Almanya’da yaşayan Türklerin hafızasında, korku, endişe güvensizlik izleri bırakan NSU cinayetlerinin en sembol ismi ilk kurban Enver Şimşek. İlk kurbanı canlandıran Orhan Kılıç’la hem oyuncu, hem de cinayetler döneminde Almanya’da yaşayan bir Türk olarak filmi, NSU’yu ve iki kültürlülüğü konuştuk.\r\n\r\nAlmanya’da 9 Eylül 2000 tarihinde Enver Şimsek’in öldürülmesiyle başlayan ve 25 Nisan 2007 de Heilbronn’da Michele Kiesewetter’i öldürülmesiyle son bulan NSU cinayetleri hakkında hazırlanan filmler ARD kanalında gösteriliyor. Üç ayrı yönetmen tarafıdan çekilen üç ayrı film, bazı sahneler aracılığı ile birbiriyle bağlantılı. Mitten in Deutschlanda adı altındaki filmlerin ilki 30 Mart 2016 da ARD’de yayılandı. Yönetmenliğini Züli Aladağ’ın yaptığı ikinci film
Kurbanlar-Beni unutmayın (Die Opfer-Vergesst mich nicht) ise
4 Nisan 2016 saat 20:15’de ARD televizyonunda yayınlanacak. Üçlü seri yayınlanmadan önce Alman kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. ARD’de yayınlana ilk bölümü yaklaşık üç milyon kişi tarafında izlendi. Ve eleştirilere hedef oldu.\r\n\r\nYönetmenliğini Züli Aladağ’ın yaptığı ikinci bölüm ise merakla bekleniyor.
Kurbanlar-Beni unutmayın isimli filmin başrollerini Orhan Kılıç (Enver Şimşek), Almila Bağrıaçık (Semiya) ve Uygar Tamer (Adile) oynuyor. Filmin senaryosu Semiya Şimşek’in ailesinin süreç içinde yaşadıklarını anlattığı Acı Vatan (Schmerzliche Heimat ) kitabından esinlenerek hazırlandı. Uzun yıllar Almanya’da yaşadıktan sonra sanat yaşamını Türkiye ve Almanya arasında mekik dokuyarak geçiren Orhan Kılıç Sabah’a konuştu.\r\n\r\n

\r\n\r\n \r\n\r\n
Çok önemli bir filmde, NSU cinayetlerinin kurbanlarının simge ismi haline gelmiş Enver Şimşek’i oynuyorsunuz. Uzun yıllar Almanya’da yaşamış, hatta bir müddet eski Doğu Almanya’da tiyatro yapmış birisi olarak, Almanya’dan böyle bir terör örgütü çıkabileceğini düşünebilir miydiniz?\r\n\r\n-Asla böyle bir şeyi düşünemezdim. 2005 yılında Türkiye’ye geldim. Bundan öncesinde Brandenburg Eyaleti’nin Stendal kentinde bir tiyatroda çalışıyordum. Malum aşırı sağcı çevrelerin çok olduğu yerler. Ancak buna rağmen böyle bir şeyin olabileceği aklıma gelmemişti. Ancak şu an bakıyorum ki bu olay teorik olarak beni de bulabilirmiş. Tabi bu düşünce doğumundan sonra 32 yıl Almanya’da yaşayan biri olarak tüylerimi diken diken ediyor. Derinden üzüyor. Bu terör olaylarının devam ettiği yıllarda, işim gereği kamuoyundaki tüm gelişmeleri yakından takip eden birisi olarak ben bile bu cinayetleri ciddiye almamışım. Döner Cinayetleri şeklinde algılamışım. Çünkü medyada öyle lanse edilmişti. Hatta medyada öyle bir hava vardı ki ‘’Türkler aralarında birbirlerini temizliyor, bırakalım da temizlesinler ‘’ gibi bir hava. Bunu gayet iyi hatırlıyorum.\r\n\r\n

\r\n\r\n
Seri cinayetlerin NSU adlı ırkçı bir örgüt tarafından işlendiğini duyunca ne hissetiniz?\r\n\r\nİster istemez insanı bir endişe kaplıyor. Her şeyden önce benim doğup büyüdüğüm Almanya’nın geleceği için endişe duyuyorum. Örnek bir demokrasisi olan Alman demokrasisi için endişe duydum. Benim güzel Almanya’ma ne oluyor duygusu oluştu. Buna kim izin verebilir? Maalesef buna izin verenler de devlet aparatının içinde çok derininden insanlar olduğu yönünde ciddi emareler var. Şimdi süreci takip ediyorum. Hala bazı devlet içi kurumların olayın aydınlatılmasında çekingen olduğu bilgileri geliyor. Almanya’nın bu olayı aydınlığa kavuşturma yönündeki yetersiz tavrı beni biraz yaralıyor açıkçası.\r\n\r\n
Üç ayrı filmden oluşan bu film dizisine Alman kamuoyunda büyük bir ilgi var. NSU cinayetleri ile ilgili hazırlanan filmlerin bu denli ilgi görmesi kamuoyunun o dönemle hesaplaşma arzusundan kaynaklanabilir mi ?\r\n\r\n-Elbette. Bu cinayetler düne kadar Döner cinayeti diye geçiyordu. Şimdi medya bu konuda ne kadar haksızlık yaptığını fark ediyor. Hatta o dönemlerde bu işi yapanların tabanına bu haberlerde keyif vermiştir. Yüreği nefretle dolu insanlara bu haberlerle adeta yol verildi. Ama olay ortaya çıktıktan sonra aynı basın kendini aklamak için her şeyi yapıyor. Buradan tam olarak takip edemiyorum ama bu ilginin daha çok olmasını beklerdim. Hatta bir çok gazetenin kurban yakınlarından özür dilemesini beklerdim.\r\n\r\n
Vahşi bir cinayette 9 kişi hayatını kaybetti. Hiç birisi birbirinden önemli veya önemsiz değil. Ancak Enver Şimşek sembolik bir isim oldu bu cinayetlerde. Siz de Şimşek’i oynuyorsunuz. Sizin için Enver Şimşek nasıl bir insan?\r\n\r\n-Ben bu film projesine dahil olduktan sonra Enver Şimşek’in kızı Semiya Şimşek’le çok derin konuşmalarımız oldu. Tabi ki benim için her şeyden önce Enver Şimşek’in karakter yapısı önemliydi. Bana videoların fotoğrafların göstermek istediler. Ancak ben şuna karar verdim. İlk önce anlatılanlardan Şimşek’in iç dünyasını yakalamam gerektiği sonucuna vardım. Bunu yaptım ve fotoğraflar videolara bakıp onların etkisinde kalmak istemedim. Ama Enver Şimşek’i yakın ve uzak çevresinden dinledim. Isparta’da köyüne gittik. Enver Şimşek çekimlerini orda yaptık. Orda da köy halkı anlattı. Köylülere yardım eden herkesin sevdiği bir kişi. Aynı zamanda hacı. 35 yaşında hacca gitmiş. Tertemiz bir Anadolu çocuğu. Kaderin acı cilvesi, teröristler de Şimşeği namaz kıldığı esnada öldürüyor.\r\n\r\n
Semiya Şimşek hakkında ne düşünüyorsunuz? Çocuk yaşta böyle bir cinayeti nasıl atlatabilmiş. Nasıl bir intiba bıraktı sizde Semiya?\r\n\r\n-Aynı soruyu ben sordum. Kendisi de bana ‘’Böyle bir cinayeti hiçbir zaman atlatamıyorsun. Sadece duruma alışıyorsun. En yorgun anlarımda, tek başıma kaldığım anlarda o yaşadığım 10 yıllık süreç sürekli gözümüm önünden geçiyor. Babamı o durumda görmek, babamın elimden alınması ve ben daha 14 yaşında bir çocuktum. Alman polisinin suçlamaların maruz kaldım. Medya tarafından kurbanken suçlu gösterildik. Bunlarla 14 yaşımda nasıl bahşedebildiğimi ben de tam olarak bilmiyorum Bize yapılan muameleyi de sindiremiyorum’’ dedi.\r\n\r\nFilmde gerçek hikayeler var. Örneğin Alman polisi Enver Şimşeğin karısına ‘’yanıltmak amacıyla’’ uyduruk bir resim ve iki çocuk resmi gösteriyor. Kendisine kocasının sevgilisi ve iki çocuğu var yalanının söylüyor. Semiya’nın annesi ise o kadını bana gönderin kocamın karısının benim yanımda her zaman yeri var. Çocukları da benim çocuklarımdır cevabını veriyor. Yani tam Anadolu kadını.\r\n\r\n

\r\n\r\n
Büyük bir dram. Enver Şimşeğin yaşadığı büyük trajedi. Olayın ortaya çıkması ile Almanya’da algıların değiştiği bir dönemeç yaşandı. Böylesine zorlu ve önemli bir rolü oynamak nasıl bir şey. Kendinizi topluma karşı sorumlu hissediyor musunuz?\r\n\r\n-Ben Almanya’da yaşarken Enver Şimşek katledilmişti. Bu benim için o yıllarda medyanın etkisiyle
‘’döner cinayeti’’ diye geçiştirilen bir şeydi. Sorumluluk meselesine gelirsek. Ben kendimi hem Türk hem Alman toplumuna ait hissediyorum. Söyle bir sorumluluğum olabilir: İşimi düzgün yapmak. Ben bu filmi yaparken önce Enver Şimşek’e rol olarak baktım. Semiya ile yaptığım uzun görüşmelerden sonra olaya oyuncu olarak değil de insan olarak bakmaya başladığımı fark ettim. Çok acı veren bir şeydi. Ve yönetmenimiz Züli Aladağ’a ‘’Ben artık bir şey duymak istemiyorum bu olaylarla alakalı. Çünkü insan olarak mesafe koyamıyorum’’ dedim. Bir doktorun babasını ameliyat etmesi gibi bir şey. Günün sonunda bu işe teknik olarak bakmam lazım. Beni yoracak ve üzecek düşüncelerden uzak olarak neşe ile setime gelmem lazım. Çünkü biz oynuyoruz. Bunun adı oyun. Ben bir şeyi oynuyorum. Dolayısıyla sorumluluk geniş bir çerçeve. Örneğin siz beni arıyorsunuz. Çünkü bu film Almanya’yı etkiledi. Bu arada maalesef bu olay Türkiye’yi etkilemedi. Sabah gazetesi dışında çok az sayıda gazete konuyla ilgileniyor. Ben 80 milyonluk Almanya’yı ilgilendiren bir filmde oynadım. Benim işim orda bitti. Ama siz beni arıyorsunuz. Mühim bir iş arkamda bıraktığım iş. Bu iş için beni arıyorsunuz. Yani süreç devam ediyor. Benim sorumluluğum işte bu. Yaptığım işin iz bırakması\r\n\r\n
Terör üçlüsünü oynayan oyuncular hakkında ne diyeceksiniz ?\r\n\r\n-Terör üçlüsünü oynayan arkadaşlarımla sadece bir gün sette bulundum. Tabii hepsi pırıl pırıl oyuncu. Zschaepe’yi oynayan Anna Maria Mühe basın toplantısında Semiya’nın yanında , ‘’Ben Semiya ile cok konuştum. Keşke oynamasaydım sorularıyla cebelleşiyorum. Oynamak zorunda mıyım bilmiyorum?’’ diye konuştu. İnsani olarak zor bir rolü çok başarı ile oynadılar. Tebrik etmek gerek.\r\n
\r\n
İki kültürü bünyenizde barındırıyorsunuz. Bu oyunculuk kariyerinizde fiilen yaşanıyor. Türkiye ve Almanya’da projelerde yer alıyorsunuz. İki kültürde de sanatınızı icra edebilmek bir ayrıcalık olsa gerek.\r\n\r\n-Doğuştan beri benim için normal bir durum olarak görüyorum bunu. Yani tabiatımda var olan bir şey iki kültürlülük. Uçağa binip iki saat içinde Almanya’dayım Türkiye’dekinden çok farklı bir sistem içinde bambaşka bir dünya. Türkiye’ye dönüyorum keza bambaşka bir dünya. İki dünya arasında iki saatte yer değiştirebiliyorum. Bu güzel bir duygu. Keşke birkaç dil daha bilebilseydim de örneğin İtalya’ya gidip İtalyanca oynayabilseydim.\r\n\r\n

\r\n\r\n
Klasik soruyu yönetelim, sizin gibi Almanya’da iki kültürlü arkadaşlara ne dersiniz?\r\n\r\nTürkiye’deki tecrübelerimden sonra orda yaşayan arkadaşlarıma her zaman söylüyorum. Bizim ülkemiz çok güzel. Her seferinde bunu söylüyor ve hissediyorum. Türkiye cennet parçası. Ama Almanya’da yaşayan arkadaşlarımızın kendilerini geliştirmeleri lazım. Okuyarak, araştırarak öğrenerek. Almanya da dünyanın en güzel ülkelerinden bir tanesi. Aslında iki ülke birbirini tamamlıyor. Almanya bir çok imkanlar sunuyor. Meslekteki genç arkadaşlar bir dünyaya sıkışıp kalmasınlar Almanya’nın kendilerine sunduğu imkanları değerlendirsin. Türkiye’de yaşadıktan sonra bunu daha rahatlıkla söylüyorum. Almanya’da elde ettiğimiz deneyimleri Türkiye’ye aktarabiliriz. Çok güzel bir köprü oluşturabiliriz. Bunun farkına ben Türkiye’de yaşamış olduktan sonra vardım. Artık dünya küçülüyor. Allah nasip ederse bir Amerikan filminde de oynayabilirim. Her an her şey
olabiliyor. O yüzden büyük bir değer iki kültüre sahip olabilmek.\r\n\r\n
Orhan Kılıç kimdir\r\n
Orhan Kılıç 1974 yılında Almanya’da doğdu. Berlin ve İstanbul’da yaşıyor. Berlin Sanat Yüksek Okulu’nda tiyatro eğitimi gördü. Almanya’da bir çok tiyatroda çalıştı. Stendal Devlet Tiyatrosu’nu 2005 yılında bırakarak Türkiye’ye geldi. Sağır Oda, Derdest, Aşk Bir Hayal, Mehmet Akif, Osmanlı’da Derin Devlet başrolünü oynadığı dizilerden bazıları. Ayrıca Taş Mektep ve İlk Aşk filmlerinde rol aldı. 12 Nisan’da İstanbul’da ilk gösterimi yapılacak Ted Bundy isimli tiyatro oyunda başrolü oynuyor.\r\n\r\n
Röportaj: Mikdat KARAALİOĞLU