Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Belediyelerimize, teşekkürlerimle..

1988 yılıydı..
Amerika Birleşik Devletleri'nin başkenti Washington'da böyle bir kar yağmıştı.. 24 saat otelin kapısından çıkamamıştık.
Koskoca ABD'nin tüm başkentinde hayat durmuş, özel, kamu tüm iş yerleri, okullar, hatta metro tatil edilmişti..
Metro niye tatil edilir demeyin sakın.. Yer yer, yüzeyden gidiyordu hatlar ve yerin altından çıkan trenler kara saplanmıştı..
Ertesi günün akşamı durum biraz hafifledi de Washington Belediye Başkanıyla kokteylde buluşabildik...
Sordum tabii..
"Dünyanın 1 numaralı süper devletinin başkenti, kara teslim olur mu?." Gülmüştü Başkan.. "Bu karı temizleyecek teknik imkanlar var tabii.. Ama Washington'a böyle kar, 10 yılda bir yağar. On yılda bir için makine parkı kurmak ve korumak ve bekletmek kaça mal olur bilir misiniz?. Halkımızın vergilerini boşa harcamaktansa, onları bir gün evde oturturuz, biter gider.."
Aklım yatmadı pek tabii.. Amerika başkentinde hayatın durması, sadece halkın bir gün evde oturması değil ki..
Hele bir düşünün, o gün yapılması gereken, kentsel, ulusal ve uluslararası ne işler var?.
İstanbul'da kar, cumadan beri yağıyor..
Cumartesi kalktığımızda, bahçemdeki kar yarım metreye yaklaşıyordu..
(Pazartesi sabahı bir metreye az kalmıştı.
Etiler'den söz ediyorum..) Hafta sonu İstanbul'da bir aile toplantısı düzenlemiştik oysa.. Kemaller Ankara'dan, ağbimler İzmir'den kara yoluyla gelmişlerdi..
"Yardımcılarım Ercan'la, Muhammed gelemez. Evde kaldık" diyordum ki, baktım saat 10.. İkisi de kapıda.. Caddeler tamam da, ara sokaklardan nasıl çıkmışlar?.
Belediyelerimizi, ana kent, ilçeler yerden yere vururuz, her fırsatta. En başta da ben..
Ama, Sezar'ın hakkını Sezar'a vermeyi, teşekkür etmeyi de bilmemiz lazım..
Macit'e telefon ettim..
Bebek'teki enfes manzaralı, enfes lezzetli, kafe/ restoran Koru'nun sahibi..
Karı görünce, Bahçeköy'deki evine gitmemiş, Bebek'te otelde kalmış, sabah dükkanı açsın diye.. "Bir kişi bile gelse, kapıdan döndürmemek, hizmet vermek lazım, böyle günlerde" dedi.. İş ahlakına, kentine, insanına sahip çıkmaya bakar mısınız?.
Topladım aileyi indik Bebek'e.. Fazla da zorlanmadan.. Hatta her zamankinden kolay.. Yollar tek şeride inmiş ama boş..
Gittiğimizde bir biz vardık.. Ama sonra başkaları da geldi.. Yarı yarıya doldu dükkan.. Neşe içinde kahvaltımızı yaptık..
Kemal'in kızı, yeğen Zeynep o gün çalışmak zorunda. İş yeri, Ayazağa, Volkswagen Arena'da.. Balta limanı, İstinye, Maslak üzerinden onu bırakıp, Büyükdere Caddesi üzerinden Etiler Alkent'e gelmemiz 35 dakika sürdü, etraf bir metre karla kaplıyken..
Çünkü yollar açıktı.. Ve de insanlar pek araba kullanmıyorlardı, o havada..
"Şu yolu, yaz gününde 1.5 saatte yapamazdık. Şu doğal afette 35 dakika sürdü..
İstanbul sandığımız kadar büyük bir şehir değil aslında.. Onu büyük gösteren, trafikte geçirilen saatler" dedim..
Akşam üzeri Ankara'dan Kemal'in oğlu Önderler de ailenin göz bebeği, en küçük Uluç Ayşegül'le geldiler, hızlı trenle..
Fevkalade rahat geçmiş yolculukları..
O gece açıkçası dışarı çıkmaya cesaret edemedik, hele minicik Ayşegül'le..
Evde yardımcım Fatoş harika yemekler hazırlamış. Neşeli bir aile yemeği..
Herkesin Ayşegül'le oynama yarışına girmesi..
Aile bir arada kış gecelerini özlemişiz..
Ağbim, ilkokula başladığı Çaldıran ve Van kışlarını hatırlıyor çok iyi..
"Bu da kış mı" dedi.. "İki metre karda ben yürüye yürüye okula giderdim.." Gerçek iki metre.. Bir insanın ancak yürüyeceği yol açarlardı, askeriyenin yardımı ile, kazma kürek.. Ulaşım öyle sağlanırdı.. Çocukluğun öyle geçince, hele depremde üç ay çadırda yaşayınca, kış günü.. Mahruti çadır yağan karı çekmeyip, çökerken gece yarısı, babam direğin yerine kendi durup ağbimi yardım çağırmaya gönderince, bu İstanbul kışı bize oyuncak gibi geldi tabii..
Sabah gene doluştuk arabalara..
Manzara ayni.. Daracık şeritli yollar..
Ama araba sayısı taneyle say.. 15 dakika sürdü, Etiler Nişantaşı ve Erol Kaynar kardeşimin Salomanjesi açık.. Şef Mecit Usta da, tüm kadro da orda.. Kim bilir nerelerden gelmişler.. Ama gelmişler..
Dükkan da nerdeyse dolu.. Dost Serdar da gitarını çıkarınca.. Bir enfes brunch, bir enfes keyif.. Önemli olan, yenilmemek!.
Yüce Tanrı İstanbul halkını sınıyor sanki..
Terör afeti.. Ardından doğal afet.. Korkan, eve kapanan, dükkan açmayan çok.. Ama işte ayakta duranlar, "Ben yenilmeyeceğim" diyenler de çok..
Hafta sonu dükkan açanlarla da, dışarı çıkanlarla da nasıl gurur duydum bilemezsiniz!.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA