalı insan ayrılığı böyle duymak, böyle yaşamak için..
O zaman "kabul" tabii.. O zaman kabulüm!.
Moda'da bir sevgilim vardı.. Hakan, Üçüncü Şahsın Şiiri'ni okurken hatırladım buruk buruk..
"Ne vakit Maçka'dan geçsem" satırlarını ben "Moda'dan" diye okurdum o yıllarda..
Hakan içime akıttı dizeleri bu defa..
"gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım."
..Ve Tilbe bugünlere getirdi beni zamanın dehlizlerinde yakalayıp..
"ben sana mecburum
bilemezsin
adını mıh gibi aklımda
tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.."
Bu nedir Attila Usta.. Bu nedir?.. Bu nasıl bir deyiştir..
Adını mıh gibi aklında tutmak..
İçini onunla ısıtmak.. İçini ısıtmak için mecbur olmak.. Vay ki vay!..
"Ben sana mecburum, sen yoksun!.."
Neden böyle olur hep.. Neden ben mecburum hep, o yok olurken!..
Son noktayı Tilbe koyuyor, hani nasıl derler halk arasında.. Damardan!..
"sırılsıklam aşık
incesaz
kadehlerin mehtaba
kaldırılması
adeta düğün
hayat zamanda iz
bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir
boşluktan birikip yeniden
sıçramak için
elde var hüzün!.."
Hüzün de sevdaya dahil be Attila Usta..
Hüzün de sevdaya dahil, birikip yeniden sıçramak için!..
***
Teşekkürler İş Sanat.. Teşekkürler Atilla, Mehmet, Serdar, Tilbe, Metin, Bülent, Hakan, Çiğdem, Zafer..
Teşekkürler her şiir gecesinde salonu tıklım tıklım dolduran İstanbullular..
Eylülde buluşana kadar..