Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir anıt!. Hem de özel tiyatroda...

Son yıllarda özel tiyatrolarda "Doyurucu" yapıtlar izlemeye hasret kalmıştık.
Yani, kadrosu zengin.. Dekoru, kostümü masraflı, yani maliyeti yüksek oyun sahnelemeye ancak ödenekli devlet ve şehir tiyatrolarının gücü yetiyordu. Özel tiyatrolar, dekoru minimum, hatta yok, kadrosu minnacık, nerdeyse tek kişilik ve herkesin kendi dolabından getirdiği kostümlerle sahneye çıkabildiği en masrafsız oyunlar, genelde de bol kapılı, bol koşmalı, bol mini etekli vodvillerle para kazanabiliyorlardı ancak.
Bu yüzden Çolpan İlhan/ Sadri Alışık Tiyatrosu'nun Esaretin Bedeli/ Shawshank Redemption adlı oyunu sahnelediğini duyunca fevkalade merak ettim.
Böyle bir oyunu ne cesaretle sahnelediklerini merak ettim.
Shawshank Redemption, yani Shawshank Hapishanesi, yani bizdeki adıyla Esaretin Bedeli, sinema tarihinin gelmiş geçmiş en büyük filmlerinden biri, pek çok anket ve sinema organizasyonuna göre de birincisiydi.
İnternetin en büyük sinema sitesi İMDB'de her filme seyirciler oy verir.
İki milyon seyirciden ortalama 9.3 not almıştı, Esaretin Bedeli.. 1 milyon 100 bini, tam not 10 vermişti hem de..
Stephen King'in bir kısa öyküsünden çekilen filmde, ömür boyu hapse mahkum Red hem baş roldü, hem de Narrator yani anlatıcı.. Morgan Freeman öyle bir Red yarattı ki, efsane oldu.
Esaretin Bedeli'ni sırf o Morgan Freeman için kaç defa izledim bilmiyorum..
Şimdi bir özel tiyatro, kalkıyor, bu kadar ünlü ve bu kadar iyi çekilmiş ve muhteşem oynanmış filmi oyun yapmaya karar veriyordu.
Bunca kalabalık kadro, bunca dekor, kostüm masrafı.. Hadi onlar, sponsor falan bulundu. Ama o kalabalık kadro nasıl kurulacak, hele Morgan Freeman'ın İkonik hale getirdiği Red rolünü oynamaya kim cesaret edecekti?
Edenleri görmem lazımdı ama göremiyordum.. Çünkü bu kalabalık, bu pahalı oyuna dev bir sahne ve büyük bir salon lazımdı. Oynanabilmesi ve ekonomik olabilmesi için. O sahne de Zorlu PSM'de idi..
Oysa ben ilke olarak İstanbul'un kalbine bir hançer gibi saplanan, Cumhuriyet İstanbul'unun ilk gökdeleni, ilk simge binası, o harika mimarili Karayolları Genel Müdürlüğü binası yıkılarak yerine yapılan, üç köprü girişinden biri yok edilip, AVM'sine yol yapılan o Zorlu binası ve eklemelerinden nefret ediyordum. Açıldığı günden beri, ne PSM, ne AVM, ne de rezidansların kapısından bile geçmemiştim. Geçmeyeceğim de. Geçmem de..
"Nasılsa turneye çıkarlar!. Nasılsa bir yerde yakalarım" diye düşünüyordum.. Sabırla kolladım ve sonunda.. Tam iki yıl sonra, Beylikdüzü'nde yakaladım, Esaretin Bedeli'ni..
Çarşamba akşamı, altıda yola çıktım, Etiler'den. 2 saat 5 dakika sonra ulaştık, Beylikdüzü Atatürk Kültür Merkezi Salonu'na..
80 yaşında.. Bir oyun izlemek için 2 saatlik yola çıkmak akşam ne demek?.
Ama değdi inanın. Her şeyi ile değdi..
İyi ki Zorlu'ya gitmiyormuşum.. İyi ki iki sene sabretmişim. O sayede, yazlarını ve Yaşam Vadisi'ni çok iyi bildiğim, hayran olduğum ve yazdığım Beylikdüzü'nün kışlarının da, kültür ve sanat açısından ne kadar emsalsiz olduğunu gördüm. Kocaman devasa bir modern bina.. İçinde Bedri Rahmi Eyüboğlu Sanat Galerisi ve atölyesi var. Yaşar Kemal Kütüphanesi var.. O kitaplıkta, 4-8 yaş arası, yani okula ilk başlayan çocuklar için ayrı bölüm var.. Hiçbirine gidemedim, sadece afişleri ve tabelaları gördüm.. Bu salonu ve içindeki etkinlikleri görmek ve yazmak için bu kış Beylikdüzü'ne bir kez daha gitmeliyim..
Alelacele tiyatro salonuna geçtik.. Ve Muhsin Ertuğrul'u andım.
"Perde tam saatinde açılır" diyen ve geleceğini haber veren Mustafa Kemal Atatürk'ü bile beklemeden oyunu başlatan Muhsin Ertuğrul'u..
Esaretin Bedeli, tam 20.30'da başladı..
Sonrası..
Son sözümü en başta söyleyeyim.. Biter bitmez kulise koştum.. Daha teri bile kurumamış, Kerem Alışık'a sarıldım, kucakladım, öptüm ve "Muhteşemdin" dedim..
Red'i Morgan Freeman değil, Kerem Alışık yorumu ile oynadığı için muhteşemdi.
"Efsane olmuş, ikonlaşmış adam gibi oynamaya kalksaydın, en büyük başarın 'Morgan Freeman kadar' olmak olurdu. Çünkü seyirci ister istemez karşılaştıracak, mukayese edecekti. Yani başarı testi Morgan Freeman'a göre yapılacaktı. Oysa sen Freeman değil, Alışık Red'i yarattın" dedim.
Kerem Red'i, Kerem olarak oynamış ve harikalar yaratmıştı, gerçekten..
Bunda yönetmen Şakir Gürzumar'ın da katkısı vardı mutlak. Onu da buradan kutlarım..
Tabii dekor (Tayfun Çebi) ve kostümleri (Dilek Kaplan) yapanları ve yer yer o harika müzikleri ekleyen Orhan Enes Kuzu'yu da..
Çolpan İlhan / Sadri Alışık Tiyatrosu, hatta kapanmasına sebep olabilecek bir yükün altına girmiş ve harika bir takım oyunu ile başarmıştı. Başarmaya devam da edecek.
Beylikdüzü'ndeki tıklım tıklım dolu koca salonu ve o salonu dolduranların coşkusu gösteriyor ki, en az iki sene daha oynarlar..
Şimdi diyeceksiniz ki, "Böyle muhteşem bir oyun var iki senedir İstanbul'da da neden haberimiz yok?."
Neden haberiniz var ki?.
Çünkü medya yok.. Hele Kültür Sanat deyince, medya sıfır..
1960'ların medyası olsaydı bugün, Esaretin Bedeli, daha provaları başlarken sütunlarla haber olur, yarım sayfa, tam sayfa o prova röportajları yazılır, biletleri satışa çıktığı gün de gişenin önünde kuyruklar oluşurdu.
Bırakın provayı.. İki yıldır oynanıyor bu muhteşem oyun ey medya.. 2 senedir oynanıyor?.
Kaç gazeteci gitti?. Kaç gazeteci gördü?. Kaç gazeteci yazdı?.
Hele içinde mini etekle frikik veren kızları geçin, tek kadın rolü olmayan bir oyuna kim gider, kim fotoğraf çeker, kim yazar ki?.

***

Kerem dışındaki oyunculardan söz etmedim.. Hani geçen gün dedim ya.. "The last, but not the list../ Sonuncu ama, sırada değil.."
O oyuncu kadrosuna ayrı bir başlık açmam gerekiyordu, ondan aslında..
Kerem'i anlattım. Daha doğrusu, yarattığı Red'i anlatmaya kalemim yetmedi.
Ötekiler.. Ötekiler de harikaydı.
Shawshank Hapishanesi, "Umudun olmadığı" bir yer.. Hani bizde kıyametler koparan Midnight Express var ya.. Midnight'taki bizimkiler zemzemle yıkanmış kalır, o Amerikan hapishanesinin yanında.. Adamlar bizi yapıyorlar ama, kendi hapishane filmleri beş beter.. Shawshank hepsinden beter..
Umut yok orda yahu.. Umut yok!. Ötesi var mı?.
Bu hapishaneye bir gün bir iş adamı, bankacı Andy girer. Öykünün iki numaralı kahramanı.. Ve o, "Umut"tur işte.. İçeri atıldığı günden beri, ki işlemediği bir suçtan müebbet almıştır, asıl kahrolacak odur. Oysa Andy umuttur, düşünebiliyor musunuz?.
Kaan Taşaner harika oynadı Andy'yi..
"Umut"a inandırdı herkesi..
Hapishane müdüründe İştar Gökseven, yaşlı mahkum, hapishanede minik bir kitaplık kuran Brooksie'de Fuat Onan, oynadığı sahnelerde rol çalıyordu adeta.. Bir küçük rol böyle büyütülür ancak..
Kötülerin en kötüsü Bogs'da Murat Yılmaz, genç ve kısa bir süre mahkûmiyeti olan, bu yüzden umuda bile ihtiyaç duymayan delikanlıda Yiğit Pakmen başta, tüm kadro çok çok iyiydi.
Şakir Gürzumar, her rolü çok iyi işlemiş.. Böyle takım oyunu isteyen oyunlarda bir aksayan her şeyi berbat eder, onu biliyor çünkü..
Tam "Bitti" derken, aklıma bir şey daha geliyor.. Anlatmakla bitmez ki, Esaretin Bedeli..
Stephen King'in kısa öyküsünü, Owen O'neill ve Dave Adams oyunlaştırmış, Nazlı Gözde Yolcu da çevirmiş. Baştan aşağı Amerikan argosuyla dolu bir oyunu, çevirmemiş Yolcu. Adeta adapte etmiş, dilimize.. Nasıl güzel bir dil.. Bir alkış da ona..
Esaretin Bedeli, Türk Tiyatro tarihinde bir efsane oyun..
Günü gelir "Ben de görmüştüm" demek isterseniz, haberiniz olsun..
O zaman..
Görün!.

*

Pazar sabahına dikkat!.

24 Kasım Dünya Öğretmenler Günü.. Pazara rastlıyor..
Klasik Sabahlar Kahve Konserleri'miz de bu pazar öğretmenlerimize adandı.
Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı flüt sınıfı öğrencileri, öğretmenleri Aslıhan And ile gelecekler.. İçlerinde ilk sınıflar, yani minicikler de var.
Çok şirin, çok keyifli bir program da hazırlamışlar.. İlhan Baran'dan Mozart'a.. Marşlardan, folklorik müziklere..
Bayılacaksınız.. Gurur duyacaksınız..
Pazar 11.30'da, Kadıköy'deki Karaköy İskelesi ikinci katında İstanbul Kitabevi ve Kafesi'nde olacağız.

*

Ben yokum!.

Sahtekarın biri Instagram'da "Hıncal Uluç" diye site açmış.. Haber verdiler..
Yalan!. Palavra.. Kaç defa yazdım.. Gene yazıyorum.. Benim cep telefonumda, telefon ve sms dışında uygulama yoktur..
Beleş ya, önüne gelen cebime tecavüz etmesin diye WhatsApp bile indirmedim..
Oysa yıllardır adıma ne hesaplar açtılar.. Önceleri amaçları, adıma sahip olup, sonra bana satabilmekti.
Kısa zamanda anladılar ki, benim o taraklarda bezim yok.. Şimdikiler, adımı kullanıp, takipçi kazanmak, ona buna sarkmak, bulaşmak istiyorlar..
Ya tutarsa hesabı..
Bir kere daha yazıyorum..
Benim Instagram, Facebook, Twitter falan filan hiçbirinde hesabım yok. Yeni açılanlarda da olmayacak.
Bir mail adresim var, işte bu köşenin içinde yazılı.. Bir de ipad mail adresim var. O özel. Sadece dostlarımda..
Hepsi bu..
Benim sosyalleşmem, sosyal medya ile değil.. Sosyal dediğimiz şeyin kendisi ile.. Yüz yüze.. Mesela, gecenin bir vakti 2 saat giderek.. Görerek, konuşarak, yazarak..
Bana ulaşmak isterseniz, işte adresim elinizde.. Köşemde yazıyor. Hepsi o.. Ötesi yalan.. Sahte.. Dolandırıcı tuzağı.. Adımdan kim bilir ne utanmaz beklentileri olanların oyununa gelmeyin diye, bir kere daha yazıyorum, Sevgili Okurlarım!.

*

Tebessüm

Adam işe geç kalmıştı. Patron kapıda bağırdı..
"8.30'ta burada olmalıydın!.."
"Ne oldu 8.30'da" diye heyecanla sordu adam.. "Neyi kaçırdım?."

*

Sevdiğim Laflar

"Tek kelime kararını, tek duygu yaşamını, tek bir insan, SENİ değiştirebilir."
Konfüçyüs

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA