Avrupa Futbol Şampiyonası'nın ardından, Bodrum'da Mavi Yolculuk sırasında hayatını kaybetti Türkiye Futbol Federasyonu 37'nci Başkanı Hasan Doğan. Kalp krizi geçirmiş, tüm çabalara rağmen de kurtarılamamıştı. Takvimler 5 Temmuz 2008'i gösteriyordu... Bütün Türkiye yasa boğuldu, derinden sarsıldı. Çünkü herkes onu çok sevmişti... Futbolu da, Türkiye'yi de resmen ağlatmıştı. Ölümünün üzerinden 1.5 yıl geçti. Ailesi; yani sevgili eşi Aysel, oğlu Selim ve 'evin reisi' dediği kızı Zeynep onun anısını yaşatmak için bir kitap projesini hayata geçirdi. Hasan Doğan'ın doğumundan başlayarak, iş hayatında geldiği nokta, federasyon başkanlığına adaylığı sırasında yaşadıkları, futbol dünyası hakkında düşündükleri, Avrupa Şampiyonası sırasında başından geçenler, hatta tüm Türkiye'nin günlerce konuştuğu, eşi Aysel Doğan'la tribünlerdeki sarmaş dolaş görüntülerinin perde arkası ve ölümü sırasında yaşananlar... Hepsi bir bir; tanıklarıyla, günahları ve sevaplarıyla bu kitapta anlatıldı. Kızı Zeynep'in kitabın önsözüne yazdığı gibi; Hasan Doğan'ı yakından tanımak isteyenlere ve sonraki nesillere aktarmak niyetiyle. Haşim Akman kitabı yazdı, Elif Ayla duygusal atmosferi kurdu. Ve ortaya bir dönemi anlatan, bir insanı anlatan sürükleyici bir roman çıktı. Hasan Doğan-Futbolu Ağlatan Adam adı verilen kitap bugün piyasada. Bendeniz de her köşesinde, her odasında birkaç Hasan Doğan fotoğrafının asılı olduğu evlerinde! Sadece futbolu değil tüm Türkiye'yi ağlatan hikâyeyi kâh sesleri titreyerek, kâh kalkıp mendiller getirerek anlatan aileyi dinledim. Üzülerek, içim delinerek... Bu pazar biraz hüzün var ama okumanıza değecek bence.
- Alışabildiniz mi? Alışılıyor mu?
- Aysel Doğan: Şöyle diyeyim; çok ateşliydi. Şu anda kor oldu o ateş ama özlem çok artıyor. Ben kendi adıma alışamadım... Hep diyorum, annemi de kaybettim ama insanın eşini kaybetmesi çok farklıymış, hayat arkadaşın, her şeyi paylaştığın insan. Hiç kolay değil. Onun bahçesi diyorum ben oraya; yanına gidiyorum dertleşiyorum, muhabbet ediyorum onunla sürekli...
- Selim Doğan: Yara zamanla kabuk bağlıyor elbette. Ama bazen kabuk kalkar ve orası tekrar kanamaya başlar ya, bu da öyle bir şey bizim için.
- Zeynep Doğan: Ben alışılmayacağını öğrendim, alışmayı da beklemiyorum. (Sesi titriyor, gözleri doluyor...)
- Yapmayın, soru soramam...
- Zeynep D: Tabii ki gündelik yaşam içinde geri plana itiyorsunuz, böyle bir olayın olduğunu bile unutuyorsunuz bazen ama ağabeyimin dediği gibi, yara kanıyor hiç olmadık anlarda... İlk zamanlarda hele, inadına yaranın üstüne gidiyordum, inadına videolarımızı izliyordum.
- İyi geliyor muydu peki?
- Zeynep D: Evet iyi geliyordu, görmek istiyordum. Ama şu anda evin her yerinde fotoğrafları var, kafamı eğiyorum, görmek istemiyorum, hatırlamak istemiyorum, videolarını açamıyorum.
