- O anda babanızın yanında değildiniz siz...
- Selim D: Amerika'daydım. Babam kalp krizi geçirmiş, yoğun bakımdaymış, 'Kontrol altında her şey,' diyorlar, umutlu olmaya çalışıyorum. İlk uçağa yer ayırdım. Binmeden de öldüğünü öğrendim.
- O kadar saat, o uçak yolculuğu nasıl geçti?
- Selim D: İşte o gün ben duygusal yorgunluğu öğrendim! Hakikaten hayatımın en yorulduğum günüydü. Kendimi uçağa o kadar yorgun attım ki, çok büyük bir kısmında uyuyakalmıştım. Aslında 16-17 saatlik bu uçuş sayesinde düşünmüş oldum, o hengamenin içine girmemiş oldum.
- İnsan çıldırmıyor mu ulaşamadığı için?
- Selim D: En zor anım Almanya'dan Türkiye'ye aktarmalı gelirken gazeteleri okumaktı. Herkes bir şey demiş, annemin kalp spazmı geçirdiği yazıyor falan... Düşünsenize, ben babamı kaybetmişim, bir de annemi kaybetsem? Çok ağırdı her şey.
- Babanıza ne kadar çok benziyorsunuz...
- Aysel D: Öyle söylemeyin, Zeynep kıskanıyor. Herkes Selim'i babasına benzetince sinir oluyor, 'Hayır ben daha çok benziyorum,' diyor.
- Zeynep siz de İstanbul'daymışsınız o gün...
- Zeynep D: Bana da telefon geldi, bir an televizyonu açtım, vefat ettiği yazıyordu. Direkt Çiğdem Abla'yı (Kamer) aradım, sesi kötüydü ama yine de kondurmak istemezsin ya... 'Yalan haber,' cevabı bekliyorum. Uçakta sürekli dua ediyorum. Hiç o kadar çok dua etmemiştim galiba! Uçaktan inerken yere çömelip 'Amca lütfen ne var?' dediğimi hatırlıyorum, o da 'Anla artık,' demekle yetindi. Sonrası zaten çok karmakarışık...