Yılların deneyimli spikeri Ersin Düzen, pazar gecesi TRT 1'deki spor programının açılış konuşmasını tamamlayamadı. Gözyaşlarına boğuldu. Şehit haberlerinin üzerine Van'dan gelen deprem haberi eklenince, yüreği dayanamadı. İçindeki acı ve öfke, yaş olup gözlerinden fışkırdı.
Çünkü Ersin bir asker çocuğuydu. Terörün tüm ağırlığıyla üzerimize çöktüğü ilk yıllarda, bir asker çocuğu olarak Doğu ve Güneydoğu illerinde bulunmuştu.
"Her sabah babamı evden uğurlarken, akşam onu yeniden görüp göremeyeceğimizi bilemiyorduk" diyordu hıçkırıklar arasında... "Ben o acının tam ortasındaydım, iyi bilirim" diyordu. Geçen hafta da TRT Haber spikeri Deniz Demir, şehit listesini anons ederken gözyaşlarına hakim olamamıştı.
Ağlayın arkadaşlar... İçinizden taşıyorsa, gözyaşlarınıza 'hakim olmak' gibi bir kural yok. Spiker de insandır, onun da duyguları vardır. Asıl tehlike, haber merkezinde çalışmak yüzünden duygularınız köreldiği zaman başlar. Zira bunun adı 'profesyonellik' değildir.
Ne siz kasapsınız, ne haber bültenine uygun hale getirilmeden önce önünüzden geçen o ham görüntüler bir mezbahaya ait... O nedenle ağlayın, ağlayabildiğiniz kadar.
Bu; güçsüzlüğün, çaresizliğin değil, 'insanlığın' ifadesidir...
Şehit anaları, eşleri; siz de tutmayın gözyaşlarınızı... "Ağlamayacağım, düşmanı güldürmemek için" demeyin... Çünkü ana karnındaki bebeye kurşun sıkanlar insan değildir. Onlar zaten gülmeyi bilmez...
Boşuna insan için 'gülen hayvan' demiyorlar. Onların gülmekle, insanlıkla ne ilgisi kalmış olabilir ki? Boşuna sıkmayın kendinizi, içinize akıtmayın gözyaşlarınızı... Kim bilir, belki de o yaşlar söndürecek ateşi...