Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Nessun Dorma!.. AKM’de ‘Zafer Gecesi!..’

Dünyaca ünlü tenorumuz Murat Karahan, opera dünyasının en ünlü aryalarından Nessun Dorma'yı söylerken, AKM'yi tıklım tıklım dolduran herkes ayni fikirdeydi..
"Kimse uyumasın!
Uyumasın kimse bu gece!.
Ah gece, kaybol! Sönün, ey yıldızlar!
Kararın yıldızlar! Şafakta ben kazanacağım!
Zafer!.. Zafer!.."

Muhteşem Aida'dan sonra, bu defa, İstanbul Opera ve Balesi'nin düzenlediği "Gala Konseri"ndeydik, tam da söylendiği gün, 29 Ekim'de açılan AKM'nin havasını, olağanüstü bir Aida'dan sonra, ikinci defa içimize çekmek için..
Bu hasret kaldığımız hava öylesine kutsaldı ki, aslında kim ne söylese, o kutsal havayla içimize akacaktı.. Bir de Murat Karahan, dünya ünlüsü Murat, Nessun Dorma söylüyorsa..
Ve ardından tüm solistler geldi sahneye final için.. 12 yıldız birden ne söyler?.
Verdi.. La Traviata, Libiamo.. Brindisi yani.. Bütün salon tempoyla eşlik ederek 12 soliste, harika bir koro ekledik..
Kızılca kıyamet.. Nessun Dorma dedik ya.. Uyumak yok bu gece.. Ve "Bis" tabii.. Bir daha söylendi Brindisi.. Alkışlar tempoyla devam ediyor.. Sabaha dek de devam edecek.. Az önce "Sabaha kadar" diyen Murat Karahan, ayni zamanda operamızın genel müdürü, işaret etti de, orkestra ayağa kalktı. Solistler önde salonu terk ettiler de..
Kulis bir ana baba günü.. Kutlayanlar.. Kutlayanlar.. Benim de çok yakın arkadaşlarım var.. Ama hadi o kıyamette bul bakalım..
Önce Suat'ı yakaladım. Suat Arıkan.. İstanbul Operası Sanat Yönetmeni.. O gece harika bir Don Carlo aryası söylemiş.. Sarmaş dolaş.. Sonra baktım Ankara'dan bu galaya gelen Aykut Çınar.. Bir enfes Puccini dinletmiş bize.. Yılların hasreti var, benim o vazgeçilmez "Üç Tenor"umdan Aykut.. Ona da sarıldım, ama sırada bekleyenler var. Zafer'i gördüm.. Erdaş.. Faust'un ünlü aryasını, hem de yaşayarak okuyan bas bariton.. Bizim maç gurubunun starı.. Hele de Galatasaray kazandıysa.. Ve iki gün evvel Aida'da harika bir Habeş Kralı oynayan Eralp Kıyıcı, bu defa harika bir Escamillo.. Yani Toreador.. Onunla tanışıklığımız yok, ama bu iki gece onu 40 yıllık dost gibi kucaklamama yetti..
Murat'ı kutlamak için bekleyenler sırada.. Ona sarıldığımda, "Çıkınca bir yerde buluşalım" dedi.. "Siz gidin, bana konum atın.. Şu kutlama işi bitince ben de gelirim.."
"Tabii" dedik.. İstikamet, Sevgili Erol Kaynar sayesinde artık evimizin misafir salonu gibi olan Salomanje..
Pandemi başladığından beri görmediğim çok sevgili dostum, can kardeşim Dr. Banu da orada karşıma çıkmaz mı?. Gecenin bir güzel sürprizi.. Onu da aldık..
Sürpriz dedim de.. Asıl büyük sürpriz.. Bayıldığım sürpriz..
AKM'nin Genel Sanat Yönetmenliği'ne Remzi Buharalı getirilmiş. Onu öğrendim, içerde.. Daha güzel, daha doğru bir seçim olamazdı.. Remzi dostum, Devlet Opera ve Balesi'ni Mardin'e taşıyan, bugün ülkenin en önemli uluslararası turizm merkezlerinden biri haline gelen Mardin'e ilk dikkatleri çeken ve o günü hiç unutmam, kaç kez yazdım 20 senedir, Mardin Cumhuriyet Meydanı'nı sabahın erken saatlerinden itibaren doldurup, dört saat konseri bekleyen ve bitene dek ayrılmayarak "Bizim halk dinlemez.. Bizim halk sevmez" diye bahane arayanlara, "Yaparsan, verirsen, görün bakın nasıl dinler, benim insanım, nasıl sever" dersi veren, o muhteşem Mardin halkını da tanıtan zamanın Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Remzi'den iyi AKM Yönetmeni olur mu?.
Erol'da milletin kutlama sırasına girdiği Murat'ı epey bekledik. Sonunda gelebildi.. Nasıl güzel bir gece oldu..
Bir Nessun Dorma da orda.. Gecenin bitmesini isteyen yok.. Ve Murat, Sevgili Murat, laf arasında kendisini bekleyen dünya sahnelerinde 2022 programından söz etti.. Tarihleri belli.. Biletleri satışa çıkmış bile..
"Hıncal Ağbi, 'Dünyada bu kadar yüklü bir program seni beklerken, bu masa başı işini niye kabul ettin' diye beni çok eleştirmişti. Haklıydı da" dedi, kibarca..
Sonra Timur Selçuk'tan bir anekdot nakletti laf arasına sıkıştırıp..
1923'te askerliğini yaparken, 1922'de, daha Cumhuriyet bile kurulmamışken, Donizetti Paşa'nın kurduğu Muzika-i Hümayun'u Ankara'ya taşıyan Mustafa Kemal sayesinde "Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti"ne dönüşen gurupta çalışmış Münir Nurettin. Sonra Paris'e gidip şan/ses tekniği eğitimi görmüş ve yurda dönmüş.
Timur bir gün, "Bu ses, bu eğitimle niye döndün baba?. Paris'te kalsan, Caruso gibi dünya çapında bir tenor olurdun" diyecek olmuş.. Münir Üstat, cevap vermiş..
"Haklısın evlat!. Ama o zaman, benim burada yaptığım işleri kim yapacaktı.."
Mesajı aldım tabii.. Eleştirilerime, aradan bunca zaman geçtikten sonra, bir dost meclisinde bu kadar zarif cevap verilirdi ancak!.

***


BİR BAŞKA ERDEM!..
Erdem dediğim, Mehmet Erdem.. Hani Aşkın Nur Yengi konserine gittiğimiz gece, önce sahne aldığı Harbiye Açıkhava'dan, bizi Aşkın'ı dinlemeden kaçıran Mehmet Erdem..
Dün sabah tabii bir gece evvel gene saat bire doğru eve gelince geç uyandım. Salona geçip televizyonu, yani geleneksel TRT Müzik'i açtım ki, karşımda Mehmet Erdem.. Elinde bir saz.. Yanında bir gitar.. "Bülbülüm altın kafeste"yi söylüyor.. Ve de ne güzel söylüyor..
Yani arkasında o solistleriyle yarışan vahşi sazlar, o felaket saksafon, klarnet ve elektrogitar gürültüsü olmayınca, Mehmet Erdem çığlık çığlığa haykırmayı geçin, hatta hiç bağırmadan okuyunca ne iyiymiş, meğer..

*

Bugün müzik günü oldu sanki..
Tan diye bir genç çıkmış. Hiç dinlemedim. Ekranda da görmedim.. Efendim, Tarkan'ı geçiyormuş.. Nasıl?. Tarkan açık havada 15 konser vermiş de, Tan 16 oluyormuş.. Bu aptal yarıştırmanın sebebi, Tarkan düşmanlığı mı, yoksa Tan'ın PR'cıları mı bilmem.. Bizde magazin gazeteciliği bitti ya.. Şüphedeyim..
Ama sanatçı sayı ile belli oluyorsa, hadi hepsi bir araya gelsinler, Zülfü'nün rekorunu kırsınlar.. Şimdi artık olmayan Ankara Hipodrom alanında Zülfü için toplananlar 135 bin kişiydi. Yüz otuz beş bin!.. Ben de ordaydım.. Ve "Ankara'nın taşına bak" şarkısında 135 bin korist olarak eşlik ettik Zülfü'ye.. Buyurun görelim, ötekilerin boyunu..
Müzisyenin yarışı sayıyla değil, sanatla olur..
Hadi Sezen'in önüne birini koyun bakalım, komple sanatçı olarak.. Yazan, besteleyen ve okuyan olarak!.
Gazetemi açtım.. Mevlüt Tezel kardeşim "Boynuz kulağı geçti" demiş.. Efendim yolda görsem tanımam, Zeynep Bastık, Bensu Soral ve Pınar Deniz gibi isimler, bir zamanlar yanında çalıştıkları Murat Dalkılıç'ı geçmişler. Murat, "Dünyanın en güzel hissi. Boynuz kulağı geçince çok mutlu oluyorsun" demiş, Mevlüt bu lafı eleştiriyor.. "Daha 38 yaşındasın, bu kadar kolay pes etme" diyor..
Ve Mevlüt hem de fena halde yanılıyor..
Sezen'e bir sorun bakalım.. En çok Aşkın, Sertab, Levent ve Emre ile gurur duymuyor, mutlu olmuyor mu?. O zaman pes mi etmiş oluyor, Sezen?
Gelişim Yayınları'nda gazete ve dergi için, spor servisi kurarken "Bana Cumhuriyet'ten Fatih Altaylı'yı çağırın" demiştim.. "Şef, o her gün sana sövüyor" dediler. "Sövüyor ama, iyi sövüyor" dedim.. Fatih geldi. Gelişim Spor'a Yazı İşleri Müdürü yaptım.. Yanımda müthiş bir staj yaptı adeta.. Ve yıllar sonra, Sabah'a geldi.. Benim köşe yazdığım Sabah'a Genel Yayın Müdürü oldu.. Benim öğrencim, benim müdürüm oldu.
O an duyduğum mutluluğu anlatmak zor, Mevlüt!.
Bizler, Yankı'dan yetişenler, hepimiz de M. Ali Ağabey'in (Kışlalı) gururuyduk.. Birimiz onu geçince nasıl mutlu olurdu, en iyi ben bilirim..
Dilerim böylesi, sana da nasip olur, o zaman bizzat anlarsın nasıl yanıldığını. Ve de öğretmenliğin niye en kutsal meslek olduğunu..
Murat Dalkılıç mı?. Onu Bab-ı Âli adına keşfeden benim.. İzmir'de bir gece hem de bizim gibi yaşlı adamları, dans pisti bile kalmamış tıklım tıklım bir diskoda tam 4 saat tutup sabahlatınca, 2 Ocak 2008'de bu köşede yazmışım onu..
"İzmir'de harika günler" başlığı altında, "Murat Dalkılıç diye bir delikanlı söylüyor. Bir harika da o. Bu Murat, İzmir'e sığmaz. İstanbul'u dağıtması yakındır" demişim. 135 desibel müzik. Işık mışık yok.. Sabahın üçüne dek, bizi orda tutmuş Murat, hem de çılgın müzikle..

***


ATATÜRK HANGİ TAKIMI TUTARDI?..
Ben kendimi bildim bileli, üç büyükler, Atatürk'ün tuttuğu takımı tartışırlar.. Üçü de "Bizdendi" derler ama, hiçbirinde kesin bir kanıt yoktur. 9 Kasım günü, Dolmabahçe'de, İnönü Stadı'nın önünden geçerken, bu manzarayı gördüm. İşaret ettim, Caner hemen resmini çekti.

Ertesi sabah, yani 10 Kasım'da, bana gelirken, Ali Sami Yen Stadı'nın önünden geçerken de durmuş.. İkinci resmi çekmiş, Caner.. Hem de TEM yolu üzerinde.. Avrupa'nın en önemli otoyolu orası.. Asya'yı Londra'ya kadar Avrupa'ya ulaştıran yol.. Ülkemizin dört bir yanından gelenleri ve bu yolu kullanan İstanbulluları da düşünün. Yüzlerce, binlerce kimler geçiyor hem.. O üzerinde adı bile yazılmaz olmuş, vefasız Ali Sami Yen'in 10 Kasım sabahı görünüşü aynen bu.

Şimdi Beşiktaş'ın stadıyla Galatasaray'ın stadını bir karşılaştırın..
Mesele "Atatürk hangi takımı tutardı" değil.. Mesele aslında, "Atatürk, hangi takımın içinde, kalbindeydi" değil mi, Allah aşkına?.

***


TEBESSÜM
- Köpekbalığı ile ineği çiftleştirirsen ne olur?.
- Hiçbir fikrim yok. Ama onu sağmaya teşebbüs bile etmem.

***


SEVDİĞİM LAFLAR
Hiç kimsede olmayan yıldızlara sahip ol." Antoine de Saint-Exupery

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA