Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Tam da bir ve beraber olma gününde...

Fatih Altaylı kardeşim, devletin resmi rakamlarını vererek, "Vakalar artıyor ama hastalar azalıyor" dedi.. Aslında dediği, bizim Doktor Erdoğan'ın köşemizde nerdeyse bir yıl önce yazdıklarını doğruluyor.
"Kovid-19, insandan başka yerde yaşamıyor. İnsanı öldürürse, kendini yok eder. Bu yüzden evrim geçirecek, yani mutasyona uğrayacak ve daha hızlı yayılıp daha az öldürecek" demişti, bilimsel verilere dayanarak. Görünüş o..
Fatih, "Geçen kasımda vaka sayısına göre hasta sayısı yüzde 21'di. Bugün ayni oran, yüzde 3.. Yani oran beş ay evvel bugünün 7 misli fazlaymış" diyor.
İyimser olmalı mıyız?.
Hayır!. Bu dünyanın hiçbir yerinde henüz çözülmeyen, anlaşılmayan, yarın ne yapacağı belli olmayan virüs yayılmaya ve can almaya devam ediyor.
Aşağı inerken bu sabah, gazetemde rakamlara baktım..
5 Nisan Pazartesi'nin devlet rakamları..
Test sayısı 245 bin. Vaka sayısı 42 bin. Yani test yapılan 5 kişiden biri Kovid'li. Hasta sayısı 1.700..
Yani virüs kapan 25 kişiden biri hasta..
Ölü sayısı 193.. Burası önemli.. Ölü sayısı bir haftadır devamlı artıyor.. 100'ün altındaydık, 200'lere geldik..
O zaman ne yapmak lazım..
Milletçe el ele vererek devletin koyduğu bütün kurallara uymak ve uymayı sağlamak zorundayız.
Başkan'dan sokaktaki adama, herkesin 1 numaralı görevi bu olmalı.. İktidarından muhalefetin en küçük yüzdeli, hatta bindeli partisinde, 1 numaralı gündem maddesi Kovid olmalı..
Tüm sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar ellerinden gelen her şeyi yapmalı..
Biz medya olarak tehlikeyi en iyi görme, bilme ve dolayısıyla uyarma durumundayız..
Kovid'e karşı "topyekûn savaş" vermezsek kazanamayız..
İtirazı olan var mı?.
Peki o zaman söyleyin, ülke gündeminde 4 Nisan gece yarısından beri ne var?.

*

Şimdi sakin olalım ve sakin düşünelim..
104 emekli amiralin "Bildiri"sini düşünelim..
Tesadüfe bakar mısınız?. 4 Nisan 1953'te, yani 68 yıl önce, tam da o gün, o saatlerde Cumhuriyet'in temel taşı zaferin adını taşıyan Dumlupınar Denizaltımız Çanakkale Boğazı'nda İsveç yük gemisi Naboland'la çarpışmış, denizin dibine batmış ve 81 denizcimize mezar olmuştu. O denizaltı ve o şehitler hâlâ ordayken 104 yüksek rütbeli denizci yayınladı bu bildiriyi..
Orda imzaları olan amirallerden ikisini yakından tanırım. Çok da severim. Çünkü, spora, sanata ve kültüre çok meraklı insanlardır. Ne güzel şeyler yaptılar, hem de üniformalıyken, siviller için.. O sayede tanıdım, öyle sevdim onları..
Işık Biren ve Atilla Kıyat..
"Kefil olur musun" deseler, cevabım "Evet" olur, öylesi..
Onun için önce bu ikisine sormak isterim..
Diyelim ki, altına imza attığınız düşüncelerde yüzde 100 haklısınız.. Ama gecenin bir yarısı, altında 104 emekli, memekli amiralin imza attığı yazı "Bildiri" diye yayınlanırsa, bu ülke çapında, hatta ülke dışında nasıl yankılanır, nasıl yorumlanır?. Hele işin içine menfaatler girince nasıl kullanılır ve ülke hem de Kovid'e, yani ölüme karşı savaşına topyekûn girme durumundayken, tam anlamıyla birlik ve beraberliğe muhtaçken, bir de bu yüzden bölünmez, karışmaz mı?.
Biren ve Kıyat amirallerim, bu dediklerimi bilmeme ve görmeme ihtimaliniz yok.
Bugünü yaşıyorsunuz. Altında imzanız olan bugünü..
O zaman soruyorum..
"Siz neden imza attınız?" Ben 77'nci dönem Muhabere Yedek Subayım. 1965-67.. İki sene askerlik yaptım. 6 aylık okul devresinde öğrendiklerimden çoğu, sivil hayatta da geçerli kurallardı. Asker babamın tavsiyesine uyup iyi askerlik yapınca, sivil hayatındaki Hıncal bir temel eğitimi de askerde aldı.
Askerde bir İç Hizmet Yönetmeliği vardı. Hâlâ geçerli sanırım.
Bu yönetmeliğin bir maddesini unutmam..
Askerin itiraz ve şikâyet hakkı vardı. Bunları bölükte bulunan şikâyet defterine yazardı. Ama ayni şikâyetin altına toplu imza atmak "İsyan" demekti. Yasaktı..
Siz askerlikte en yüksek rütbeye ulaşmış, hem de Yüksek Askeri Şûra'nın kararıyla en yüksek rütbeye ulaşmış amiraller olarak, hem de yakın tarihini çok iyi bildiğiniz bu ülkede o "Gece Yarısı Bildirisi"ne nasıl imza koydunuz, Biren ve Kıyat amirallerim?

***


DUMLUPINAR ŞEHİTLERİ'NİN 68'İNCİ ANMA YILI..


İnternete "Dumlupınar Denizaltısı" yazıp tıklayınca karşınıza çıkar.
"Dumlupınar Denizaltımız, 1953 yılında, 3 Nisan'ı 4 Nisan'a bağlayan gece su üstünden seyrederken, saat 2.10 sularında Çanakkale Boğazı'ndaki Nara Burnu açıklarında Naboland adlı bir İsveç yük gemisiyle çarpıştı. Naboland, baş torpido dairesinin sancak tarafından Dumlupınar'a girdi.
Denizaltı öylesine hızlı batmıştı ki içindeki 81 denizciden yalnızca 22'si kıç torpido dairesine sığınabilmişti. Bu 22 kişi "Battı" şamandırasını su yüzüne fırlattılar. Güneşin doğmasıyla birlikte civarda dolaşan balıkçı tekneleri şamandırayı gördü. Bir gümrük motoru hemen geldi. Gümrük motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoludüz, şamandıradaki ahizeyi kaldırarak kablonun öbür ucuna bağlı telefona "Alo" dedi..
Denizaltıdan cevap veren Astsubay Selami Özben; elektriğin kesik, geminin sancak tarafına 15 derece yatık olduğunu söyledi.
"Kıç torpido dairesinde 22 kişiyiz" dedi.. Selim Yoludüz, Kurtaran gemisinin geleceğini söyledi.
Saat 11.00 sularında Kurtaran olay yerine geldi.

72 saat boyunca çalışmalar durmaksızın sürdü.
Fakat boğazdaki şiddetli akıntı nedeniyle tüm çabalar sonuçsuz kaldı. Artık denizaltıdakiler için umutlar kesilmişti. Çünkü, o 22 denizcinin sığındıkları yerde 72 saatlik oksijenleri vardı." Bilgisayarımdaki yazı "Denizaltıda ölen 81 kişi her yılın 4 Nisan günü anılır" diye bitiyordu..
O 4-7 Nisan'ı saat saat, dakika dakika ailecek radyo başında yaşamış bir lise öğrencisi olarak soruyorum şimdi..
"Andık mı?."
Nara Burnu'ndan sulara bir çelenk bıraktık mı?.
Gazetelerde tek satır var mı?.
Anzaklar her sene gelirler Çanakkale'ye, hem de sömürge askeri olarak getirildikleri Çanakkale'de bıraktıkları evlatlarını anmaya.. Onlar dünyanın öbür ucundan gelirken, biz 3 adımı mı esirgiyoruz?.
1953'ü izleyen her 4 Nisan'da hemen her okulda anma törenleri yapılır, hemen hepsinde mesela, bizim Kurtuluş Lisesi'nde, şair, yazar, sonra gazeteci, meslektaşım olan Ayhan Hünalp'in "Teğmenim" adlı şiiri okunurdu, dinleyenleri ağlatarak.
Bugün 7 Nisan.. Dumlupınar'da mahsur kalan 22 denizcinin oksijenlerinin bittiği ve kurtarma çalışmalarının sona erdiği saatlerin 68'inci yılı.
Hiç değilse benim köşemde, onları Ayhan Hünalp Ağabeyimin (O da ışıklar içinde yatıyor) dizeleriyle anmak istedim..

***

Teğmenim!!!
Senin gözlerin yeşildi teğmenim
Sen tutunca küpeşte demirler erirdi
Dize gelirdi ufuklar sen bakınca
Seni düşünürdü rüyalarında kızlar
Namus denilince sen gelirdin aklıma
Sen demirlerdin gönlümde teğmenim
Hürriyet denilince...

Yurdumun en güzel defnelerini takmıştım alnına
En beyaz kumaşları sana dokumuştuk
Sen vardiyadayken ben rahattım
Deniz seninle güzeldi teğmenim
Deniz seninle büyüktü....
Gemilerin de kardeşliği vardır teğmenim
Gemilerin de kaderi vardır
Şimdi biz omuz omuzayız
Birimiz Atılay, birimiz Dumlupınar
Biz siperde iki Mehmet gibiyiz.

Ben Oflu Hasan'ım
Gerzeli Ali de olabilirim.
Belki de Yeniköylü Haydar'ım
Köprüde buluşacaktık yarın
İnanmaz sarı kız inanmaz
Ölecek adam mıydım ben teğmenim?

Bilirim anacığım bilirim
Ellerin titrer şimdi
Gürül gürül yanar için
Ağrımı sen çektin geceler boyunca
Aylarca karnında taşıdın
Büyüttün sonra elimden tutup
Yürümesini bilmezdim yürüttün.
Gülmesini de beceremezdim güldürdün...
Üstümü örttün kurt ulutan soğuklarda
Almadan verdin yemeden yedirdin
Bir bayrak var gözlerimde teğmenim bir bayrak
Vatan onda, aşkım onda, süngüm onda
Bana böyle bakma teğmenim
Kuran'a el basarım ki öldüğüme yanmam
Doyamadım Türklüğüme doyamadım
Kurusun mavileri denizlerin teğmenim
Beni bayrağa sar, yalnız bunu isterim
Sonra anama hakkımı helal et derim
Vatan sağ olsun,
Ellerinden öperim...
Ayhan HÜNALP

***


DUMLUPINAR'IN 81 ŞEHİDİ!

Şehadetlerinin 68'inci yıldönümünde, o 81 kahramanın adlarını hiç değilse köşemde geçirmek ve anmak istedim bir kez daha..
Subaylar: Komodor Kurmay Albay Hakkı Burak, Makine Kıdemli Yüzbaşı Naşit Öngören, Makine Yüzbaşı Affan Kayalı, Güverte Üsteğmen İsmail Türe, Makine Üsteğmen Fikret Coşkun, Güverte Teğmen Bülent Orkunt, Güverte Teğmen Macit Şengün, Makine Asteğmen Ahmet Er
Astsubay Kıdemli Başçavuşlar: Astsb. Kd. Bçvş. Ali Tayfun, Astsb. Kd. Bçvş. Emin Akan, Astsb. Kd. Bçvş. Mehmet Denizmen, Astsb. Kd. Bçvş. Ömer Öney, Astsb. Kd. Bçvş. Sait Yıldırım, Astsb. Kd. Bçvş. Şevki Özsekban, Astsb. Kd. Bçvş. Hasan Tahsin Cebeci, Astsb.
Kd. Bçvş. Mehmet Fidan
Astsubay Başçavuşlar: Astsb. Bçvş. Cemal Kaya, Astsb. Bçvş. Cemaleddin Denizkıran, Astsb. Bçvş. Hüseyin Uçan, Astsb.
Bçvş. Kemal Acun, Astsb. Bçvş. Naci Özaydın, Astsb. Bçvş. Salahaddin Çetindemir, Astsb.
Bçvş. Zeki Gider, Astsb. Bçvş. Sabri Gudeberk, Astsb. Bçvş. Ulvi Erhazar, Astsb. Bçvş. Fevzi Gürsan
Astsubay Çavuşlar: Astsb. Çvş. Bahri Sertesen, Astsb. Çvş. Hamdi Reis, Astsb. Çvş. İbrahim Altıntop, Astsb. Çvş. İhsan Aral, Astsb.
Çvş. İhsan Coşkun, Astsb. Çvş. İhsan İçdemir, Astsb. Çvş. Mehmet Ali Yılmaz, Astsb. Çvş.
Mustafa Doğan, Astsb. Çvş. Necdet Yaman, Astsb. Çvş. Samim Nebioğlu, Astsb. Çvş. Selami Özben, Astsb. Çvş. Şaban Mutlu, Astsb. Çvş.
Tuğrul Çabuk, Astsb. Çvş. Zeki Açıkdağ
Mükellef Çavuşlar: Çvş. Ramazan Yurdakul (Rizeli), Çvş. Veysel Saygılı (Karasulu)
Mükellef Onbaşılar: Emin Süzen (Bodrumlu), Mehmet Kızılışık (Bodrumlu), Murat Yıldırım (Trabzonlu), Niyazi Giritli (Milaslı), İbrahim İşlemeci (İstanbullu), Züğfer Ceylan (İstanbullu)
Erler: Ahmet Günal (Lapsekili), Ahmet Özkaya (İnebolulu), Ali Aslan (Edremitli), Ali Kökçü (Bigalı), Bekir Sarı (Şileli), Enver Uçar (Çanakkaleli), Feridan Kırcalı (İzmirli), Fikri Ulaştırıcı (Tekirdağlı), Galip Yılmaz (Giresunlu), Hasan Arslan (Çarşambalı), Hasan Bozoğlu (Çanakkaleli), Hasan Kelleci (Göreleli), Hüdai Çağdan (Çorlulu), Hüseyin Kayan (Bartınlı), Hüseyin Sayım (Bigalı), İbrahim Aksoy (Bursalı), İsmail Özdemir (Ordulu), Kadir Demiroğlu (Lapsekili), Kenan Odacıoğlu (İzmirli), Mehmet Aydın (Rizeli), Mehmet Demir (Giresunlu), Mehmet Demirel (Çanakkaleli), Murat Suyabatmaz (İnebolulu), Mustafa Özsoy (Sökeli), Mustafa Taşçı (Bartınlı), Necati Kalan (Foçalı), Nurettin Alabacak (Antalyalı), Nuri Acar (Marmarisli), Ömer Yalçın (Bandırmalı), Ülfeddin Akar (Lapsekili), Yusuf Demir (Sürmeneli), Tarık Gediz (Yozgatlı)

***


TEBESSÜM
Yayaya çarpan şoför kendini savunuyordu. "Hâkim Bey, ben 10 yıllık şoförüm, işimi çok iyi bilirim" derken, şikâyetçi lafını kesti.. "Ben 45 yıllık yayayım. İşimi ondan çok daha iyi bilirim!.

***


SEVDİĞİM LAFLAR
Doğru olan şeyi bildiği halde yapmamak, cesaretsizliktir. Conficius

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA