Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Hafta sonunda "Okuma" keyfi!..

O kadar çok güzel, ilginç yazı okudum ki, bu hafta sonu, bir kaçından söz etmem gerek..
Yani bir sıralama yapmadım, öyle bir niyetim de yok ama, bir numaram Nur Çintay'dı.. Bir süredir, hafta sonu eklerimizi renklendiren Nur'un "3 Ayşeler" yazısı enfesti.
Ayşe Arman, Ayşe Özyılmazel ve Ayşe Aral'ı o kadar hoş anlatmış ki.. Bizim Ayşe hakkındaki acımasızlığa varan yazılar arasında, Nur'un çok derin analizine ayrıca bayıldım.
Bu ayrılığın "Reklam" olduğunu iddia edecek şaşkınlar bile çıktı. İnsanda biraz "Mantık" olmalı. Ali'nin reklama niye ihtiyacı var?. Ayşe içinse, olayı gündemde tutmak yararlı değil, zararlı. İnsan bunu nasıl bilmez..
Ayşe'nin işi ev basmaya kadar vardırmasını beğenmedim.. Onunla uzun uzun dertleşmiştik. Yerden göğe haklıydı. Olayın içindeki en masum kişiydi.. "Ama Ali'yi anla" demiştim.. "Anla ve tahammül et.. Ne eylem, ne söylem.. Sus.. Çünkü Ali, bu olayları kaldıramadı, sindiremedi, taşıyamadı.. Şaşkın, ezik, bitkin.. Bir de sen yüklenme.." Uzun süre tuttu dediklerimi ama, sonunda dayanamamış..

***

İlber Ortaylı (Milliyet/ 10 Haziran) ve Doğan Hızlan (Hürriyet/8 Haziran) iki nefis Fazıl Say yazısı yazdılar.. Fazıl'a saldırarak reyting yapma peşindeki "Paralı askerler"e verilecek tonla cevap var. Değer mi, değmez mi bilmem.. Ama bu iki yazıyı okusalar, için için utanırlar sanırım.. En başta da onu ihbar eden muhbir vatandaş!..
***

Hasan Bülent Kahraman, hüzünle okuduğum satırlar kaleme almış.. Dünyanın en güzel kitapçıları New York'taydı.. Birer birer kapanıyorlar.. Onu anlatmış..
1977'de New York'a ilk gidişimi hatırlarım. Holly'nin aklı durmuştu.. Bu harikalar kentinde ilk üç günüm, sabahtan akşama üç kitapçıda geçmişti..
Holly'ye "Beni burda bırak, akşam üzeri al" demiştim.. O kadar güzeldi, binlerce kitap sunan Scribner & Sons, Border ve Barnes & Nobles.. Standlerin arasında koltuklar vardı. İnsanlar tonla kitabı topluyor, koltuğun yanına koyuyor, karıştırmaya başlıyorlardı. Saatlerce.. Okuyup işaret koyan, ertesi sabah gelip kaldığı yerden devam edenler bile vardı. Kimse karışmıyordu onlara.. Bizde "Almayacaksan dokunma" diye koşan tezgahtarlar varken..
***

Mehmet Barlas, "Bu kamplaşma alışkanlığını nerden edindik" diye en derin yaramıza değinmiş. Ama finalde yanlışı var..
"Birbirlerine hiç benzemeyen, çok farklı düşünen insanlar ve davranan insanlar Fenerbahçelilik veya Galatasaraylılıkta birleşebilirken.." diyor ve hem de nasıl yanılıyor..
Çünkü onun bir de tersi var. Birbirinin ayni düşünen ve davranan insanlar da "Fenerli, Galatasaraylı" diye bölünüyor, hatta düşman oluyor bu ülkede Mehmet.. Biz her şeyi, bölünme sebebi yapmakta benzersiz bir millet olduk.. Yaptılar!..
***

Madonna Konseri'nin en güzel notlarını Ertuğrul Özkök yazmış. (Hürriyet/ 9 haziran) Yazısının finalinde "Bu güzel stadın yapımında emeği geçenlere", özellikle de Işın Çelebi'ye teşekkür etmesi, alkışlanacak bir vefa gösterisi..
***

Elime almaya utandığım o iğrenç isimli yeni spor gazetesi için Uğur Vardan "Bu ismi çok mu aradınız" demiş.. (9 Haziran/ Radikal)
Bu ülke Meclis'i, futbolda şiddeti önlemek için yasa çıkarırken, bir küfürü gazete adı yapmak, bu ülke savcılarından hiçbirini rahatsız etmedi mi?.
Savcı, Müdde-i Umumi demek.. Yani "Kamunun Avukatı.."
Bir pankarta "8 yıl" verilen ülkede, hem de böyle iğrenç bir lafı gazete adı yapmaya göz yuman bir "Adalet" sistemi..
Yazıklar olsun!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA