Japon otomotiv devi TOYOTA, geçen yıl dünyanın en büyük otomobil üreticisi unvanını aldı. 2013’te yaklaşık 10 milyon araç üreten Toyota, bu rakamla en yakın rakipleri Volkswagen (VW) ve General Motors’u (GM) geride bıraktı. Dünya genelinde 552 yan kuruluşu, 320 bin çalışanı bulunan Japon mucizesi, artık kendini bir dünya markası olarak da tescillemiş durumda. Çünkü şirketi başarıdan başarıya koşturan kahramanlar salt Japonlar değil. O kahramanlardan biri de Sevilay Gökkaya. Toyota Almanya’nın pazarlama genel müdürü. Yani şirketin Almanya zirvesindeki ikinci isim.\n\n
SÜRPRİZ PİZZA: PİZZA TOYOTA\n\nKöln’de bir İtalyan restoranındayız. Sevilay Gökkaya karşımda oturuyor. Otomobil dünyasını konuşacağız. Sonra başarı öyküsünü... Restoranı işleten Nicola Chirichiello, daha önceden tembihlediğim gibi, tam sohbetin başında elinde “Toyota amblemli” pizzayla başımızda dikiliyor. Sevilay Gökkaya, pizzanın üzerindeki amblemi görünce hayli şaşırıyor. Önce benzettiğini düşünüyor. Ama altında, siyah zeytinle özene bezene döşenmiş Toyota yazısını okuyunca, sürprizimi anlıyor. Sohbetimiz “Pizza Toyota” tadında başlıyor.\n\n¦
Başarı öykünüz Hyundai’de başladı. Bir otomobil ülkesi olan Almanya’ya yeni bir marka kazandırdınız. Sonra Fransız Citroen’i Almanya pazarında can çekişirken alıp, düze çıkardınız. Şimdi yolunuz Toyota’yla kesişti. Nedir sizi Toyota’ya çeken?\n\nToyota’dan gelen teklif sadece pazarlama genel müdürlüğü degildi. Satış, planlama ve lojistik de benim sorumluluğuma veriliyordu. Kariyerim için bu önemliydi. Sonuçta 2004’ten beri doğrudan şirket yönetiminde çalıştım, yani tek patronum oldu hep. O da genel müdürdü. Toyota’da da doğrudan genel müdüre bağlıyım. Toyota normalde dışarıdan menajer almaz. Kendi yetiştirir. Benimle bu kuralı bozdular. Çünkü ‘Başkaları ne düşünüyor, onlar bu işi nasıl yapıyorlar?’ diye merak ediyorlar. Ben de bu konuda deneyimliyim. Toyota’nın dışarıya açılan penceresi oldum.\n\n
¦ Toyota’da neler yapıyorsunuz?\n\nToyota’nın imajı çok iyi. Tanınan bir marka. Ama sorunumuz modellerin yeterince tanınmaması. Bunun için acentelere dışarıya çıkmalarını öneriyorum. Oturup müşteri beklemekle olmuyor. Şimdi acentelere destek için programlar hazırladım. Yeni modellerimizi daha etkili tanıtacağız. Dışarıya çıkınca tüketiciyle de karşılaşacaklar. Ben öyle süper yetenekli olduğumu da düşünmüyorum. Yaptığım şey, iyi bir analiz. Analiz edince sorunu da buluyorsunuz. Ve onun üzerine gidiyorsunuz. Başarı böylece geliyor.\n\n
¦ Otomobil memleketinde yabancı otomobil satmak hiç de kolay olmamalı, değil mi?\n\nAlmanya’da yerli otomobillerin pazar payı yüzde 60. Yüzde 40’ını da biz yabancı üreticiler paylaşıyoruz. Almanlar önce yerli araçları tercih ediyorlar. Almanya’da çok güçlü Alman markaları var çünkü. Sonra kullanım farklılığı, aksesuvarlar veya fiyat nedeniyle alternatiflere de bakıyorlar. Son araştırmalara göre, kendi sınıfında bir numara Golf, iki numara Focus, üç numara bizim Auris. Ortalama vatandaşların tercih ettiği bir markayız. Bu bağlamda bir çok yerli otomobili de geçtik.\n\n
‘KADINLARDA EMPATİ GÜÇLÜ’\n\n
¦ Otomobil sektöründe kadınları görmek pek mümkün değil. Siz bir kadın olarak bu sektördesiniz ve çok başarılısınız. Bu sektörde kadın olmanın avantajları ve/ veya dezavantajları neler?\n\nDoğru, otomobil sektöründe kadınlar çok az. Pazarlama alanında ise oldukça az. Çünkü pazarlama zor bir alan. Sürekli göz önündesiniz. Ama kadın olarak bir dezavantaj yaşamadım. Çünkü yapacağınız iş belli. Aslında elbette erkeklerin otomobillere olan ilgisi çok daha fazla. Ama kadın olarak da avantajlarınız var. Mesela empati yönümüz daha güçlü. Derinliği görebiliyoruz. Kadınlar kendi işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışırlar. Kariyere odaklanmazlar. Sonuçta başaramazsanız bunu gizleyemezsiniz zaten. Çünkü her şeyi pazarlama belirler. İyi pazarlayamazsanız, bu durum hemen işletmenin mali yapısına yansır. Bugüne kadar şansım iyi gitti ve sorun yaşamadım.\n\n
¦ Kadınların otomobille ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?\n\nKadın otomobiline inanmıyorum. Sonuçta denenmiş ama tutmamış zaten. Kadınlar da erkekler gibi şık araçları seviyor. Ama özel tercihleri oluyor. Renk gibi mesela. Ama kadınlar daha çok görüntüye önem veriyorlar. Bunun yanında elbette işlevsellik de önemli rol oynuyor. Yani bagajı büyük mü? Benzin çok yakıyor mu? Erkekler ise performansa bakıyorlar. Motor gücü, hız vs. Bu arada kadınların satın alma gücü de arttı. Bu yüzden satış elemanlarımızı da bu duruma hazırlıyoruz. Örneğin bir çift, araç satın almaya geliyor. Kocası, arabayı karısına alacaklarını, bu yüzden kararı karısının vereceğini ısrarla söylemesine rağmen, satıcı sürekli erkekle muhatap oluyor. Oysa burada müşteri kadın. Biz kendimizi artık kadın müşterilere göre de dizayn ediyoruz.\n\n
FLAT OTOMOBİL DEVRİ\n\n
¦ Otomobil sektörünün geleceğini nasıl görüyorsunuz?\n\nOtomobil sektörü zor dönemden geçiyor. Kâr marjıyla birlikte fiyatlar da düşüyor. Buna karşın satışlar genel anlamda düşmüyor. Ama farklı durumlar da yaşanıyor. Mesela artık gençler eskiden olduğu gibi otomobil almıyorlar. Çünkü araçlar arttı, yollar daraldı. Otoparklar çok pahalı. Eskiden gençler otomobil tutkunuydu. Şimdi artık onun yerini bilgisayar, internet, akıllı telefonlar aldı. Kimse artık ‘illa pahalı otomobilim olsun’ demiyor. Ama onun yerine iyi bir cep telefonu çok önemseniyor. O yüzden otomobil satışları bundan sonra daha hızlı düşecek. Üreticiler yeni konseptler geliştirmeliler. Artık ‘Car Sharing’ denilen bir sistem var. Yani mutlaka bir otomobilin olmak zorunda değil. Cep telefonundan bakıyorsun, ‘nerede bir otomobil var’ diye, gidip alıyorsun. İşin bitince de uygun bir yere bırakıyorsun. Aslında otomobil günün yüzde 90’ını parkta geçiriyor. Onbinlerce euro verdiğiniz aracı sokağa bırakıyorsunuz yani. Bu nedenle Car Sharing’e ilgi aratacak. Berlin’de iki yılda 15 bin kişi kaydoldu. Artan bir pazar. Şimdi otomobil şirketleri bu alana yöneliyor.\n\n