İstiklal Caddesi, Küçükparmakkapı Sokak'ta 2004'te açılan Kafe Pi, bugün altı ayrı mekâna sahip bir grup işletmesine dönüşmüş durumda. Üniversite öğrencisi üç arkadaşın, o zamanlar kendi ihtiyaçlarından yola çıkarak yarattıkları Kafe Pi, bugün hâlâ üniversite öğrencilerinin buluşma yeri. Öyle ki, müşterilerinin ortalama yüzde 95'ini öğrenciler oluşturuyor. Kafe Pi en çok, ucuz ama kaliteli kokteylleriyle ilgi çekiyor. Örneğin mojitoyu gerçekten güzel yapıyorlar. Fiyatı Taksim şubesinde 10, Beşiktaş şubesinde 12, Asmalımescit şubesinde ise 15 TL. Yemeklerindeki fiyat-kalite dengesinin de içkileri yakaladığını söyleyebiliriz. Ancak Tolga Çetinel, Engin Yaşar ve Yunus Oral'ın amaçları sadece içki satmak değil, mekânlarını birer yaşam alanına dönüştürmek. Bunun için öğrencileri hedefleyen çeşitli etkinliklere sponsor da oluyorlar. Bunlardan biri, geçen hafta düzenlenen Balkan Soundz Festival'di. Önlerindeki en büyük hedef ise 'panayır tadında' çok büyük bir festival düzenlemek...
- Öğrenciyken açmışsınız ilk Kafe Pi'yi.
- Yunus Oral: Evet. Çılgın bir karar vererek daha önce hiç yapmadığımız bir işe girelim dedik. Ama ben hâlâ öğrenciyim. Engin de mastır yapıyor.
- Kaç yaşındasınız?
- Y.O: Engin 77'li. Tolga ve ben 83'lüyüz.
- Siz öğrenci olduğunuz için mi esas kitleniz hep öğrenciler?
- Y.O: Tabii. Biz de günün büyük bölümünü Taksim'de geçirdiğimiz için öğrencilerin neye ihtiyacı olduğunu biliyorduk. Onun üzerine bir kurgu yaptık. Müzik, ortam, içkiler...
- Engin Yaşar: Kendimizin de içinde olduğu, hem çalıştığımız hem eğlendiğimiz, insanlarla buluştuğumuz bir ortam yaratmaya çalıştık.
- Neden Kafe Pi? Matematikçi misiniz?
- E.Y: Tolga matematik mühendisi, ben fizikçiyim, Yunus endüstri mühendisliği okuyor.
-
Tolga Çetinel: Pi matematikte sabit sayı. Çemberde çap ne kadar değişirse pi değişmiyor. Biz hep çemberin alanını büyütmeye çalıştık ama pi, yani biz hep sabit kaldık.
- Kokteyllerinizle dikkat çekiyorsunuz. İlk açıldığından beri kokteyller var mıydı?
- E.Y: Evet. İlk zamanlar maddi açıdan çok rahat değildik. Ama votka-portakal, cin, bira ve enerji-votka, o zamanlar bizim ve arkadaş çevremizin içtiğimiz içkilerdi. Ama biz üniversiteliyiz ve dünyaya da açığız. Ve gördüğümüz 'resimler' vardı, mesela Martini. Bununla ilgili geceler yaptık. Bizim de çok bilgimiz yoktu ama gençliğe kendimizle beraber öğretelim diye etkinliklerimiz oldu. İlk etkinliğimizde Martini'nin beş-altı çeşidini yaptık mesela. Çikolatalı dahi vardı. Çok da talep gördü. Takdir ettiler bizi. 'Biz bunun içimini bilmiyorduk, sizinle beraber öğrendik,' diye. Sonra bu bizi kamçıladı ve her hafta bir etkinlik yaptık. Müzik ve içki konseptli. Bu bizi içkiyi tanımaya götürdü. Yeni yeni kokteyller oluşturduk. Şimdi bir şey görünce bakıyoruz, hemen 'Bundan ne yapsak?' diye. Kendimizi alkol kimyagerleri gibi görüyoruz. Bizimle dalga geçiyorlar zaten, 'Ne zaman çamaşır suyu yapacaksınız?' diye.
- Y.O: Bazen Tolga'yla deneyler yapıyoruz, 'Votkayla şunu karıştır, Malibu, vişne suyu koy, adı da şu olsun, gönder,' gibi.
- E.Y: Musamba diye bir içkimiz var bizim. Yapımı zor, mojitodan karışık ve çok gidiyor. Bir arkadaşım 'musamba'yı çok seviyor. 'Neden Musamba bu?' dedi. Bizim Mustafa var, işletmecimiz. Aynı zamanda perküsyoncu. O bir etkinlik yaptı, biz de o gece için Mustafa'ya bir içki yapalım dedik. Mustafa'nın sambası aslında. Biz ona 'musamba' dedik. Ben bunu o arkadaşa anlattığımda çocuk yıkıldı. 'Bu kadar basit miydi yani?' dedi.
- Nasıl bir içki?
- T.Ç: Meyve parçacıklarının ağırlıklı olduğu bir içki. İçinde portakal, lime, çakal eriği votkası ve vanilyalı votka, çilekli soda var.
- E.Y: Bizim bir mönü kitabımız var, onu çalıyorlar bazen. 'Sonra yeni bir kokteyl kitabı yaptım,' diye ortaya çıkıyorlar.
- Y.O: Biraz eğlenceli bir mönü kitabımız var bizim. 'Kutsal kitap' diyoruz biz ona. MRV diye bir kokteylimiz var, bir de Sütlü Merve diye ayrı bir kokteylimiz var. Bunun aynısını alıp Bursa'da bir yerde Nuriye ve Sütlü Nuriye diye uyarlamışlar. Biz de daha sonra kitaptan içeriklerini kaldırdık.
- Başka böyle hikâye var mı?
- T.Ç: Bir Tipitip hikâyesi var mesela. Biz bir yurtdışı gezimizde bir karışım öğrenmiştik. Onu biraz daha değiştirip sunmaya çalıştık. Bu arada biz kokteyllerimizi hazırlayıp bütün arkadaşlarımıza ve müşterilerimize denetiyoruz. Shotlar halinde gönderiyoruz herkese. İşte o zaman da o karışımı yapmıştık. Biri 'Tipitip gibi,' dedi. Herkes de onay verdi. Biz de adını Tipitip koyduk.
- O tadı veren ne peki?
- T.Ç: Yeşil muz likörü. Çok fazla tüketimi olmayan bir ürün aslında ama herhalde İstanbul'da en çok biz tüketiyoruz. O döneme damgasını vurdu Tipitip. Herkese denetiyoruz biz de, çok inanıyoruz Tipitip'e. Bir arkadaşıma denettim. 'İyi de ben Tipitip sevmezdim küçükken, Bigbabol severdim, sıkıysa Bigbabol yapın,' dedi. Hırs yaptım. 20 dakika sonra çıktım bardan, elimde Bigbabol'la. Sonra mönümüze girdi.
- Kaç kere deneyerek oluşturdunuz peki?
- E.Y: Çıktığında sarhoştu.
- Y.O: Zaten dördüncü, beşinci denemeden sonra bütün içkiler onay alıyor, 'Çok iyi olmuş abi,' diye çıkıyoruz! Ertesi gün de 'Biz bunu mu yaptık yaa,' oluyoruz.