- O üzücü güne dönmek zorundayım... Kitapta okuduklarımdan anladığım kadarıyla; sezgileri çok kuvvetli, eşine hep destek olmuş, onun içindekileri hep hissetmiş bir eş olmuşsunuz. O günün gecesinde neler düşündünüz?
- Aysel D: Şöyle söyleyeyim size... Hasan çok yoğun, çok gergin olduğu zamanlarda, ona arkadan sarılırdım uyurken ve derdim ki; ona bir şey olsa ben ne yaparım? Maalesef bu benim aklıma zaman zaman gelirdi.
- Bunu aklınıza getiren neydi?
- Aysel D: Stres! Hakikaten çok stresliydi, yaşantısı düzensizdi, gece uyumazdı, maalesef fazla sigara içerdi. Bunlardan kaynaklanan bir şey mi bilemiyorum ama içimden bazen böyle şeyler geçerdi. Sonra da 'şeytanın aklına uyma' diyerek aklımdan atardım hemen bunları...
- O gün Bodrum'da nasıl bir gün geçirdiniz, stresli miydi, gergin miydi?
- Aysel D: Gayet iyiydik. Göcek'ten arabayla eğlene eğlene geldik Bodrum'a. Sabah gayet iyi kalktık. Telefonunu da saklamıştım dinlensin diye. Sorarsa Cihan (Kamer) sakladı, diyecektik.
-Otel hamamından çıkınca mı fenalaştı?
- Aysel D: Hamamın dışında, dinlenme yerinde oturuyorlardı üç arkadaş; Cihan Kamer, Hamdi Abdik ve Hasan. Oradan kalkıp lobiye geçerlerken birdenbire oluyor olan...
- Kitapta bütün ayrıntıları var ama merak ediyorum o an hissettiklerinizi...
- Aysel D: Onu orada yerde yatar vaziyette görünce bittiğini sezmiştim ben. Yanına gitmek istedim, beni de uzaklaştırdılar, ambulans geldi zaten. O anda neler geçti kafamdan, şu anda hiçbirini hatırlamıyorum ama 'Zeynep Selim, Zeynep Selim' diyordum. Hep ikisini düşündüm.
- Hastanenin içinde, o kaos ortamında ne yaşıyorsunuz peki?
- Aysel D: Yanımda hep canım benim Fulya Terim ve bütün arkadaşlarımız vardı. Levent Kızıl'a sürekli 'Ne olur haber getirin,' diyordum. Hep bir ümit, mucize olur diye beklersiniz ya...
- Acı haberi size Fatih Terim mi veriyor?
- Aysel D: Evet, 'Aysel Yenge, Hasan ağabeyi kaybettik,' dedi, o kadar.
- Kitaba göre siz gayet metanetlisiniz, ayağa kalkıp 'Kocamı göreceğim,' diyorsunuz. Ona en son ne söylediniz, hatırlıyor musunuz?
- Aysel D: Evet, yanına götürdüler, helallik aldım. 'Bana iki emanet bıraktın, o emanetlerine çok iyi sahip çıkacağım ama sen bizi zamansız bıraktın,' dedim. (ağlıyor) Onu çok sevdiğimi söyledim, soğuk yüzünden öptüm, vedalaştık...
- Doktorlar Hasan Doğan'ı geri döndürmeye çalışırken 'Dönmeyi istemiyor,' şeklinde konuşmalar yapıyor. Bu ne ifade ediyor sizin için, çok yorulmuştu ve bıraktı mı kendini yani?
- Zeynep D: Bizim çevremizde de insanların konuştuğu bir şeydi bu, ama ben buna hiç inanmıyorum. Babamın çok büyük hayalleri vardı, emekli olduğu gün çıkıp balık tutacağı yaşlılığını hayal ederdi ve daha pek çok şeyi...
- Aysel D: Kendini bırakacağını ben de tahmin etmiyorum.
- Selim D: Belki de o tarafın güzelliklerini görünce gelmek istememiş olabilir, bilemeyiz yani (gülüyor).