Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir yılı geride bırakırken..

Bugün 30 Aralık 2014.. 2014 yılının son yazısını yazıyorum.. Yarın yazı yazmayacağım.
Çünkü 2015'in ilk yazısı, yıllardan beri hazır.. Geleneksel O. Henry öykümüz..
Bir Noel Armağanı.. Yarınki yazı hazır diye de ben yarın Ankara'ya uçacağım..
Yılbaşını kardeşlerim, yeğenlerimle geçirmek için..
2014, özel bir yıldı benim için.. Üç çeyrek asrı, bu yıl geride bıraktık.. Yani, sizin bu satırları okuduğunuz gün, ben 75'inci yılbaşımı kutlamış olacağım..
Şöyle bir geriye dönüp düşündüm, bu 75 yılbaşı içinde aklımda yer edenleri..
Milenyum tabii.. Dünyanın bin yılda gördüğü yılbaşlarından birini yaşama şansım oldu bu devirde dünyaya geldiğim için..
O geceyi de unutulmaz geçirdim ha..
Taa 1998'te Paris'e gittiğimde, Eyfel Kulesi'nin üzerinde boydan boya geri sayan rakamları görmüştüm. Milenyuma kalan saat ve dakikaları yazıyordu. Dünya yıllar evvelinden başlamıştı bin yılın kutlama hazırlıklarına..
İstanbul'da da zamanın belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna Taksim Meydanında müthiş gösteriler düzenlemişti.
Akşam saatlerinde Ertekin'de buluştuk Ortaköy'de.. Hindimizi yedik.. Saat onbire doğru, dükkanında kalması gereken Ertekin'i öptük Ünal'la.. Ünal'ın o zaman bir taka BMW'si var. Atladık..
Taksim'e, Galatasaray'ın Avrupa maçlarına ayni uçaklarla gide gele aile gibi olduğumuz Funda Bey'le Deniz Hanım'ın Cartoon diye bir otelleri var, Tarlabaşı Caddesi girişinde.
Teras'ındaki restorana girdiniz mi, tüm Taksim ayaklarınızın altında.. Funda Bey de bize en iyi masayı ayırmış..
Saat 11'i çeyrek geçe, Talimhane'ye girdik.
Tam Ali Poyrazoğlu'nun Yeşil'inin orda trafik durdu.. "Ne oluyor" demeye kalmadan arkamız da doldu ve o an faciayı fark ettik. Önümüzü kesen arabaların hepsi boştu.
Adamlar, el frenini çekmişler, arabaları yolun ortasında bırakmış, Taksim'e koşmuşlardı..
Arkamız da öyle oldu, aniden.. Yani kıpırdamak mümkün değil..
Ünal'ın taka BMW'sini bırakamıyoruz.
Ünal "Sen git Hıncal Ağbi" dedi. Cartoon 20-30 metre ötede zaten.. Ama yoldaşı yarı yolda bırakıp gitmek var mı, serde?. Oturdum içerde.. Saat 12'ye doğru gürültüler başladı..
Sonra patlamalar..
Göremiyoruz ama, havai fişekler atılıyor olmalı..
Yarım saat falan sürdü, İstanbul'un gördüğü, ama bizim duyduğumuz en büyük havai fişek gösterisi..
Saat yarımı geçtikten sonra, arabalarını yola bırakanlar birer ikişer geri dönmeye başladılar.. Trafik kıpırdadı.. Birde Cartoon'un önüne geldik..
Yani Milenyum'a dünya üzerinde, trafikte sıkışmış arabalarının içinde tam bir saat oturarak giren iki gerzek belki de Ünal'la ikimiz olduk..
Hatırladığım ilk yılbaşılar, Ankara'da başladı..
Ortaokul öğrencisiyken.. Ankara'da geniş aile de var.. Yığınla akraba.. Genelde bizim evde toplanırdık. Annemin hazırladığı harika yemekler ve mezelerle yenir içilir, sonra tombala başlardı.. Biz çocukların büyüklerle birlikte bir şey yapma, oyun oynama şansını, fırsatını, zevkini buldukları tek günün tek oyunuydu tombala.. Büyükleri bilmem, biz çocuklar nasıl mutlu olurduk..
Aileden ayrı geçirdiğim ilk yılbaşı 1961'di..
Nerden mi eminim tarihten.. Google baktım da ondan..
Elvis Presley'nin dünyayı saran ve sarsan şarkısı İt's now or never, o yılbaşından evvelki günlerde çıkmış, gittiğim partiyi organize eden arkadaşım da, daha henüz Türkiye'de satılmayan plağı Avrupa'dan tedarik edip getirmişti.
O yılbaşı gecesi partide sabaha kadar İt's now or never çalmıştı.. Elvis'in ünlü İtalyan napoliten şarkısı O solo mio'dan derlediği İt's now or never'i o gece ilk defa dinledim.
O gece ezberledim, o gece bıktım hatta.. Elvis'ten bıkılır mı?. Ama sabaha kadar ayni plak dönerse..
Yapacak bir şey yok. Şarkı bitiyor, kızlar çığlık çığlığa.. "Bir daha.. Bir daha.."
Hadi bir daha..
O sıralar, İtalya'da gecede 50 dolara düğünlerde şarkı söyleyerek aç karnını doyuran üçüncü sınıf bir tenor da Devlet Operası'nın konuğu olmayı başarmıştı nasılsa..
Ankara'da sahnelenen operaların ikinci castında yer alıyor, ara sıra sahneye çıkıyordu.
İt's now or never, nasıl Elvis'i dünya gençliğinin tartışılmaz ilahı yaptıysa, o şarkının orijinali O solo mio da, o tenoru yıllar sonra, operadan haberi olmayan milyonlarca insanın kalbine çaktı.. Adını söyleyince bileceksiniz.
Luciano Pavarotti!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA