Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Günü kutlanacak “Sevgi” kaldı mı ki!..

Bugüne dek 151 bin net satışı ile akıllara sığmaz rekorlara imza atan Erkekçe dergimizin ikinci sayısı, 1981 şubatında "Sevgililer Günü" kapağıyla çıktı.
Türkiye'de hiç bilinmeyen, duyulmayan bir günü yazmış, anlatmış ve kapak yapmıştık.
O zaman, internet, google falan nerde?.
Sevgililer Günü nedir, nasıl doğdu, yayıldı, nasıl kutlanır oldu başta, yığınla bilgimizin kaynağı o zamanki eşim Holly'ydi.
Amerikalı Holly, Ankara'da görevli Amerikalılar'ın çocuklarının okuduğu High School'da çalışıyordu.
Bütün bilgileri, o okulun kitaplığından toplamış getirmişti.
Malzemenin tümünü, Erkekçe'nin imzasız tüm yazılarını kaleme alan Kurthan Hocam'ın (Fişek/ Nurlar içinde yatsın) önüne koymuştum.
O da o harika yazıları hazırlamış, sayfalarımızı çizen Mustafa Eren de, harika sayfalar yapmıştı.
Derginin çıktığı gün, o sayfalardan yapılmış bir haberi, Hürriyet, Milliyet, Tercüman gibi zamanın önde gelen gazetelerindeki dostlarımıza yolladım..
Telefon da ettim..
"Bu haberi kullanın. Sevgililer Günü'nü duyurur ve ülkemizde de kutlanmasını sağlarsak hepimize çok malzeme çıkar" dedim.
Sağ olsun kullandılar.
Erkekçe'nin 100 bin satan o sayısı ve büyük gazetelerde çıkan "Erkekçe'den alıntı" haberlerinin sonuçlarını beklerken, ülkenin ilk ve en ünlü mankenlerinden, yakın arkadaşım Deniz Adanalı telefon etti.
Deniz, o zaman, yani Beyoğlu, Beyoğlu iken, caddenin göbeğindeki kat kat muhteşem binada kurulu Vakko'nun Halkla İlişkiler Müdiresiydi..
"Hıncal bu harika fikir" dedi.. "Hemen Beyoğlu mağazamızın vitrinlerini Sevgililer Günü teması ile yeniden düzenletiyorum.." Bendeki heyecanı düşünüyor musunuz?.
Zamanın " Moda Vakkodur" sloganlı en ünlü mağazası Beyoğlu'nda metrelerce "Sevgililer Günü" reklamı yapacak.. İki gün sonra foto muhabirimizi de alıp koştum Beyoğlu'na..
Harika bir "Sevgililer Günü" yaratmış Vakko, her gün binlerce kişinin geçtiği Beyoğlu'nda..
Tabii öbür mağazalar durur mu?. Bir kaç gün içinde tüm Beyoğlu "Sevgililer Günü" vitrinleriyle donandı. Gazeteler o Beyoğlu'nu, dolayısıyla Sevgililer Günü'nü günlerce birinci sayfa haberi yaptılar.
Ardından gece kulüpleri ki, o yıllarda pek çoktu "Özel Sevgililer Günü" programlarını ilan ettiler ve, Erkekçe'nin şubat sayısının yayınlanmasından 20 gün sonra (Ay başından 5-7 gün önce bayilere verirdik) adını ilk defa duyurduğumuz Sevgililer Günü, yaygın Anneler Günü gibi, Türkiye'ye yerleşti..
Bütün bunları niçin anlattım..
"Sevgililer Günü'nü bu ülkeye ben getirdim" demek için değil.. Holly, ben, Erkekçe olmasak da, birileri bir gün çıkacak, yazacak yapacaktı elbet..
Ben "ilk" oldum. Sadece bu..
Peki bunu niye bugün yazdım..
Dün Sevgililer Günü'ydü ve dün Hıncal'ın yeri hemen her gün olduğu gibi gene nerdeyse tam sayfaydı.
Sol üst köşesinde "Sevgililer Günü'nüz kutlu olsun" sürmanşeti ile çıkan SABAH gazetesinin, bu günü ülkeye getiren yazarının koskoca sayfasında Sevgililer Günü ile ilgili kelime yoktu..
Pek çok okur, pek çok yakın, pek çok dost merak ettiler tabii..
İşte onları daha fazla merakta bırakmamak için en başından başlayarak yazmayı tercih ettim her şeyi..
"Ne, neden yok" demek için önce "Ne" yi ve o "Ne" içindeki rolümü anlatmam gerekiyordu.
"Neden"i ise, başlığımda..
"Günü kutlanacak sevgi kaldı mı ki!." Şu yaşadığımız ülkeye bakın.. Kin, öfke, nefret dışında ne görüyorsunuz?.
Gazetelerimiz, şiddet, dehşet ve cinayet haberleriyle dolu.. "Kaşının üstünde gözün var" cinayete sebep oluyor.. Millet öyle gergin, öyle öfkeli, sevgisizlikten.. Ana haberleri açıyorsunuz..
Dünyanın dört bir yanından, haber değeri sıfır, şiddet, dehşet görüntüleri.. Lanet olsun, reyting yapıyormuş.. Hem de aile izleme saatinde.. Hem de çocuklar ekran başındayken, akşam yedide, tüm kanallarda şiddet.. Tüm kanallarda dehşet ve uyuyan bir RTÜK!. Sorumsuz RTÜK!.
Yerli haber mi?.
Birbirlerine, kin, öfke ve nefret kusan, ağız dolusu küfür ve hakaret eden siyasiler..
Memleket resmen iki kutba bölünmüş, herkes kendi kutbuna göre, haber yazıyor, yorum yapıyor, ana sayfa, ana bülten hazırlıyor.. Ortak yanları..
İki taraf da karşı tarafa kin, öfke, nefret ve küfür saçıyor.
Bu ülkenin güzellikleri tüm yok olmuş sanki..
Bu ülkede hiç güzel şey olmuyor sanki..
Bunları oku.. Bunları seyret.. Bunları dinle..
Sonra kalk "Sevgililer Günü'nüz kutlu olsun" de, sevgiyi unutan, halkına unutturan ülkemde..
Dün, Sevgililer Günü'nde içinde "Sevgi"nin "S"si olmayan sayfam, bu günü bu ülkeye getiren Hıncal'ın yanık protestosuydu.. Anlatabildim mi?.
Anlayana...

***


Tereddüt ve yürek!..

Her sabah, odamda ayarlı radyomla uyanırım, biliyorsunuz.. TRT Nağme'ye bağlıdır.
Sonra salona geçer, televizyonumu tıklarım..
TRT Müzik..
Ne yaparsam yapayım, evimde hep müzik vardır.
Müziksiz eve tahammül edemem. Oysa sabah saatlerim ne kadar yoğundur. Kalk, yıkan, traş ol..
Kahvaltını hazırla.. Yap.. Kahveni yap.. Yanına gazeteni yay, oku.. Bunların hepsi 8'den, 9.30'a kadar. Sonra gazeteye hareket..
Müzik dinleyecek vakit var mı?.
Yok, ama müzik hep var.. Fonda var.. Kulağıma değilse de, bilinç altına gidiyor ve beni rahatlatıyor..
Güne iyi başlamamı sağlıyor..
Müzik gerçekten ruhun gıdası.. Canlı şahidi de işte ben..
Dün Sevgililer Günü idi ya, TRT Nağme de, TRT Müzik de sabah yayınlarını Sevgililer Günü üzerine kurmuş..
Yatak odamdaki radyomda "Tereddüt"ü duymam mı?.
Bandırma'da, tek eğlencemiz, durmadan kesilen elektrik ve çok uzaktan ve parazitli gelen Ankara ve İstanbul radyolarıyken, bayıldığım iki şarkı vardı..
Daha doğrusu ailece bayıldığımız.. Sesimizi kesip radyo başına koştuğumuz..
Biri Sadi Hoşses'in Sabret Gönül'ü..
Alman tankları, Bulgaristan'ı işgal etmiş.. Petrole gidecekler.. Türkiye üzerinden İran ve Musul'a mı, yoksa, Romanya'ya dönüp, oradan Rusya'ya..
Sadi Hoşses askerlik görevini yapıyor, babam gibi Bulgar sınırında..
Her an savaşa girebiliriz diye, yeni doğmuş Hıncal'ı Kilis'te anneanne ve dedesine bırakıyor aile.. Bu yüzden anne ve babamı 3 yaşında gördüm ben..
Sadi Üstad da, Alman tanklarını beklediği siperde İstanbul'da bıraktığı sevgilisi için yazıyor..
"Sabret gönül, bir gün olur Bu hasret biter.
Çekilen acılar canım gün olur geçer" diye.. Harika da söylerdi. Sonra üniversite yıllarında, kendisinden canlı da dinlemiştim..
İkincisi Münir Nurettin nasıl yaşayarak okurdu, Tereddüt'ü.. Ve de Yesari Asım!.
Sevgilisine bir türlü "Seni seviyorum" diyemeyen mahcup genci anlatırdı, Orhan Seyfi Orhon'un dizeleri.. Ali Rifat Çağatay da bestelemiş..
Yatak odamdaki radyo ona girmez mi?:
"Sarahaten, aceba söylesem darılmaz mı?
Darılmak adeti, bilmem ki, çapkının naz mı?
Desem ki: ben seni... yok dinlemez ki... hiddet eder.
Niçin? bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?
Desem ki: ben, seni pek... ya kızar konuşmazsa?
Derim: bu çektiğim insaf edin, eğer azsa?
Desem ki: ben, seni pek çok... hayır, kızar, bilirim;
Tereddütüm, acebâ, hiddetinden az mı elim?
Desem ki: ben seni pek çok... sakın gücenme e mi?
Sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi." Çocukluğumun bu şarkısı mı bilmem çok etkiledi beni, yıllarca kimseye "Seni seviyorum" demedim..
Sevdiğimi anlatacak her şeyi yapıp, onun anlamasını bekledim hep..
Kahvaltımı yapıp çıkacağım.. Yolda kaza olmuş.
Kilitlenmiş. Bizim Caner'le Ercan takılmışlar. Mesaj geldi. Gecikiyorlar.
Gazetemi de kahve masamda okumuşum.
Salona geçtim. TRT Müzik'i tıkladım.
Karşıma bir klip çıktı. Duman söylüyor..
Yürek diye bir şarkı. Öyle yazıyor. İlk defa dinliyor, ilk defa izliyorum..
Köy yolunda hurda bir otobüs..İçinde yaşlıca, hırpani giyimli bir adam. Bir yerde iniyor. Sırtında heybe gibi bir torba.. Torbayı kenara koyuyor.
Pantolonunu çıkarıyor. İçinde uzun don var, bileğe kadar. Hani don yapan bölgelerde kış günleri giyeriz. Uzanıp heybeden bir siyah pantolon alıyor.
Giyiyor. Sonra temiz bir beyaz gömlek.. Kravat ve nihayet ceket çıkıyor heybeden.. Hırpani adam, düğüne giden damat gibi oluyor. Elini son defa atıyor heybeye.. Bir koca çiçek. Onu eline alıp köy yolunda yürümeye başlıyor.. Gidiyor.. Gidiyor..
Sapıyor..
Mezarlık.. ve hemen orda bir mezar.. Elindeki çiçeği o mezara bırakıyor..
Şarkı biterken..
"Uzanırım, erişemem, tutamadım elini
Deli gönül, dayanamaz, bildiğini okuyor
Sevilemez, sarılamaz, yine seni arıyor
Ölene dek, mezara dek, yine seni arıyor
Kimin için atıyor bu yürek?
Söyle kimin için..."

***


...ve "Sevgiliye" hediyeler!..

Efendim, yıllardır bir takım klişe solcuları, hep ayni klişeleri kullanır, "Kapitalizm icadı.. Tüketim ekonomisi.." diye başlar ve Sevgililer Günü'ne söverler..
Bir de hava atarlar..
"Ben öyle günleri kutlamam." Tabii, isteyen sevgilisine Rolls Royce, Ferrari, Lamborghini de alır.. Alsa da iyi olmaz mı?.
Bu hediyeler sayesinde, kaç milyon insan iş sahibi oluyor, aile besliyor, onu düşünen bir "akil adam" çıkmaz mı?.
Harcamazsak, tüketmezsek, nasıl iş bulacak bugün bile işsiz sayısı milyonlarca iken..
O ayrı.. Ayrıca daha da "ayrı" bir şey var. Sevgililer Günü, geleneksel hediyeleri en ucuz gün.. Nerdeyse bedava..
Çikolata.. Kutu olması da şart değil.. O paketler var ya, marketlerde.. Onlardan bir tane bile olur.. Beş on liraya..
Bir de kart.. Özel basılı olanlar var, gene beş on liraya..
Onu da alamadınız mı.. Siz kendi elinizle yapın..
Daha da makbule geçer..
Bugüne dek başta Holly'den onlarca, yüzlerce hediye aldım, 14 Şubat'larda..
Biri hâlâ duruyor. Yatağımın baş ucunda duruyor..
Kibrit kutusu kitaplar vardı bir ara.. "Aşk" diye bir kitapçık.. Arasında minicik bir mor zarf.. Onun da içinde daha da minik bir mor kağıt..
O kağıtta el yazısı..
"Bir gün beni bırakıp gidersen.." Çevir sayfayı..
"..Beni de yanında götür, olur mu?." Yani iş fiyatta değil.. Yürekte..
Renk kırmızı. Paket kırmızı.. İçinde bir çikolata ve de bir kart!.
İşte hepsi bu..
Klişecilere kanmayın sakın..
Bu dünyanın, bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu laf bu..
"Seni seviyorum.." Senede bir gün bile söylesek, gene işe yarar, bu sevgiyi unutmuş dünyada..

***


Sevdiğim Laflar
"Şu an mutlu ol, bu kadar yeter. Her an, ihtiyacımız olan tek şey bu, daha fazlası değil..." Rahibe Teresa

Tebessüm
Bir bankayı soymaya teşebbüs ederseniz, gelecek on yıl için kira, su, elektrik, yiyecek içecek faturalarını ödeme endişeniz kalmaz. Başarsanız da, başaramasanız da..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA